Gündem

Oruçlu Kişi Kan Bağışı Yapabilir Mi? ( Uzmanlar'dan Tavsiyeler)

 Uzmanlar, ramazanda kan bağışı yapmanın bir sakıncası olmadığını ve kan bağışlamanın insanda bir eksiklik yaratmayacağını bildirdi. 


Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Hasan Aydın, “Dünya Gönüllü Kan Bağışçıları Günü” dolasıyla AA muhabirine ramazanda kan bağışı konusunu değerlendirdi.

Aydın, ramazanda insanların gereğinden fazla susuz kaldığını, kan verilmesi durumunda ise sıvı kaybının daha da artacağını dile getirerek, bazı durumlarda bu sıvı kaybının tansiyon düşüklüklerine neden olabileceğini kaydetti.   

Bu anlamda ramazanda kan verilmesi konusunda biraz temkinli davranmak gerektiğini vurgulayan Aydın, “Çok mecbur kalmıyorsak ramazanda kan bağışı pek de uygun görülmüyor. Ancak kan bağışlanması da kişide bir eksiklik yaratmaz. Bu nedenle ramazanda kan bağışı yapmanın bir sakıncası yok. Yalnız kişi kan bağışı yaptıktan sonra tansiyonunun düşeceğini bilerek, bağış işleminin ardından dinlenmeli. Bunu sağladığı sürece sıkıntı oluşturmaz, kan bağışı yapılabilir.” diye konuştu. 

Aydın, insanların ramazanda beslenirken dikkat etmesi gereken hususlara da değinerek, oruç tutan kişinin yüklü öğünlerle beslenmemesi gerektiğini dile getirdi. 

-“İftarda hafif yemek lazım”

İftardan sonra sahura kadar olan arada çok yememek gerektiğini aksi takdirde sindirimin zorlaşacağını aktaran Aydın, sözlerini şöyle sürdürdü: 

“İftarda hafif yemek lazım çünkü insanda tokluk hissi geç oluşur. Yemeğe başladıktan ilk 15-20 dakika sonra tokluk hissi mesajı beyninize gelir. Bu 20 dakikada sofrada ne var ne yok süpürüyorsanız aslında yanlış yapıyorsunuz demektir. Bir salata ve çorba ile başlayıp, bir 15 dakika sonra ana öğün yenmeli. İftarda mutlaka sebze ağırlıklı olmalı. Yoğurt da çok faydalıdır. Sahura kalmadan oruç tutmak çok sağlıksız. Sağlık açısından mutlaka sahur yapmak lazım. Sahurda protein ağırlıklı bir beslenme alışkanlığı geliştirmeliyiz. Yumurta ve peynir gibi. Bol miktarda lif içeren sebzeler olmalı domates, salatalık gibi. Sahurda karbonhidrat yani şekerli ve unlu gıdalar tüketilmesi bir süre sonra ani insülin salgılanmasına neden olacak ki bu da kişinin şekerini ani düşürecektir. Sahurda yenen karbonhidratlı yiyecekler kişileri tok tutmanın ötesinde şekeri ani düşüreceği için kişinin daha çok açlık hissetmesine neden olacaktır. Şeker düşünce vücut direnci düşecek, kişi kendisini güçsüz, halsiz hissedecek ve baş ağrısı olacaktır. Bu da biraz daha sıkıntılı bir oruç süreci yaşatacaktır. Sahur döneminde karbonhidratlı şekerli besinlerden uzak durmakta fayda var.”

Aydın, ramazanda su içme konusunda da hatalar yapıldığını belirterek, sahurda ertesi gün susuz kalmayım mantığıyla yapılan aşırı su tüketiminin bir faydası olmadığını, böbreklerin daha sabah saatlerinde onu süzdüğünü söyledi.

Bir kerede bir litre su içmektense iftar ve sahur arasında az az ama sürekli su içilmesi gerektiğinin altını çizen Aydın, “Mevsim yaz olduğu için iftar ve sahur arasında en az 2,5 litre su içilmesi gerekir. İftarda ve sahurda oturup birer litre su içip arada hiç su içmemek doğru değil. Bardak bardak sahura kadar sürekli bir su içme durumu olmalı” dedi.   

Kronik hastaların ve gebelerin oruç tutmaması gerektiğini ifade eden Aydın, ramazanda oruç tutmanın hem bebek hem de anne açısından risk olduğunu dile getirdi.

