Kamu Personelleri

Atama Bekleyen 700 Bin Öğretmen, 500 Bin Sağlıkçı Var

İYİ Parti Antalya Milletvekili Tuba Vural Çokal, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)’de söz aldı. Tuba Vural Çokal burada yaptığı açıklamalarında atamalar hakkında önemli değerlendirmelerde bulundu.

İYİ Parti Milletvekili Tuba Vural Çokal yaptığı açıklamalarında atama bekleyen 700 bin öğretmen ve 500 bin sağlıkçı olduğunu ifade etti. 

TUBA VURAL ÇOKAL’IN AÇIKLAMALARI

Tuba Vural Çokal TBMM’de yaptığı açıklamalarında şu ifadelere yer verdi:

Yükseköğretim Kurumunun bütçesini değerlendirirken üniversitelerimizin, üniversite öğrencilerimizin ve üniversitelerden mezun olan gençlerimizin durumunu değerlendirmemiz gerekiyor. Üniversitelerin başından, rektörlerden başlayalım. Bu konu, sadece rektör ataması meselesi değil, aynı zamanda bir ülkenin her türlü kalkınmasına yön verecek kurumlardan başlanarak demokrasiden nasıl uzaklaşıldığını gösteren en iyi örnek. Artık, üniversite rektörleri, o üniversitelerin öğretim üyelerinin arasında yapılan bir seçimle atanmıyor. Yani Sayın Cumhurbaşkanımız diyor ki: “Siz akademisyenler, bilim adamları kendi amirinizi seçemezsiniz, ben sizden daha iyi seçerim, ben hepinizin bildiğinden daha iyi bilirim. Benim iradem hepinizin iradesinin üzerindedir.” Yani artık rektörleri de -ülkemizdeki birçok şeyde olduğu gibi- Sayın Cumhurbaşkanı direkt kendisi atıyor. Durum böyle olunca da rektör olmak isteyenler kendilerini akademisyenlere, Yükseköğretim Kurumuna değil, direkt saraya anlatmaya başlıyor. Üniversiteleri dünya standartlarına çıkaracak projeler, yönetim becerileri yerine AKP’ye yakınlık tek kriter oluyor. Hayatı boyunca hiç görmediği üniversitelerin hatta hayatı boyunca hiç yaşamadığı şehirlerdeki üniversitelerin rektörü olmak için sarayın kapısını aşındırıyorlar. Rektör olanlar ise dünya üzerindeki ve ülkemizdeki diğer üniversiteler ile bilimde yapılan araştırma sayısında, hocaların yayınladığı eser sayısında yarışmak yerine AKP’lilikte ve saraya yakınlıkta maalesef ki yarışıyorlar. Rektörler ve rektör adayları, bir yandan AKP il başkanlarıyla AKP’lilikte yarışırken diğer yandan da üniversitenin akademik kadrolarına bu yarışın bir gereği olarak atamalar yapılıyor. Üniversiteler akademik standartlara göre değil, şahsın partisinin yerleştirdiği geleneğe uygun olarak partililerin akrabası ya da yakını olma standardına göre yapılandırılıyor.

“HAZRETİ NUH ZAMANINDA DAHA İLERİ SEVİYEDE TEKNOLOJİ VARDI”

Tablo böyle olunca gelelim üniversitelerimizin durumuna. Aslında durum ortada. Türkiye’de en tehlikeli insanların profesörlerden başlayarak üniversite mezunları olduğunu savunan bir profesör, bu ülkenin üniversitelerinde ders veriyor hem de üniversite yönetiminde söz sahibi olarak. Bir başka üniversitemizin öğretim görevlisi “Hazreti Nuh zamanında günümüzden çok daha ileri seviyede teknoloji vardı. Hazreti Nuh, kendisine inanmayarak gemiye binmeyen oğlunu ikna etmek için cep telefonu ile görüştü. Sonra güvercin değil, insansız hava aracı yolladı.” dedi. “Bilimsel kanıtı var mı?” diye sorulunca “Efendim, ileri teknoloji varken niye güvercin yollasınlar.” diyerek güya bilimsel bir kanıt gösterdi. Dünya üzerinde onlarca ülke uzay teknolojisinde çığır açarken teknolojik gelişmelerde birbirleriyle yarışırken yarıştıkları teknolojik gelişmelerin dünyamıza, çevremize ve sosyal hayata yarattıkları etkileri yine kendileri değerlendirirken bizim uzay profesörümüz kadınlara oy vermeyeceğini açıkladı. Utanmasalar Batı Orta Çağı’nın karanlık yüzündeki “Kadın insan mıdır?” tartışmalarını tekrar açacaklar hem de kadına verdiği değer ve hoşgörüyle tarihte örnek olan bu Türk coğrafyasında.

Tabii, şunu da sormak lazım: Acaba kadınlara oy vermeyeceğini açıklamaktan çekinmeyen zihniyet 1 milyon 163 bin TL harcanarak Genç Müslüman Kadınlar İçin Liderlik Programı etkinliğinin yapılacağını bilseydi, bu açıklamayı yapar mıydı? Yoksa bu tarz açıklamalar ilmî değil de siyasi yandaşlığı mı içeriyor?

Değerli milletvekilleri, üniversite demek kitap demektir; üniversite demek kütüphane demektir. Dünyanın tanınmış üniversiteleri kütüphaneleriyle övünürler. Ancak bizde üniversite kütüphanelerinde öğrenci başına 5 kitap bile düşmüyor. Hâl böyleyken, üniversite sayısının artmasıyla, yapılan binalarla övünen bir iktidar var karşımızda. Kütüphanelerle, laboratuvar imkânlarıyla, sundukları özgür düşünme ortamıyla ve bunların bilimsel çıktılara dönüşmesiyle değil, bina sayılarıyla övünüyorlar maalesef. Üniversiteler birer bina, öğrenciler bu binanın misafirleri, hocalarsa onlara eşlik eden bekçiler gibi algılanıyor bu zihniyette.

“SONUÇ DİPLOMALI İŞSİZLER ORDUSU”

Bu iktidara göre, her şey sayılardan ibaret hem de kontrolsüz, ne idiği belirsiz sayılardan. Düşünsenize her yere üniversite açılıyor, üniversiteler sürekli bölüm açıyor, o bölümlere sürekli öğrenciler geliyor. İktidar üniversite okuyan öğrenci sayısının çoğalmasıyla övünüyor ancak okul bittikten sonrasına hiç bakmıyor. Çünkü iktidar niceliklerle uğraşmaktan, niteliğe ve sonuca bakmayı unutuyor. Daha doğrusu, niteliğe ve sonuca bakmak işine gelmiyor. Herhangi bir amaç, bir planlama olmadan, ihtiyaca bakılmadan, mezun olan öğrencilerin ne olacağı hesap edilmeden bölüm açıp öğrenci alıyorlar. Sonuç mu? Diplomalı işsizler ordusu. Sanki üniversiteler işsizlik istatistiklerini değiştirmek için kullanılan birer depo gibi algılanıyor. Akılları ne kadar dalavereye çalışsa da daha sonra o gençler mezun oluyor ve herkes gerçekle yüzleşmek zorunda kalıyor.