Gündem

Saadet Partisi'nden (SP) Kaz Dağları, İstanbul-İzmir Otoyolu, Bursa Şehir Hastanesi ve Ankara Garı değerlendirmesi

Saadet Partisi’nden (SP) hükümet eli ile yap-işlet-devret modeli ile yapılan Kaz Dağları, İstanbul-İzmir Otoyolu, Bursa Şehir Hastanesi ve Ankara Garı için sert tepkiler geldi. Konu ile ilgili açıklama yapan Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Birol Aydın, “Yine büyük bir israf ve yolsuzluk cenderesi içerisindeyiz. Görülüyor ki; bir kısım işler yolsuzluk ve israfın çok ötesinde cereyan ediyor. Düpedüz oturulmuş bu memleketin imkanları, hazinesi, gelirleri nasıl soyulur bunu mekanizması oluşturulmuş. Yolsuzluk oluyor az ya da çok, her dönem olagelmiştir. Ama bugün yaşadığımız şey düpedüz soygundur.” dedi. 

SP’li  Birol Aydın’ın basın açıklaması notları;

“Her şeyden önce bütün milletimizin, İslam aleminin kurban bayramını yürekten tebrik ediyoruz. Kurban bayramı yakınlaşmaktır; İnsanın yaratıcısına, insanın komşusuna, insanın tabiata, insanın hakikate yanaşması, yakınlaşması olarak değerlendirmek icab ediyor. Biz de sözlerimizi bu yakınlaşmak, bu hassasiyet anlayışı içerisinde dile getirdiğimizi, süzgeçten geçirdiğimizi ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum.

Tabi ülkemizin son dönemde gündemi çok yoğun. Dış politika, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir dış operasyon hazırlığı içerisinde olmuş olması ve yer yer bunu zaten devam ediyor olması, eğitim sistemimiz, Kaz Dağları, ağaç katliamı, Ankara Tren Garının bir özel üniversiteye tahsisi, Gebze-İzmir otoyolunun açılışı, bayram tatilinin süresi ve bayram tatili münasebetiyle otoyolların, paralı yolların bir kısmının ücretsiz ve ücretli olup olmaması hususu milletimizin bugün son hafta içerisinde en yoğun meşgul olduğu hususlardır.

ÜLKE İDARE EDİLMİYOR ALGILAR İDARE EDİLİYOR

Şunu açıkça ifade etmekte fayda var. Ülkemiz çok yorgun, insanımız yorgun, kurumlarımız yorgun, STK’lar çok yorgun ve özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi çok yorgun, Adalet ve Kalkınma Partisi’ne oy veren insanlar çok yorgun. Devlet kurumlarında bir heyecansızlık var, bir dağınıklık var, bir keşmekeşlik var. Çok nitelikli, çok kaliteli bir çok bürokrat insanımız iş yapamaz haldedir. Bu dağınıklıktan, bu yorgunluktan, bu heyecansızlıktan, bu yarın öbür gün ne olacağını kestirememektendir”

SP’li Aydın, Ankara Garının özelleştirerek özel bir üniversiteye devredilmesine tepki gösterdi. ”Madem özelliştiriyorsunu neden bir devlet üniversitesi değil de özel bir üniversite” dedi.

”Yine ülke olarak her kesimde her seviyede ciddi bir yozlaşma var. Keyfiliğin ve hoyratlığın hiç olmaması gereken bir ülkede, başta siyasiler olmak üzere ev sahipleri büyük bir keyfilik ve hoyratlık içerisindedir. Adeta dün dündür bugün bugündür diyerek ülke idare ediliyor. Daha doğrusu ülke idare edilmiyor, algılar idare ediliyor”

Bu keyfiliğe en basit örnek olarak ifade edeyim; yanı başımızda Ankara eski tren garının bir kısmının bir özel üniversiteye tahsisi meselesi var. Hala toplumumuzun gündemindedir. Gündem hızlıca değiştiği için bu kadar önemli bir mesele çokça üzerinde durulamıyor ama hoyratlığa ve keyfiliğe örnek teşkil edebilecek bir durumdur.

Hadi oradaki tren garının bir kısmını bir üniversiteye tahsis edeceksiniz, neden özel üniversite, neden devlet üniversitesi değil? Hadi diyelim devlet üniversitesi değil özel üniversite olacak. Neden bu özel üniversitelerden herhangi birisi değil de özellikle sayın Sağlık Bakanı’nın yönetim kurulu başkanı olduğu Medipol Üniversitesine tahsil ediliyor? Bu gayri ahlaki bir durumdur, bu aymazlıktır, bu keyfiliktir. Bunu yürek kaldırmaz, bunu vicdan kaldırmaz, bunu ahlak hiç kaldırmaz.