– “Kan acil değil, sürekli bir ihtiyaç “

  Türk Kızılayı Genel Başkanı Kerem Kınık da ramazanın yardımlaşma duygularını artıran bir atmosfer oluşturduğunu, bu nedenle kan bağışlarının arttığını söyledi.

Oruçlu iken kan vermenin sağlıksız olduğu gibi kulaktan dolma bilgilerin ramazanda kan bağışını olumsuz etkilediğini ifade eden Kınık, “Ramazan ayında kan ihtiyacı diğer aylarda olduğu gibi  devam ediyor. Bu nedenle kan toplama saatlerimizi iftar ile sahur arasında yapıyoruz. Meydan, cami ve öğrenci yurtlarına gidiyoruz. Kan bağışında düşüş yaşama ihtimaline karşı ramazana girerken hastanelerdeki stoklarımızı artırıyoruz. Bu yıl da ramazana Türkiye genelinde 75 bin stokla girdik. Ramazan da olsa Kızılay olarak bizim kana ihtiyacımız var. ” diye konuştu.

Normal şartlar altında oruçlu iken bile kan verilebileceğini bunun fıkhen de bir sakıncası olmadığını söyleyen Kınık, kan şekerinin düşmesi ihtimaline karşın kan alımını iftardan sonraya bırakmanın daha doğru olduğunu kaydetti.

Kınık, iftardan birkaç saat sonra verilen kanın normal zamanda verilen kandan bir farkının olmadığını vurgulayarak, şöyle konuştu:

“80 milyonluk Türkiye’de kan bağışlama oranı binde 4. Bu oldukça düşük bir rakam. Bildiğiniz gibi, 18-65 yaş arasındaki sağlıklı bireylerden kan alıyoruz. Özellikle gençlere düzenli kan bağışı yapması için telkinlerde bulunuyoruz. Kan bağışının düzenli yapılması daha güvenliği artıran bir husus. Kadınlar yılda 3, erkekler 4 kez kan verebilir. Sağlık açısından bunda bir sorun yok. Özellikle Türkiye’de kadınların kan bağışı konusunda daha geride olduğunu görüyoruz. Bu da kulaktan dolma bilgilerden kaynaklanmaktadır. ‘Kadınlar güçsüzdür, kan verirlerse güçsüzleşirler’ gibi yanlış bilgiler mevcut ki bunlar gerçeği yansıtmaz. Zaten kan sürekli yenilenen bir dokudur. Kan bağışlamak bu yenilenmeyi artırdığı için hücrelerin daha genç kalmasını sağlıyor. Bu yüzden kan vermenin olumsuz bir etkisi yoktur. Düzenli kan bağışının artırılması için pek çok farkındalık çalışması yürütüyoruz.”  

-“Plazma fraksinasyon fabrikası kurulacak” 

Kınık, Kızılay’ın 2017’de kan anlamında yeni bir atılıma gireceğini belirterek, milli kan endüstrisi oluşturulacağını ve plazma fraksinasyon fabrikasının kurulacağını dile getirdi. 

Plazma fraksinasyon fabrikası kurulduktan sonra Türkiye’nin kan ürünleri konusunda dışa bağımlılıktan kurtulacağını ve kendi kan ürünlerini üretebileceğini vurgulayan Kınık, “Bu, Sağlık Bakanlığı, SGK, Kızılay ve özel sektörün birlikte yürüttüğü bir inisiyatif. Kızılay olarak, yılda 550 bin litre plazmayı bu sektöre sağlıyor olacağız ki kendi kan ürünlerimizi üretelim diye. Bu da daha fazla kan bağışı ihtiyacı demek. Türkiye kan ürünleri konusunda her yıl dışarıya 1 milyar lira ödüyor” diye konuştu. 

Kınık, Türkiye’de yılda 2,7 milyon ünite kan ihtiyacı olduğunun altını çizerek, bu ihtiyacın 2,1 milyonunu Kızılay’ın topladığını ifade etti.

Kanın acil değil, sürekli bir ihtiyaç olduğunu aktaran Kınık, “Bir yıllık planlamalar yapıyoruz. Her kan grubunu ve özellikle az bulananları topluyoruz. Kan stoklarımızı tüketim hızına göre belirliyoruz. Aksi takdirde kanın kullanım süresi geçer.” dedi.

Kınık, Kzılay’ın güvenli kan alma konusunda güvenilirliği en yüksek kurumlar arasında yer aldığının altını çizerek, en modern sistemlerin kullanıldığını söyledi.