Gündem

Nurettin Canikli'den KHK ve ihraç açıklaması

Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli, referandumla ilgili, “Şimdi Allah’ın izniyle önümüzdeki 16 Nisan’da yine bu milletin çok daha güçlü bir şekilde ileriye taşınmasında büyük katkı sağlayacak, Türk siyasi tarihinin en önemli reformlarından bir tanesi için millet olarak sandığa gidiyoruz. 16 Nisan çok önemli bir tarih.” dedi.

Mersin Büyükşehir Belediyesi Kongre ve Sergi Sarayında düzenlenen AK Parti Mersin İl Danışma Meclisi Toplantısında konuşan Canikli, şehir hastanelerinden en güzelinin geçen haftalarda Mersin’de hayata geçirildiğini hatırlattı.

Türkiye’nin ilerki dönemde tarihi, hayati ve Türk siyasi tarihinin en önemli düzenlemelerinden, reformlarından bir tanesini hayata geçirmek için sandık başına gideceğine dikkati çeken Canikli, “Bugüne kadar 14-15 yılda Türkiye gerçekten inanılmaz işler yaptı. Bu milletle birlikte hep birlikte çok güzel işler yapıldı. Çok önemli ve sıkıntılı badirelerden geçildi. Bunu milletimizle hep birlikte yaşadık, şahit olduk ve hep birlikte yolda yürümeye devam ettik. Şimdi Allah’ın izniyle önümüzdeki 16 Nisan’da yine bu milletin çok daha güçlü bir şekilde ileriye taşınmasında büyük katkı sağlayacak, Türk siyasi tarihinin en önemli reformlarından bir tanesi için millet olarak sandığa gidiyoruz. 16 Nisan çok önemli bir tarih.” dedi.

16 Nisan’da oylanacak olan cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ne getirdiğini, neleri vaat ettiğini tam olarak anlayabilmek için biraz geriye 2007’ye gitmek gerektiğini ifade eden Canikli, 2007 yılında yüzde 69 evet ile milletin desteğiyle bir anayasa değişikliğinin gerçekleştirildiğini ve cumhurbaşkanın doğrudan halk tarafından, millet tarafından seçilmesine ilişkin bir anayasa değişikliği olduğunu belirtti.

Canikli, 16 Nisan’da kurulacak sandıkla 2007 yılında yapılan bu değişikliğin kalan kısmını tamamlayacaklarını anımsatarak, “16 Nisan’da halk oylamasıyla referanduma götürdüğümüz o düzenlemelerin başlangıcı esasında ana düzenlemesi 2007 yılında millet tarafından onaylandı. Yürürlüğe girdi ve ilk uygulaması da 2014 yılında Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın doğrudan halk tarafından seçilmesiyle hayata geçirildi. O nedenle 16 Nisan’da getirilmesi önerilen cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi anlamak için 2007’deki değişikliğe mutlaka ayrıntılı bir şekilde bakmak gerekiyor.” ifadesini kullandı.

– “1982 anayasasıyla getirilen bu sistemin…”

Canikli, 1982 Anayasası’yla şu andaki sistemin hayata geçirildiğini ve bu sistemin en temel özelliğinin güçlü bir cumhurbaşkanı ve başbakanının üzerine oturtulmuş olduğuna vurgu yaptı.

Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesinden önceki dönemde bu şekilde yürütülmeye çalışıldığına değinen Canikli, “Adına parlamenter sistem deniyorlar ama 1982 Anayasası’yla getirilen bu sistemin parlamenter sistemle uzaktan yakından hiçbir alakası yok. Neden? Çünkü parlamenter sistemlerde cumhurbaşkanlarının yetkileri semboliktir. Yürütme yetkisinin tamamı başbakanlar tarafından kullanılır. Ama 1982 Anayasası’na baktığınızda hiçbir parlamenter sistemde gündeme gelmeyen, söz konusu olamayacak şekilde cumhurbaşkanını çok güçlü yetkiler veriyorlar.” diye konuştu.

