Politika

DSP Genel Başkanı Açıkladı: Belediye Seçimlerinde DSP'nin Yarışı Sadece CHP İle Mi?

Önder Aksakal’ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:

Belediye seçimlerinde DSP’nin yarışı sadece CHP ile mi?

Hayır, bizim Türkiye’nin genelinde 433 yerde adayımız var. Söylemlerimi bir genel çerçeve olarak belirleyecek olursak da Cumhuriyet Halk Partisi’ne özel söylemler olmadığını benim konuşmalarımı başından sonuna kadar izleyen bütün gazeteciler bilir.

Bütün konuşmalarımı 17 sene öncesinden başlatarak getiriyorum bugüne. Yani 17 sene önce biz AK Parti’ye devleti teslim etmişiz.

17 senede nereden nereye geldiğimizi anlatıyorum. Zaten bu süreç içerisinde AK Parti’nin olumsuz icraatlarının tümünü eleştiriyorum.

Ondan sonra o 17 sene sonrasında geldiğim nokta Cumhuriyet Halk Partisi’ne tabii ki değecektir. Neden? Ana muhalefet partisi, Cumhuriyet Halk Partisi.

İktidara karşı direnecek olan, yanlışlarını düzeltecek olan CHP değil mi? Parlamentoda bu böyledir. Ama bunları yapmayan da Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Sadece ve sadece Atatürk’ün partisi kimliği ile toplumdan oy alıp, Allah’tan sağlık, devletten aylık, ceylan derisinin üstünde oturmak gibi bir stratejileri var.

Ben bunu halka anlatıyorum. İşte medyadaki bölünme, öyle diyelim buna. Yandaş medya diye tanımlanıyor.

Benim bu kısımlarını AK Parti’ye yakın medya organları veriyor. Ama ondan önceki söylediğim 17 senelik kısımdaki eleştirilerimi CHP’ye yakın yayın organları vermiyor. O da onların kabahati. Versinler kardeşim. Sabahtan akşama kadar bağırıyorlar, değil mi?

Önder Aksakal’ın 17 senede nereden nereye geldiğimizi anlatan konuşmalarını vermezlerse, o zaman bu taraftakini toplum algılar.

Ve sanki sadece CHP’ye yönelik söylemlerim varmış gibi bu konu tartışılır. Ama oradaki konu şu;

CHP’ye alternatif olabilecek bir partidir Demokratik Sol Parti. Onun korkusuyla bizim AK Parti’ye karşı söylediklerimizi de vermiyorlar. O da onların sorunu. Tabii ki bizim sorunumuz değil.

Neden DSP’nin CHP’nin oylarını böldüğü iddia ediliyor?

Bölme diye bir hadise olamaz. Demokrasilerde oy bölünmesi demek, oyların bölünüyor olduğunu iddia etmek, öncelikle demokrasi açısından ayıp. İkincisi seçmene hakarettir. İnsanlar her seçimde farklı bir partiye oy verebilirler. Bu onların en doğal hakkı Anayasal hakları. Eğer bir seçim öncesi oy verdiği parti, kendi önermeleri ya da vaatleri doğrultusunda topluma hizmet etmediyse, vatandaş ömür boyu aynı partiye oy vermek zorunda mı?

Böyle bir şey ayıp, ben bunu ayıp sayarım. Ankara örneğini verdiğiniz. Ankara’da iki tane ittifak adayı var. Birisi Sayın Özhaseki diğeri Sayın Yavaş. İkisi de diyor ki, “Ben ülkücüyüm”. Hatta Millet İttifakının adayı olarak ortaya çıkarılan ülkücü aday Sayın Yavaş “Ben CHP’li değilim.” diyor. Bir de üstelik de altını çizerek söylüyor ve “Rozet de takmam.” diyor. Ben diyor Bütün milletin oyuna talibim. Siyasette böyle bir yöntem yok.

Partiler programları ile toplumda giderler. Derler ki, İşte bizim Cumhuriyet kent projesi çıkarmışız, yerel seçimlerle ilgili değil mi? Bunun içerisindeki yazdığımız çerçevede, Biz Ankara’ya, İstanbul’a, Kayseri’ye, Diyarbakır’a hizmet edeceğiz diyoruz.

Sadece ülkücülük üzerine ya da partiyi reddederek, o partinin ilkelerini reddederek, bir isim üzerinde siyaset yapılabilir mi? Evet yerel seçimlerde belki adayların ismen biraz daha öne çıkmaları olasıdır ya da toplumda bu böyle algılanabilir, ama devlet siyasi partilerin programları ile yönetilir.

Belediyede de olsa, hükümette de olsa. Onun için DSP’nin çıkardığı aday sol bir adaydır. Demokratik Sol Parti, sol bir partidir.

Karşımızda da iki tane ülkücü var. Onların oylarını bölme gibi bir durumumuz olamaz. Hangisi kaybederse kaybetsin, bir ülkücü kaybetmiş olacak.

Bizim için değişen bir şey yok. Onun için vatandaş da buna göre oy verecektir. Ben buna inanıyorum.

DSP neden bu belediye seçimlerinde bir anda arenaya bomba gibi girdi?

DSP kurulduğundan beri de halkın gönlünde, kalbinde ve aklında olan bir parti. Çünkü Ecevit’in ismi ile özdeşleşmiş bir dürüstlük kimliği var, bir milliyetçi kimliği var, bir yurtseverlik kimliği var. DSP milletin gönlünde zaten duruyordu. Fakat siyaset konjonktürel bazı gelişmelerle şekillenir. Bu seçim döneminin öncesinde hatırlayınız, ittifaklar ile ilgili süreçte partiler, o ittifak yapan partiler birbirleriyle kavga ettiler. Yani 24 Haziran seçimleri sonrası hatırlayın.

