Gündem

İstanbul İçin Korkutan Deprem Uyarısı: Kartal Faciası Bir İstanbul Gerçeğidir

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası (İMO İstanbul Şube Başkanı Nusret Suna’dan İstanbul depremine yönelik korkutan açıklamalar geldi ve uyarılar yapıldı.

Suna, Türkiye’nin deprem gerçeklerini ve deprem tehlikelerine yönelik olarak değerlendirmelerde bulunarak Türkiye’nin yüzde 66’sı 1. ve 2. derece deprem kuşaklarının üzerinde olduğunu söyledi.

Suna, kentlerin deprem tehlikesine karşı değil ranta göre düzenlendiğini ifade ederek;

“Türkiye gerçeklerini, deprem tehlikesini, uzmanların görüş ve önerilerini yok sayan, ben yaptım oldu yaklaşımını adeta yönetsel bir tarz haline getiren, kentleri deprem tehlikesine değil ranta göre düzenleyen siyasi iktidardır.” dedi.

Türkiye’de konutların sağlıklı yapı envanteri içerisinde olmadığının açıkca görüldüğünü ifade eden Suna;

“Ülke topraklarının yüzde 66’sı 1. ve 2. derece deprem kuşakları üzerindedir. Nüfusumuzun yüzde 70’ini barındıran 11 büyük kent, büyük sanayi kuruluşlarımızın yüzde 75’i deprem tehlikesi altındadır.

Yapı stoku güvenli ve sağlıklı olmaktan uzaktır, pek çoğu kaçaktır, ruhsatsızdır ve mühendislik hizmeti almadan üretilmiştir.

20 milyon civarında bulunan yapı stokunun büyük oranda yenilenmesi, güçlendirilmesi gerektiği anlaşılmıştır. Kaldı ki deprem sonrası açığa çıkmıştır ki, ülkemizde sağlıklı yapı envanteri de yoktur.” dedi.

Deprem konyesinin lağvedildiğini söyleyen Suna, hükümet yetkililerinin söz verdiğini ancak sözlerin unutulduğunu ifade ederek;

“Marmara depreminde Yalova-Kocaeli arasında bulunan kıyı şeridindeki yapıların neredeyse tamamı yıkılmıştır.

O yıllarda zamane hükümetin yetkilileri pek çok söz vermiş, ne yazık ki zamanla verilen sözler unutulmuş, şura kararları sumen altı edilmiş, 2007 yılında ise ulusal Deprem Konseyi’nin varlığına son verilmiştir.

Açık ki ortada sadece iş bilmezlik, beceriksizlik ya da yönetsel zafiyet yoktur. Deprem Konseyi’nin lağvedilmesinden meslek odalarının yetkilerinin kısıtlanmasına; üniversitelerin, meslek odalarının, bilim çevrelerinin tasfiye edilmesinden kapalı kapılar ardında gerçekleştirilen mevzuat değişikliklerine uzanan bilinçli bir tercih söz konusudur.” dedi.

İmar affına yönelik değerlendirmede bulunan Suna, imar affı denilerek güvenli olmayan yapıların korunma altına alındığını ifade etti ve;

“Bilindiği gibi, kamuoyunda kentsel dönüşüm olarak adlandırılan 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun 2012 yılında yürürlüğe girmiştir.

O tarihten bu yana büyük kentlerimiz, kentsel dönüşüm projeleri tarafından adeta teslim alınmıştır.

Bir taraftan kentsel dönüşüm projeleri sürerken diğer taraftan imar affı ilan edilerek güvenli olmayan yapılar koruma altına alınmıştır.

Tam da bu noktada, 6 Şubat 2019’da Kartal Sema Sokak’ta pek çok hemşerimizin ölümüne neden olan binanın İmar Barışı için başvuruda bulunduğunu hatırlatmakla yetinelim.

İstanbul’da toplam 6 bin 127 okul binası bulunuyor. Bunun 3 bin 63’ü resmi, 3 bin 64’ü özel. İstanbul’da 52’si resmi 190 hastane mevcut. Ayrıca 39 da sağlık ocağı var.

Resmi ya da özel yurt sayısı 300 civarındadır. İster istemez dikkati çeken nokta, (İPKB)’nin güçlendirdiği ya da yeniden yaptığı bina sayısı ile toplam bina sayısı arasındaki farkın hâlâ kapanmayacak kadar açık olduğudur.

İPKB organizasyonu dışında bazı kamu kurumlarının veya özel sektörün benzer çalışmaları hesaba katılsa bile ne yazık ki durum değişmemektedir.

Olası bir İstanbul depreminde çocuklarımızın can güvenliği tehlike altındadır.” dedi.

Kartal’da yaşanan facianın bir İstanbul gerçeği olduğunu ifade eden Suna yaptığı açıklamasında;

“10 milyona yakın İstanbullu deprem güvenliği olmayan konutlarda yaşamaktadır. Olası İstanbul depremine ilişkin üretilen senaryoların en iyimserinde bile, depremin on binlerce yapıyı etkileyeceği, yüz binlerce insanın hayati tehlike altında olacağı tahmin edilmektedir.

Buna rağmen afet toplanma alanları ve ulaşım güzergahları ile düzenlemeler halen yetersiz durumdadır. Yapılan açıklamalarda ifade edilen boş alanların, okul bahçelerinin, parklar ve benzerlerinin toplanma alanı statüsünde değerlendirilmesi mümkün değildir.

Toplanma alanı, altyapısı hazırlanmış, insanların beslenme, barınma, yıkanma gibi temel ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde düzenlenmiş alan anlamına gelmektedir.

Ne İstanbul’un 1999 depremine verdiği tepki tesadüftü ne de son birkaç yıldır depreme maruz kalmadan yaşananlar tesadüften ibarettir.

Çünkü İstanbul yapı stoku güvenli olmaktan uzaktır. Kartal faciası bir İstanbul gerçeğidir. Bu noktada temel soru şudur: İstanbul’da Kartal’daki, Beyoğlu’ndaki gibi on binlerce bina bulunmakta, bu binalarda yüz binlerce insan yaşamaktadır. İstanbullular kaygılıdır. Sıranın hangi binada olduğu bilinmemektedir.

Bilinmezlik adeta travmatik bir hâl almıştır. İşin dramatik tarafı olası bir deprem, tek tek binaları değil, bu haldeki bütün binaları aynı anda etkileyecektir.

İstanbul’da yüz binlerce bina risklidir ve içinde yaşayanlar için tehlike arz etmektedir. Kartal, Beyoğlu, Ümraniye, Esenyurt tekil örnekleri değil, bütünün parçalarıdır. İstanbul yapı stoku büyük oranda güvenli olmaktan uzaktır.” dedi.