'Bağlılık Aslı' Filmi Türkiye'nin Oscar adayı oldu. Bağlılık Aslı Filminin konusu ve yönetmeni

Semih Kaplanoğlu’nun “Bağlılık Aslı” filmi, Türkiye’nin 92’nci Akademi Ödülleri’ndeki (Oscar) adayı olarak belirlendi.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü ile sinema alanındaki meslek örgütü temsilcilerinden oluşan 13 kişilik seçici kurul, “Yabancı Dilde En İyi Film Dalı”nda Türkiye adayını belirlemek üzere değerlendirme toplantısını gerçekleştirdi.
Sanatsal Etkinlikler Komisyonu’na başvuran 11 filmin değerlendirildiği Kurul’da, Semih Kaplanoğlu’nun ‘Bağlılık Aslı’ filmi, 92. Akademi Ödülleri’ndeki (Oscar) adayı olarak Türkiye’yi temsil edecek.
ABD’de düzenlenen 92’nci Akademi Ödülleri töreninin, gelecek yıl şubatta gerçekleştirilmesi planlanıyor.
Semih Kaplanoğlu’nun Buğday filminin galası Beştepe’de yapılmıştı.
SEMİH KAPLANOĞLU KİMDİR?
Türk senarist, yönetmen Semih Kaplanoğlu, 4 Nisan 1963’te İzmir’de doğdu. 1984 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Televizyon Bölümü’nden mezun olan Semih Kaplanoğlu kariyerine Güzel Sanatlar Saatchi&Saatchi ve Young&Rubicam reklam şirketlerinde reklam yazarı olarak başladı. Süha Arın’ın yönettiği ödüllü “Eski Evler- Eski Ustalar” ve Mimar Sinan belgesellerinde Kamera Asistanı olarak çalıştı. Semih Kaplanoğlu’nun yönetmenliğini üstlendiği ilk ve son televizyon dizisi Inter Star ve Show TV televizyon kanalları için 52 bölümününün senaryosunu yazıp yönettiğiŞehnaz Tango adlı TV dizisidir. Semih Kaplanoğlu’nun ilk filmi Herkes Kendi Evinde, aldığı birçok ödülün yanı sıra yurtiçi ve yurtdışında birçok uluslararası festivale de katıldı. Kaplanoğlu’nun ikinci uzun metrajlı filmi Meleğin Düşüşü uluslararası eleştirmenler ve izleyiciler tarafından daha geniş bir ilgiyle karşılandı. Dünya Prömiyeri 55. Berlinale’de yapıldıktan sonra film, halen dünya çapında uluslararası festivallerde yolculuğuna devam etti.
Semih Kaplanoğlu, yönetmen olmanın yanı sıra, plastik sanatlar ve sinema üzerine yabancı dillere de çevrilmiş makaleler yazdı. Bu makaleler, Gergedan, Gösteri, Cumhuriyet ve Sanat Dünyamız gibi dergilerde 1987–2003 yılları arasında yayınlandı. Aynı zamanda 1990 yılında Erol Akyavaş’ın Sankt-Peterburg Hermitage Müzesi’nde yapılan “Iconoclasts” adlı sergisinin katalog yazılarını yazdı. 1996-2000 yılları arasında Radikal Gazetesi’nde”Karşılaşmalar” adlı köşeyi yazdı.
Gazeteci, yazar Leyla İpekçi ile 1999 yılından beri evlidir. 66’ncısı düzenlenecek olan 2013 Cannes Film Festivali’ne Cinéfoundation ve kısa filmler dalında jüri olarak katılacaktır. Son film projesi “Buğday” üzerinde çalışmaktadır.
Kaplanoğlu’nun önceki filmi Buğday, galasını daha önceki hiçbir yapıma nasip olmamış şekilde Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yapıyordu. Gösterimin ardından film, Recep Tayyip Erdoğan tarafından övgülere boğuluyor ve konuşmanın sonunda, bir süre önce 24. Adana Film Festivali ödül töreninde Kaplanoğlu’nun elini sıkmayan Meltem Cumbul’a yönelik “Filmin yurt içinde ve yurt dışında hak ettiği ilgiyi göreceğine inanıyorum. Zaman zaman haddini bilmeyen, kaliteyi hazmedemeyen nezaket fukarası şahıslar çıkabilir. Bunlara verilecek en güzel cevap, işini en güzel, en kaliteli şekilde yapmaya devam etmektir” ifadeleri de bizzat Erdoğan tarafından kullanılıyordu. Bu gala özelinde yaşananları kısaca şöyle özetleyebiliriz: Semih Kaplanoğlu uzunca bir süredir tutunduğu iktidar yanlısı tutumla eleştiriliyor ve bu eleştirilere karşılık olarak iktidarca himaye altına alınıyor ve bizzat “sarayın sinemacısı” ilan ediliyordu.