CİDDİ BİR ÖNGÖRMEZLİK DÖNEMİ YAŞIYORUZ

Yine ülke ve millet olarak ciddi bir öngörülemezlik dönemi yaşıyoruz. Yarın, üç ay sonra, bir yıl sonra neye uyanacağız? İş çevreleri ve STK’lar geleceği öngöremiyorlar. Öngöremezlik bir ülke ve bir toplum için çok kaygı verici bir durumdur. Ekonomide,eğitimde, tarımda, hayvancılıkta, dış politikada, döviz kurunda her açıdan öngörülemez dönem yaşıyoruz.
Ülke ve millet olarak müşahede ediyor ve görüyoruz ki; devletin bütün ayarları ile oynanmış ve ayarlar düzeltilmesi olabildiğince zor düzeltilecek şekilde bozulmuş. TSK’nın ayarları ile oynanmış bozulmuş, polis teşkilatımızın ayarlarıyla, adalet mekanizmasının ayarlarıyla, STK, cemaatlerin ayarlarıyla, bir bütün olarak ülkenin ayarları bozulmuş, ayarları ile oynanmış. Olmaz, olamaz!

Adalete olan güven önemli ölçüde sarsılmış. Nasıl sarsılmasın? Sadece şu 15 Temmuz’dan bugüne kadar yaşadıklarımızı büyük bir travmaya dönüşmedi mi? Bu kalkışma neticesinde başlatılan mücadeledeki haksızlıklar, adaletsizlikler ayyuka çıkmadı mı? Binlerce insan haksız yere itibarından işinden, aşından, itibarından edilmedi mi? Bir sürü insan hala ceza evinde nahak yere bulunmuyor mu? Ve yine 15 Temmuz’dan bugüne bu kalkışmanın bir parçası olan siyasi ayakla ilgili kaygılar şüpheler ortada durmuyor mu? Neden hala binlerce, on binlerce KHK’lının durumu ortadayken, binlerce çocuklu kadının içler acısı durumu ortadayken ve binlerce kıyısından köşesinden bu yapıyla ilintili olan insanlara olmadık muameleler yapılıyorken, bunun bu kadar palazlanmasına vesile olan siyasi erk, siyasi anlayış, siyasi yaltaklık tabiri caizse, neden hesap verir durumda olmuyor? Bunlar memleketin, milletin gözünün önünde cereyan eden durumlardır, çok tabi olarak adalete olan güven büyük ölçüde sarsılmış durumda.

İSRAF VE YOLSUZLUK CENDERESİ İÇERİSİNDEYİZ

Yine büyük bir israf ve yolsuzluk cenderesi içerisindeyiz. Yolsuzluk ve israf bugünkü iktidar partisi idarecilerinin karakteri haline gelmiş adeta, çok kanıksanmış. Ben çok daha ileri bir şey söylemek istiyorum. İstemezdim ama istiyorum. Arkadaşlar, milletimiz! artık yolsuzluk ve israfı bir kenara koymak lazım. Görülüyor ki; bir kısım işler yolsuzluk ve israfın çok ötesinde cereyan ediyor. Düpedüz oturulmuş bu memleketin imkanları, hazinesi, gelirleri nasıl soyulur bunu mekanizması oluşturulmuş. Yolsuzluk oluyor az ya da çok, her dönem olagelmiştir. Ama bugün yaşadığımız şey düpedüz soygundur. Soygun bilinçli, çalışılarak, cehd edilerek sizi bir neticeye ulaştırılır. Bugün bütün kurum ve kuruluşlar…Şimdi düşünebiliyor musunuz; otoyol yapıyorsunuz siz, İzmir-Gebze otoyolu. Şu kadar maliyet olacak diyorsunuz aradan şu kadar zaman geçiyor beş kat altı kat maliyet artıyor. Dolar bazında yüklenici firmaya garanti veriyorsunuz. Bu ne demek? bu bilinçli bir soygundur, bilinçli bir hırsızlıktır.