Cumhurbaşkanının 1982 Anayasası’nda yürütme unsuru olarak görüldüğüne işaret eden Canikli, şöyle devam etti:

“Kurulacak olan hükümetin onaylanmasından tutun da bakanlar kurulu kararının yürürlüğe girmesinden, üst düzey yöneticilerinin atanması için bütün bu aşamalarda ve başka konularda cumhurbaşkanına hiçbir parlamenter sistemde olmayan yetkiler veriyorlar. Aynı yetkiler başbakana da veriliyor. Bir işin yetkinin tamamlanabilmesi için başbakanın ya da cumhurbaşkanının iradelerinin aynı anda buluşması gerekiyor. Tek başına bir tanesi karar veremiyor. Mesela hükumetin kuruluşunu ele alalım. Seçimler yapıldı diyelim 1 Kasım seçimleri. Hükümet kurulacak. Kabinenin oluşumu için cumhurbaşkanına listeyi kim hazırlıyor, öneriyor? Başbakan. Ama hükümetin göreve başlaması için başbakanı, başbakanların önermesi yetmiyor. Bir de cumhurbaşkanı tarafından onaylanması gerekiyor. Yani hükumet kurulabilmesi için hem başbakan önerecek, cumhurbaşkanı da onaylayacak. Bu iki iradenin herhangi bir tanesinde aralarında bir çelişki, farklılık ortaya çıktığı anda bu bir hükumet krizidir. Böyle bir şey söz konusu olduğunda bunun anlamı hükumet krizidir. Yani başbakan seçildi geldi görevlendirildi, kabinesini hazırladı cumhurbaşkanına götürdü. Eğer cumhurbaşkanı oradaki isimlerden bazılarına itiraz ederse, edebilir çünkü cumhurbaşkanı onaylamadan hükumet göreve başlayamıyor. Hükumet icraata başlayamıyor, hükumet kurulamıyor. Tek başına başbakanın önermesi de yetmiyor. Tek başına cumhurbaşkanının onaylaması da yetmiyor. Yani cumhurbaşkanının önerme yetkisi yok. Başbakanın onaylama yetkisi yok. Önerme yetkisi başbakanda onaylama yetkisi cumhurbaşkanında. Her iki iradenin aynı yerde buluşması gerekiyor. Eğer bir tanesi farklı düşünüyorsa bu bir krizdir.”

– “Geçmişte cumhurbaşkanı başbakan arasında uyum yoktu”

Canikli, şimdiki anayasanın uygulandığı 1982’den 2002 yılına kadar sistemin bu özelliğinden dolayı hep krizleri, kavgaları ve tartışmaları beraberinde getirdiğini bildirdi.

Canikli, şu görüşlere yer verdi:

“Rahmetli Turgut Özal’ın cumhurbaşkanı olduğu dönemi hatırlayın. O dönemde başbakan rahmetli Demirel’di. Aradaki sürtüşmeyi, kavgayı, çatışmayı hatırlarsınız. İnanılmaz bir şekilde. Hiçbir zaman bir uyum yoktu. Yani cumhurbaşkanlığı ile başbakanlık arasında hiçbir zaman hemen hemen bir uyum yoktu ve ciddi çatışmalar meydana gelmişti. Daha sonra rahmetli Demirel cumhurbaşkanı oldu. Rahmetli Erbakan ile yine çok ciddi kavgalar yaşandı. Daha sonra Ahmet Necdet Sezer cumhurbaşkanı oldu. Rahmetli Ecevit başbakandı sürekli kavga vardı. İşin garibi de şu; Ahmet Necdet Sezer’i rahmetli Ecevit’in başkanlığındaki koalisyon hükumetinin oluşturduğu siyasi partiler seçmiştir. Cumhurbaşkanlığı görevine o getirmiştir. Ama sürekli kavga vardı aralarında. Bunun bir kısmı yansıyordu bir kısmı yansımıyordu. Hatta öyle bir kavga oldu ki hatırlarsınız Şubat 2001’de bir bakanlar kurulu toplantısında o zaman Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in anayasa kitapçığını başbakana fırlatmasıyla bunu nereden biliyoruz. Çünkü toplantıdan sonra Ecevit çıktı kamu oyuna açıklamalar yaptı. Hatta çok ağır kelimeler kullandı cumhurbaşkanı için. Ve o kavga çatışma yani cumhurbaşkanıyla ile başbakan arasındaki o çatışma, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük ekonomik krizini beraberinde getirdi.”

Canikli, 2002 yılına kadar sükunetle geçen hiçbir dönem olmadığını belirtti.

-“Çok güçlü bir liderimiz var”

Son 14 yılda cumhurbaşkanı ile başbakan arasında sorun olmadığını aktaran Canikli, “Doğru ama arada bir fark var. Çok güçlü bir liderimiz var, Recep Tayyip Erdoğan. Güçlü bir lider. Çok güçlü bir liderlik milletin inanılmaz şekilde sevgisini kazanmış bir lider ve bu liderlik altında aynı davaya gönül vermenin hazzını her icraatında yüreğinde hisseden başbakanla birlikte yürütülüyor sorun yok.” diye konuştu.