Devlet Bahçeli gemileri yaktı, “Bundan sonra ittifak falan yok” dedi. Değil mi? Meral Akşener kendileri barajı bile aşamayacak parti iken, 15 milletvekilini 15 günlüğüne transfer edip seçimlere katılma yetkisini aldı. CHP sayesinde ve onların ittifakıyla yüzde 10’un altında oy almasına rağmen 50 tane milletvekili çıkardı.

Seçimler bitti “Biz yanlış yaptık. Bu ittifak bize zarar verdi.” dedi. Bu kavganın üzerine gelen yerel seçimlerde, yeniden ittifak işine girdiler. Fakat vatandaş bu ittifaklardaki farklı görüşler ve çatışmalarla bunaldı. Partililer öncelikle. Yani toplumuna hizmet etmek isteyen adaylar, kendi iç hesaplaşmalar sebebiyle aday yapılamaz oldu.

Partinin dışına atıldı. Bu konjonktür dediğimiz hadise orada. Seçimlere girecek. Nereye gidecek seçime katılması için? Bir partiye ihtiyacı var. En düzgün Parti DSP. İşte Mustafa Sarıgül ile başlayan bir süreçte, aynı noktada olan diğer adaylara bir cesaret geldi.

Onlar da kalktılar dediler ki, “Biz de gideriz, DSP’de siyaset yaparız”. Ama biz de tabii her DSP’de siyaset yapmak isteyeni almışız, kucaklamışız da değil.

Ama DSP’nin kendi kriterlerine uygun bu tip adayları kurullarımızda değerlendirerek alınca, işte konjonktür orada şekil buldu ve DSP birden öne çıktı. Biz de bu süreci iyi yönettik. Bunu da herkes kabul etsin.

İddia edildiği gibi DSP, CHP’ye küsen adayların adresi mi oldu?

Vallahi küsüp küsmediklerini bilemem. Ama Cumhuriyet Halk Partisi’nden istifa ederek boşta olarak gelip DSP’ye başvuran adayların bir kısmı, DSP’de aday olabildiler. Mustafa Sarıgül Cumhuriyet Halk Partisi’nden aday gösterilmediği için gelmiş birisi de değil. Henüz CHP’de adaylık sonuçlanmamışken Demokratik Sol Parti’ye katıldı.

İstifa ederek geldi. Onun dışında da bizden aday olmak isteyen çokça partili vardı. Onların da kriterlerimize bazıları uydu, bazıları uymadı.

Türkiye’de topu topu yani böyle çok abartılacak kadar bir sayı da yok. Topu topu 22 tane dışarıdan gelen aday var. Bize MHP’den gelen de var. Büyük Birlik Partisi’nden gelen de var. Liberal Demokrat Parti’den gelen de var. AK Parti’den gelen de var.

Ama şimdi öbür partilerden gelirken herhangi bir laf edilmiyor ya da Cumhuriyet Halk Partisi’nden mesela istifa edip Demokrat Parti’den aday olan Belediye Başkanları var.

Belediye Başkanı. Bırakın orada aday olarak gösterilip gösterilmemişini. Onları hiç eleştiri konusu yapmıyorlar. Topluma demiyorlar ki, “Ya bizim partimizden Demokrat Parti’ye gittiler.” Ya da Demokrat Parti’den ya da sağ bir partiden gelip CHP’den de aday olanlar var.

Onun için bizim bunlardan artık arınmamız lazım. İktidar olmak istiyor musun, istemiyor musun? Ben ona bakarım. İcraata bakarım. Sen 27 senedir iktidar olamamışsın. Kendi içindeki kavgalardan dolayı bir türlü sıyrılamamışsın ve içindeki değerleri bir bir eleyerek siyaset yapmaya çalışıyorsunuz.

Hakikaten çok değerli isimler, o iç iktidar kavgası sebebiyle CHP’den hep atılmış, dışlanmış. Onlar sokakta mı kalacak? Düzgün insanlar varsa düzgün bir partiye gelip siyaset yapacaklar. Bizim de görevimiz bu. Yani dolayısıyla CHP’ye küsenler kesmeyenler ayrımı bizim için değerlendirecek bir husus değil.

CHP’nin neden hak hukuk ve adalete sahip çıkamadığını iddia ediyorsunuz?

Çünkü adalet, hak ve hukuk herkes için geçerli olduğunda bir anlam ifade eder. DSP’nin neden seçimlere katıldığını sorgulayan bir yapının adaletli davrandığını söyleyebilir miyiz?

Yüzde 10’luk bir seçim barışının halen daha yasalarının yürürlükte olduğunu kabullenmiş ve bunun üzerine kendi varlığını sürdürmeye çalışan bir yapının adaletten yana olduğunu kabul edebilir miyiz? Bunlar bana göre palyatif sözler.

Yıllarca CHP’ye hizmet etmiş, kendi toplum çevresinde çok sevilen insanların parti ya da devlet yönetiminde yer almasını sağlamak yerine bu güne kadar sürekli küfür etmiş insanları getirip bir yere taşırsanız bunun adı hakça ve adaletli bir yaklaşım mıdır? Değildir.

O zaman kendi içinde kurgulayamadığın yaşam biçimlerini insanlara dayatıyormuş gibi söylemekle adalet sağlanmıyor.

Ankara’dan İstanbul’a yürümekle de adalet sağlanmıyor. Bunu anlatmak istedik. Ankara-İstanbul arasında adaleti arayan bir mekanizma var. Bunu artık bırakıp hak ve hukuku kendimiz kurgulayalım.