Türkiye sinemasının uzun süredir en iyi dönemini geçirmediği aşikâr, yerli filmlerin büyük bir çoğunluğu çok kısıtlı kopya sayılarıyla seyirciyle buluşabiliyor ve hâliyle gişe rakamları oldukça düşük kalıyor. Fakat bu yıl özelinde ve yazının odağından sapmadan Oscar aday adaylığı düzleminde düşünecek olursak ortada çok karanlık bir tablo yok. Geçtiğimiz Ağustos ayında Locarno Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan ve bu festivalden iki ödülle dönen Sibel, bu bağlamda aklımıza ilk gelen film elbette. Başroldeki Damla Sönmez’in çevresiyle sadece ıslık çalarak iletişim kuran ve toplum tarafından dışlanmış genç bir kadına başarıyla hayat verdiği film, gerek hikâyesinin kurulumu, gerek teknik meziyetleriyle tüm dünyada karşılık bulabilecek özelliklere sahip. Biraz da “hedef odaklı” bir noktadan bakarsak, böylesine güçlü bir kadın anlatısının mevcut konjonktürde dikkat çekebilmesi gayet olası görünüyor kağıt üzerinde. Kaldı ki Sibel, 32.180 gibi, bağımsız bir yapım için yabana atılmayacak bir seyirci sayısına ulaşmış durumda. Bu yıl Türkiye’den çıkan Oscar aday adayı olarak gösterilme ihtimalinde bahsedebileceğimiz ikinci yapım ise Emin Alper’in Kız Kardeşler’i. Açılışını dünyanın en önemli festivallerinden Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı için yarışmış yapım, Türkiye prömiyerini yaptığı İstanbul Film Festivali’nde de Ulusal Yarışma’daki ödülleri silip süpürmüştü tabiri caizse. Yılın öne çıkan ve Avrupa Film Ödülleri’nin değerlendirmeye alacağı 46 filmlik listede de kendi yer bulan bu iki filmi andıktan sonra başa, tartışmaların çıktığı noktaya dönelim; ne oldu da Bağlılık – Aslı gibi henüz seçici kurul ve “şanslı bir azınlık” hariç kimse tarafından izlenmemiş bir film (bu noktada izlenilenin filmin kaba kurgusu olduğuna dair söylentiler sosyal medyada dolaşıyor- Türkiye’nin Oscar aday adayı seçildi?
Bu sorunun cevabını ararken eldeki tüm bilgiler, seçimin siyasi bir karar olduğuna şüphe bırakmıyor desek abartmış olmayız sanıyorum. Bizzat cumhurbaşkanı tarafından övgülere boğulan -bunun sanatsal değil, siyasi bağlamda yapıldığına kimsenin şüphesi olduğunu düşünmüyorum- bir yönetmenin filminin seçilmesi, klasik bir taraf tutma hamlesinden başka bir şey değil. İşin ilginci, şu ana kadar herhangi bir festivalde gösterilmemiş, tamamlandığı bile tartışmalı bir yapımdan söz ediyoruz. Hâl böyleyken yapılan seçimin, “bizim sanatçımız yapmıştır” demekten farkı olmadığı gibi, Oscar nezdinden de bir beklenti taşımadığını söyleyebiliriz. Zira genel duruma baktığımızda, güçlü adayların şimdiden geniş çevrelerce izlenildiğini, takdirle karşılandığını internet üzerinden takip etmek hiç de zor değil. Medya üzerinde kurduğu hegemonya ile destekçilerini dünyanın kıskandığı bir ülke olduğumuza ikna etmiş bir iktidar, aynısını sinema üzerinden yapmaya çalışıyor bile olabilir: “En iyi filmi bizim sanatçımız yaptı, çünkü Oscar aday adayı o seçildi”. Velhasıl bu konu yeni gelişmelere de gebe. Zira kurallar gereği aday gösterilen filmin en geç 30 Eylül’e kadar Türkiye’de vizyona gitmesi gerekiyor. Görünen o ki, Bağlılık – Aslı acele bir şekilde vizyona sokulacak ya da sokulmuş gibi yapılacak. Her ne şekilde olursa; ister Semih Kaplanoğlu sessiz sedasız yılın en iyi yerli filmlerinden birine imza atmış olsun, ister alınan karar doğrudan siyasi olsun, bu durum fazlasıyla “yaptım oldu” mottosuyla hareket eden Yeni Türkiye kokuyor.