Canikli, her zaman Recep Tayypip Erdoğan gibi güçlü liderlerin çıkacağının da garantisi olmadığına dikkati çekerek, şunları kaydetti:

“Çıkmadığı zamanda geçmiş örneklerini verdiğim gibi kesinlikle yönetim krizi çıkar. Bugün başımızda Recep Tayyip Erdoğan var. Bu sistem devam ettiği sürece 15-20 yıl sonra Recep Tayyip Erdoğan olmadığı zaman tıpkı Rahmetli Özal ile Demirel’in arasındaki kavga gibi, tıpkı Demirel ile Erbakan’ın arasındaki çatışma ve kavga gibi, tıpkı Ahmet Necdet Sezer ile rahmetli Ecevit arasındaki kavgalar hiç eksik olmaz. Bu tür kavgaların yaşandığı bir ortamda güçlü siyasi irade ortaya çıkmaz. Böyle yerlerde ülkenin birlik bütünlüğü, güçlenmesi kesinlikle tehlikeye girer. Bu gibi dönemlerden en çok bu ülkenin birliğini, bütünlüğünü hedef alan terör örgütlerinin işine yarar. En çok fayda sağlayan yani yönetimin ve yürütmenin kendi içinde kavga ettiği, cumhurbaşkanıyla başbakanın sürekli çekiştiği ortamlarda, zayıf dönemlerde ülkeyi güçlendirmek, ülkeyi ileriye götürmek her alanda savunma alanında ekonomi alında söz konusu olamaz. Çok ciddi tehlikelerle karşı karşıya kalırız. O nedenle PKK şu anda cumhurbaşkanlığı hükumet sistemine karşı çıkıyor. Hayır diyor. Niye çünkü onun istediği zayıf hükumetler kurulsun. Zayıf siyasi irade olsun ve o da hain emellerini böyle bir ortamda rahatlıkla geliştirebilsin. Hedefleri için uğraşabilsin amacı o. O nedenle PKK terör örgütü halk oylamasına gidilecek olan sisteme hayır diyor.”

Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde, Kılıçdaroğlu gibilerin göreve gelme ihtimali sıfır.” dedi.

Mersin Büyükşehir Belediyesi Kongre ve Sergi Sarayında düzenlenen AK Parti Mersin İl Danışma Meclisi Toplantısı’nda konuşan Canikli, 2007’den sonra cumhurbaşkanlarının doğrudan halk tarafından seçilmeye başlandığını ifade etti.

Cumhurbaşkanının da başbakanın da halk tarafından doğrudan seçildiğini anlatan Canikli, “Aynı işlev için birden fazla makama, pozisyona yetki verdiğiniz zaman yürütmeyi kesinlikle kilitlerseniz. İşte biz 16 Nisan’da bu düğümün millet tarafından çözülmesini istiyoruz.” diye konuştu.

Canikli, milletin 2007’de başladığını 16 Nisan’da tamamlamasını istediklerini belirterek, şöyle devam etti:

“Bundan kuşkumuz yok. Millet hiçbir zaman bir işi yarım bırakmaz. Bu millet hiçbir şeyi yarım bırakmamıştır. 16 Nisan’da da inşallah tamamlayacaktır, yarım bırakmayacaktır. Bazıları diyorlar ki ’16 Nisan’da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçelim. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğu sürece sorun yok ama ondan sonra yanlış isimler göreve getirilebilir, getirilirse Türkiye için tehlike olur mu?’ diyorlar. ‘Mesela, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçtikten sonra cumhurbaşkanı olabilir. Yoksa bizim Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni sistemde cumhurbaşkanlığına itirazımız yok ama başkaları gelirse mesela Sayın Kılıçdaroğlu gelirse o zaman tehlike olur diyorlar.’ Öyle bir tehlike yok. Öyle bir ihtimal yok. Bu millet hiçbir zaman kendi inancına, kendi değerlerine hakaret eden, kendisiyle kavga eden kim olursa olsun, ismi ne olursa olsun herhangi birini göreve getirir mi? Cumhurbaşkanı olarak seçer mi? Getirmez, ondan yana hiç kimsenin en ufak kuşkusu olmasın. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde Kılıçdaroğlu gibilerin göreve gelme ihtimali sıfır.”