Zaten siz yolla, köprüyle algı operasyonu yaptınız, getirdiniz ülkemizi ekonomik olarak bir duvara toslattınız. Yol yaptınız, yolda giden arabayı yapmadınız, havalimanı yaptınız havalimanına inip kalkan uçağı yapmadınız, hastaneleri yaptınız ama hastanelerin içindeki cihazları yapmadınız. Türkiye’yi bir bütün olarak vahçi kapitalizmin pençelerine kurban ettiniz. Şimdi yüzde 7’lerle yüzde 8’lerle döviz borçlanması yapıyorsunuz günü kurtarmak için. Hep bu bilinçli soygunlarınızdan, hırsızlığınızdan dolayı. Yazıktır!

Şimdi bayram geldi bir kısım otoyollar, paralı yollar ücretsiz olacak ama sizin bilinçli soygun yaptırdığınız yollar paralı olmaya devam edecek. Bir otomobilin gidiş gelişi 512 lira Allah’tan korkmak lazım!

Bunun topluma maliyetini neden hesaba katmıyorsunuz ve neden illa 40 bin araç, 20 bin araç 25 bin araç garantisi veriyorsunuz? Ve neden planladığınızı gerçekleştirmediniz ve neden 5 liralık maliyet şimdi 25 lira oldu? ‘Efendim döviz kuru arttı’ diyorlar. Öngörülemez diyoruz ya… Sizin aklınız bu kadar! Siz bir yıl sonrayı, iki yıl sonrayı öngöremiyorsunuz.

Bir taraftan millilikten, yerlilikten bahsedeceksiniz, üç beş dolar aldı diye Ayşe’yi Fatma’yı hain ilan edeceksiniz, ekranlarda şov yapıp dolar yakacaksınız ama öbür taraftan bu milletin kaynaklarını, imkanlarını, yatırımlarını döviz bazlı garanti altına alacaksınız. Yazıktır, günahtır! Bu soygundan, bu hoyratlıktan, bu israf ve yolsuzluktan süratle vazgeçilmesi gerekiyor.

ŞEHİR HASTANELERİ TAM BİR UCUBEDİR

Öbür taraftan şehir hastaneleri meselesi var. Ona hiç girmiyorum o tam bir ucubedir. Bunların neticelerin üç beş yıl sonra daha net göreceğiz. Bu şehir hastaneleri sivri zekalılığını ortaya kim atmışsa ve buna kim çeşni olmuşsa onların bu topluma verecek hesapları vardır. Yaşayacağız ve göreceğiz.

Öbür taraftan ülkemizin son iki üç haftadır en önemli gündemlerinden birisi de Kaz Dağları meselesidir. Evet şüphesiz ülke olarak maden, yer altı ve yer üstü imkanlarından istifade etme gerekliliğimiz vardır ama şu bilinçle hareket etmemiz lazım; Bu kainat, bu sokaklar, bu ağaçlar, bu tabiat bize emanettir. Bize babamızdan miras değildir. Emaneti gözümüz gibi korumamız lazım, sakınmamız gerekiyor. Yapacağımız işi tabiata, doğaya, gelecek 5-10 yıla zarar oluşturacak şekilde değilde değil, gelecek yılların oksijenin de, gelecek yılların tabi dengesini de muhafaza ederek yapmamız gerekiyor.

Siz ne yapıyorsunuz. On binlerce ağacı katlediyorsunuz, bir yabancı firmaya orayı veriyorsunuz. O firmanın çıkaracağı altınların yüzde 96’sı ülke dışına çıkacak sadece yüzde 4’ü Türkiye’de kalacak ve üstüne üstlük yabancı firmanın yöneticisi Türkiye’ye de Türk Milleti’ne de çok önemli bir paye verecek, ‘Türk Milleti taş taşımakta çok mahir’ diyecek.

Bu zilleti bu topluma, bu millete yaşatacaksınız. Yazıktır! Bizim ecdadımız, bizim atalarımız ne demişler; “Yaş kesen baş keser.” Doğaya karşı bu hoyratlıktan, bu keyfilikten vazgeçmek lazım. Günü kurtarmak değil, geleceği inşaa etmek lazım. Akıl bir şeyin sonunu düşünmektir, öngörmektir. Gelecek on yıllarda nasıl bir tabiat, nasıl bir Türkiye, nasıl bir iklimle karşı karşıya kalacağız? Nüfusumuz ne olacak? Hangi oranda neye ihtiyacımız olacak? iyi hesap etmek lazım.

Ben iktidarın bu kurban arefesi öncesinde bu hususlarda bir kez daha dikkatlerini çekiyor, tavsiyelerde bulunuyor, ikazlarda bulunuyorum. Saadet Partisi olarak ülkemizin huzuru, bekası, madden ve manen gelişimi için hassasiyetimizi devam ettireceğimizi ifade ediyorum.”