– “Bu ülke uçurumun eşiğinden döndü”

Canikli, esas tehlikenin şu andaki sistemde olduğunu vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bakın 7 Haziran seçimlerinden sonra az kalsın CHP ile bir koalisyon hükümeti kurulacaktı. Bu ülke uçurumun eşiğinden döndü, Allah korudu. Sonra 1 Kasım’da millet o düğümü orada çözdü. Yani esas tehlike şu andaki sistemde. Onun için Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde milletin doğrudan kendisini yönetecek, kendisine liderlik edecek olan cumhurbaşkanını seçtiği bir sistemde buna benzer hatanın ortaya çıkma ihtimali söz konusu değil. O yüzden herkesin içi rahat olsun, gölünüz rahat olsun.”

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde, milletin istemediği hiç kimsenin göreve gelmesinin söz konusu olmadığını vurgulayan Canikli, “Hükümet olarak da AK Parti olarak da millete hizmet ettiklerini, son 14 yılda dünyanın gıpta ile baktığı her alanda projelere imza attı.” diye konuştu.

– “Savunma sanayinde yerli üretim oranı arttı”

Canikli, bu sistemin devam ettirilemeyeceğini, 16 Nisan’da, bütün engelleri ortadan kaldıracak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni milletin önüne getireceklerini anlatarak, şu ifadeleri kullandı:

“Türk siyaseti yine kavgalarla çatışmalarla karşı karşıya kalır, Türkiye bundan olumsuz yönde etkilenir, Türkiye yakaladığı bu büyüme, gelişme ivmesini kesinlikle yakalayamaz. 2002 yılında bu milletin ihtiyaç duyduğu, ülkemizi ve sınırlarımızı korumak için ihtiyaç duyduğumuz savunma sanayi ürünlerinde yerli üretim oranı yüzde 18 idi. O kadar çok sofistike ürünler değil, mermi, bomba falan. Onun dışında hepsini, yüzde 82’sini dışarıdan almak zorunda olan, başka ülkelere bağımlı olan bir ülke, piyade tüfeği bile daha düne kadar yabancı bir ülkenin lisansı altında üretiliyordu. O bile yerli değildi. 2002 yılına kadar böyleydi. Bu yapıyla, yüzde 82 dışa bağımlılıkla bu ülkeyi nasıl koruyacaksınız? Bu ülkenin özgürlüğünü nasıl savunacaksınız? 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nda müttefikimiz Amerika silah ambargosu koydu. Uçaklarımız havalanamaz, tanklarımız yürüyemez hale gelmişti. Şu anda da yapıyorlar. Sayın Cumhurbaşkanımız devamlı söylüyor, çok kritik silahları vermiyorlar.”

“Türkiye’nin etrafında sıkıntılar var, terörle mücadele ediyoruz. İçeride ve dışarıda silaha ihtiyacımız var.” diyen Canikli, sözlerini şöyle devam ettirdi:

“Tam ihtiyacımız olduğu anda müttefiklerimiz, dostlarımız vermiyorlar. İnsansız hava aracı, özellikle terörle mücadelede çok etkili olan bir savunma ürünü. Bir de silahlısı. Aldık birkaç ülkeden, doğru dürüst kullanamadık. Arızalandı, tamir etmek için adamlarını bile göndermediler. Sonra kendimiz yaptık. Yüzde 18 olan bu ürün, bugün yüzde 60’ın üzerine çıkmış durumda. İçinde tank var, top var, füze var hepsi var. Elbette daha yapılacak çok işimiz var.”

– “Türkiye’ye Varlık Fonu ile kaynak sağlıyoruz”

Canikli, “Milliyetçilik lafla olmaz, ne yaptığınız önemli. Meydanlar nutuk atmalarla bu toprakları koruyamaz, birlik beraberliği sürdüremezsiniz.” diyerek, şöyle konuştu:

“Ekonomiyi her geçen gün daha da ileriye götürmek için çalışmalar yapıyoruz. ‘2002’den bu yana milli gelirimiz 3 kat arttı, artık yeter.’ demiyoruz. Duramayız, daha da ileriye götürmemiz gerekecek. Yeni modeller geliştiriyoruz. En son, Türkiye Varlık Fonu diye, gerçekten savunma sanayinin kalbi nasıl füze sistemleri ve uçaklarsa ekonominin en önemli finansman araçlarından Türkiye Varlık Fonu’nu kurduk. Yine muhalefet, özellikle CHP ‘Yapamazsınız, edemezsiniz, başaramazsınız, olmaz, hayır.’ sürekli bunları söylüyor. Yaptık ve yapmaya devam edeceğiz. Onların finansman yönetiminden anladığı IMF’den borç almak, ondan sonra da onu ödemek için çırpınmak. Bir tarafta 100 milyarlarca dolar kıymetindeki iktisadi kuruluşlarımız duruyor, yatıyor, onların hisse senetleri hazinede yatıyor. Diğer taraftan da yatırım, büyüme, kalkınma için neye ihtiyacımız var, finansmana. Bu zamana kadar kullanılmayan varlıklarımızı, Türkiye Varlık Fonu altında topluyoruz. Onlar üzerinden bir kredili alan oluşturuyoruz, 100 milyarlarca dolar kaynak sağlıyoruz. Çok büyük kaynak gerektiren savunma sanayi ürünleri için, uçak için, uzay sanayi için, şehir hastaneleri için, onların finansmanı için kaynak sağlıyoruz. 10-20 yılda amorti edilen, yatırılan parayı daha sonra geriye döndüren, ekonomiye katkı sağlayan büyük yatırımlar.”

– “Ziraat Bankası eskisi gibi denetlenecek”

Canikli, Ziraat Bankasının, Türkiye Varlık Fonu’na aktardıkları varlıklardan bir tanesi olduğunu belirterek, bu konudaki tartışmalarla ilgili şu değerlendirmeleri yaptı:

“Diyorlar ki ‘Artık bundan sonra Ziraat Bankası denetimsiz kalacak.’ Yalan, kuyruklu yalan. Kuyruklu kuyruksuz yalan. Fona devredilmeden önce Ziraat Bankası hangi usulle denetleniyorsa kimler tarafından denetleniyorsa aynı şekilde denetlenmeye devam edecek. Sayıştay denetimi sürecek. Türkiye Varlık Fonu’na devredilmesi, denetimde sıkıntı veya zafiyet ortaya çıkarmayacak. Bir yalan üzerinden yorum yapıyor, milletin kafasını karıştırmaya çalışıyor. Doğru değil, sadece el değiştiren şu, Ziraat Bankasının hisse senedi şu anda Hazinede, o Türkiye Varlık Fonu tarafından yönetilmeye başlanacak. Türkiye Varlık Fonu da devletin, Hazinenin, değişen bir şey yok aslında ama biz onun üzerinden 100 milyarlarca dolar kaynak oluşturacağız.”

Canikli, oluşturacakları kaynağa talep de olduğunu ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Özellikle Körfez sermayesi büyük oranda gelişmiş Avrupa ülkelerinde, Amerika’da yatırım yapıyor. Paraları orada, fazla paraları, petrol fazlası dolarlar hep orada. Son yıllarda onların da sıkıntıları var, rahatsızlıklar var. O paralara o hükümetler el koyuyor, bunlar basına yansımıyor. Şimdi onlar da paralarını rahatlıkla yatırım yapabilecekleri, güvenli limanlar, ülkeler, ekonomiler arıyorlar ve bu özelliği, o ülkelerin alternatifi olarak sağlayabilecek tek bir ülke var, Türkiye. Böyle bir durum var, talep var. Para gelmek istiyor ama yatırım yapıldığında, Türkiye’ye geldiğinde o paraların heba edilmeyeceğinden emin olmak istiyor. Yarın parasını alıp götürmek isterse orada bir engel çıkmayacağından, bir problem yaşamayacağından emin olmak istiyor, o da doğal, hakkıdır.”

Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli, “Bir kaç aydan beri uluslararası derecelendirme kuruluşlarının Türkiye ekonomisine yönelik haksız saldırıları söz konusu oldu. Evet saldırı kelimesini bilerek kullanıyorum. Bu alandan sorumlu bir bakan olarak bilerek kullanıyorum.” dedi.

Canikli, Mersin Büyükşehir Belediyesi Kongre ve Sergi Sarayında düzenlenen AK Parti Mersin İl Danışma Meclisi Toplantısında yaptığı konuşmada, muhalefetin bugüne kadar tek bildiği kelimenin olmaz ve hayır olduğunu bildirdi.

2002’den beri 14 yıldır bu milletin lehine ne kadar güzel iş yapmaya kalktılarsa hepsine aynı şeyin söylendiğini belirten Canikli, “Yani Avrasya Tüneli’ne, 3. Boğaziçi Köprüsüne, şehir hastanelerine, geçen hafta Mersin’de açılışını yaptığımız şehir hastanelerine de ilk başlangıçta bakın yine muhalefetin, CHP’nin itirazı vardı. Onlara da hayır dediler. Eğer onların hayırı galip gelmiş olsaydı bugün Mersin bu mükemmel, çağdaş, modern Avrupa’da dahi olmayan o sağlık tesisine kavuşamayacaktı.” ifadesini kullandı.

Hep birlikte mücadeleyi her alanda yürüttüklerine işaret eden Canikli, şöyle devam etti:

“Onlardan bir tanesi de elbette terör. Terör örgütünün iyisi kötüsü yok. Terör örgütünün sağcısı, solcusu yok. Terör örgütlerinin hepsi terör örgütüdür ve hepsi mücadele alanımız içerisindedir. Özellikle cumhurbaşkanımızın inanılmaz öngörüsüyle çok önceden FETÖ terör örgütüyle mücadele başlamıştı ama 15 Temmuz’dan sonra ivme kazandı ve OHAL ilan edildi. Bu mücadele tabi arazide de yürüyor. Güvenlik güçlerimiz silahla yürütüyor ama aynı zamanda devletten temizlenmeleri gerekiyor. Terör örgütü mensuplarının, teröre destek veren herkesin devletten temizlenmesi gerekiyor. Şu anda onu yapıyoruz. Bir şeyi unutmamak lazım. Devletten temizleme sadece FETÖ için geçerli değil. Bütün terör örgütleri için geçerli. Bölücü terör örgütü için de DEAŞ için de geçerli.”

Canikli, ilk OHAL Kanun Hükmünde Kararnamelerinde (KHK) terör örgütüyle mücadelenin FETÖ olarak yer aldığını, ancak daha sonrakilerde terör örgütleriyle mücadele kavramı içerisinde bu mücadelenin yürütüldüğünü, bunun çok önemli bir detay olduğunu aktardı.

Terör örgütü mensuplarının devletten temizlenmesi için özel bir hukuk oluşturduklarını vurgulayan Canikli, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Devletten çıkartılması, atılmaları, ihraçları için illa terör örgütü üyesi olmaları gerekmez. Terör örgütleriyle bağlantıları varsa hukuki alt yapısı budur, ihraç edileceklerdir ve ihraç ediliyor. Bütün ihraçları bu çerçevede düşünmek gerekir. Yani FETÖ terör örgütüyle bağlantısı olduğu zaman ihraç edilmesi tamam ama PKK bölücü terör örgütüyle bağlantılı olanların ihraç edilmesinde itiraz etmek çelişkili bir durumdur. Hepsinde tavizsiz bir şekilde ister PKK terör örgütü mensubu olsun, ister diğer terör örgütü mensupları bir şekilde bağlantısı tespit edildiği anda kesinlikle ihraç edilecektir, edilmektedir, edilmeye devam edilecektir. Hiç kimse itiraz etmesin, konuyu başka yere çekmesin. En çok çıkan KHK ile 4 binden fazla terör örgütleriyle bağlantısı tespit edilen kamu görevlisinin ihraç edildi. Daha önceki KHK’larda ağırlıklı olarak FETÖ ile mücadele çerçevesinde ve doğal olarak FETÖ mensupları ağırlıklı olarak ihraç edilenlerin arasında vardı. Bütün terör örgütleri artık mücadele alanımıza girdi ve girmesi gerekiyordu. Son KHK’da ihraç edilen PKK ile bağlantılı PKK terör örgütüyle ilişkisi tespit edilenlerin sayısı fazla. Son KHK ile ihraç edilenlere ilişkin gürültünün çıkmasının temel nedeni de bu. Ne derseniz deyin. Bağırsanız da çağırsanız da biz bu mücadeleyi yürüteceğiz.Millete sözümüz var bu mücadeleden kimse bizi alamaz Allah’ın izniyle.”

– “Türkiye ekonomisine yönelik haksız saldırılar söz konusu oldu”

Canikli, ekonomik alanda da özgürlük mücadelesini son hızla yürüttüklerini, orada da çok büyük saldırılarla karşı karşıya kalındığını aktardı.

Özellikle son aylarda küresel ölçekli ekonomik spekülatif saldırılarla Türkiye ekonomisinin karşı karşıya kaldığını belirten Canikli, şu ifadeleri kullandı:

“Belki çoğundan haberiniz olmayabilir. Takip edemeyebilirsiniz ama o görünmez el, terör örgütlerini Türkiye içerisinde başımıza musallat eden, FETÖ’yü bu ülkenin toprak bütünlüğünü ortadan kaldırmak için piyasaya süren o el, ekonomik alanda da Türkiye’nin ekonomik dengelerini bozmak için çok büyük saldırılar yaptı. Çok uzağa gitmeye gerek yok. Bakın bir kaç aydan beri uluslararası derecelendirme kuruluşlarının Türkiye ekonomisine yönelik haksız saldırıları söz konusu oldu. Evet saldırı kelimesini bilerek kullanıyorum. Bu alandan sorumlu bir bakan olarak bilerek kullanıyorum. 2008 kirinden sonra dünyada çok büyük ekonomik dalgalanmalar meydana geldi. Amerika, Avrupa bu krizden sonra etkilenen kendi bankalarını kurtarmak için trilyonlarca dolar, avro bankalara para aktardı. Avrupa Merkez Bankası halen aylık 60 milyar avro aktarmaya devam ediyor. Avrupa’daki bankaları kurtarmak için bankaların batmasını engellemek için. Biz 2008’den bugüne kadar kurtarmak ya da destek vermek amacıyla Türk bankalarına, Türkiye’deki bankalara bir kuruş para, kamu kaynağı aktarmadık. Gerek kalmadı. O kadar yapıları sağlam ki bankacılık sistemimizin.”

Canikli, ocak ayının son haftasında Fitch’in Türkiye’nin kredi notunu yatırım yapılabilir seviyenin altına düşürdüğünü, daha sonra da bankların görünümünü 1 kademe aşağı düşürdüğünü anımsattı.

Derecelendirme kuruluşlarının da suç üstü yakalandığını ve artık kimsenin onlara itibar etmediğini vurgulayan Canikli, şu görüşlere yer verdi:

“Ocak ayı sonunda Fitch’in Türkiye ekonomisiyle ilgili verdiği o not düşümünden sonra herkes özellikle dolarda çok ciddi bir sıçrama bekliyordu, rakamlar telaffuz ediyor. Cuma gecesi 11:00’de açıkladı, pazartesi günü piyasaların allak bullak olmasını bekliyorlardı. Uluslararası piyasalardan buna benzer yorumlar geliyordu. Amaçta oydu zaten. Böyle bir durumda böyle bir dönemde haksız şekilde Türkiye ekonomisine ilişkin bu notları vermelerinin amacı buydu. Rasyonel kararlar değildi, bilimsel olarak alt yapısı bulunan kararlar değildi. Ama ne oldu biliyor musunuz? Hiç bugüne kadar yaşanmamış bir hadise gerçekleşti. Not indiriminden sonraki hafta dolar yüzde 5 değer kaybetti. Türk Lirası yüzde 5 değer kazandı. Daha önce bu tür sabotajlarla karşı karşıya kalan birçok ülke ekonomik olarak çok ciddi zararlar gördü, sıkıntıyla karşı karşıya kaldı. Olumsuz yönde etkilendi. Ama hamdolsun Türkiye ekonomisi bütün saldırıları diğer alanlarda olduğu gibi cumhurbaşkanımızın liderliğinde def etmesini bildi. Artık uluslararası derecelendirme kuruluşları da bütün mermilerini kullandılar. Atacak mermileri kalmadı. Bundan sonra Türkiye’ye hiçbir zararları dokunmaz. Yine Türkiye’ye yönelik bir proje çerçevesinde suç üstü yakalandılar. Bu da güzel bir şey. Milletimiz bu millet, uluslararası uluslararası derecelendirme kuruluşlarının da ipliğini pazara çıkardı. Yine bu millete cumhurbaşkanımızın liderliğinde nasip oldu. Cumhurbaşkanımızın bu işle ne alakası var diyen olabilir. O kadar çok alakası var cumhurbaşkanımız Türk lirasının yaygınlaştırılması için bir kampanya başlatmıştı. Kendi paramızın daha çok kullanımını sağlamak amacıyla. İnanın bu saldırıların ortadan kaldırılmasında, def edilmesinde en bilimsel, en sofistike para politikası araçlarından daha etkili bir şekilde cumhurbaşkanımızın bu saldırısı sağladı. O çağrı milletimiz tarafından kabul edildi ve biz bu saldırıları def edebildik.”

– Ekonomik gelişmeler

Canikli, sonuçların tesadüfen ortaya çıkmadığını çıkmadığını belirterek, bu saldırıların her zaman farkında olduklarını, ekonomiyi ve ülkeyi bu saldırılardan korumak için sürekli hareket halinde olduklarını ve bir şeyler üretmeye, ortaya koymaya çalıştıklarını bildirdi.

Canikli, ekonomiye yönelik saldırılardan sonra para piyasalarında dalgalanmaların meydana geldiğine dikkati çekti.

Canikli, bütün bu olumsuzlukların ortadan kaldırılması için bugüne kadar hiç ortaya konulmamış bir yeniden canlanma paketini ortaya koyduklarını bildirdi.

Canikli, şöyle dedi:

“Bunlardan bir tanesi önümüzdeki haftadan itibaren başlamak üzere 300 binin üzerinde KOBİ’ye 50 bin liraya kadar faizsiz kredi paketini başlatıyoruz. Amacımız ne biliyor musunuz? Daha çok insanların satın alabileceği, harcayabileceği, tüketebileceği, talep edebileceği kaynağı vatandaşımıza aktarmak. Bu şekilde ekonominin canlandırılmasını sağlamak. Birincisi bu. Bu dönem içerisinde bu ekonomideki dalgalanma sırasında finansman sıkıntısı içerisine girenlere finansman aktarılması. 250 milyar liralık kredi garanti fonu kefaletiyle inanılmaz bir kredi alanı oluşturduk. Herkes faydalanacak budan. Nefes alan, hayat emaresi olan bütün şirketlerimiz bu krediden faydalanacak. Bankalara bu talimatı veriyoruz. Finansman ihtiyacı olan herkes bundan faydalanacak. Finansman nedeniyle hiçbir üretim yapan hizmet üreten firmanın batmasına müsaade etmeyeceğiz. Son olarak yine cumhurbaşkanımızın geçtiğimiz hafta başlattığı bir kampanya 2017 yılı içerisinde en az 1.5 milyon yeni iş alanı oluşturulması, istihdam kampanyası. Onunla ilgili de yasal düzenlemeyi en son KHK’da yaptık. Yeni işe alınacak olan herkesin SGK pirim masrafı ve vergi yükü devlet, hükumetimiz tarafından karşılanacak. Bu ekonomik saldırıların artık Türkiye ekonomisine kesinlikle olumsuz yönde etkilemesi, kalıcı bir tahribat yapmasının da önü tamamen kapatılmış oluyor.

– “Dünyadaki adaletsizliği ortadan kaldırabilecek tek devlet Türkiye’dir”

Canikli, esas değişimin 16 Nisan’da yaşanacağını belirterek, “16 Nisan, Türkiye’nin geleceğinde her zaman güçlü yönetimlerin garanti altına alınması projesinin adıdır. Türkiye yönetiminde ortaya çıkması muhtemel engellerin, sıkıntıların, kararsızlıkların, tereddütlerin giderilmesi projesinin adıdır.” ifadesini kullandı.

Dünyada adaletsizliğin ortadan kaldırılması için Türkiye’nin güçlendirilmesi projesinin adının 16 Nisan olduğunu vurgulayan Canikli, “Türkiye yeteri kadar güce ulaşmadıkça, dünyada adaletsizlik ortadan kalkmaz. Dünyadaki bu haksızlığı, adaletsizliği ortadan kaldırabilecek tek devlet Türkiye’dir.” diye konuştu.

Canikli, bazı ürünlerde ÖTV ve KDV’nin kaldırıldığını anımsatarak, şunları aktardı:

“Her gün reform diye nitelendirebileceğimiz adım atıyoruz. Hükumet olarak karar alıyoruz, bundan sonra da devam edecek. 16 Nisan’dan itibaren bu milletin geleceğinin teminatını garanti altına alacak bir yönetim yapısını mutlaka milletimize anlatmamız gerekiyor. Bunun yolunun da cumhurbaşkanlığı hükumet sisteminden geçtiğini anlatmamız gerekiyor. Bu milletin, dünyaya adalet dağıtabilmesinin önünü açabilmek için güçlü yönetim yapısına geçmesi gerektiği, bunun bir sorumlukluk olduğunu, doğrusunun bu olduğunu millete anlatmamız gerekiyor. Gece-gündüz anlatmamız gerekiyor.”

Bu güne kadar her şeye karşı çıkanların cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine de karşı çıktığına işaret ederek Canikli, “Buna müsaade edemeyiz. Bu millet buna müsaade etmez.” dedi.

KAMUPERSONELİ.NET | ANKARA