Adalet Personeli

Yüksek Yargı'da Neler Oluyor?

 Değerli okuyucular,

Bilindiği üzere kamuoyunda “Yüksek Yargı Kanunu” olarak anılan “Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” TBMM’de kabul edildi ve Cumhurbaşkanı’nın onayına sunuldu.

Tasarı daha Komisyon aşamasında sert tartışmalara sahne olmuş ve basında da geniş yankı bulmuştu. Tasarıyı getiren hükümet, 20 Temmuz itibariyle Bölge Adliye ve İdare Mahkemelerinin faaliyete geçecek olması ile birlikte Yargıtay ve Danıştay’ın iş yükünün azalacağından hareketle kanuni değişikliğe ihtiyaç olduğunu savunurken, muhalefet ise iktidarın yüksek yargıyı tümüyle ele geçirmek istediği eleştirilerini getiriyordu.

Kanun neden eleştiriliyor?

Kanun ile getirilen düzenlemeler basında çokça yazıldı. Getirilen değişiklikler bu yazının temel konusu olmadığından ayrıntıya girmeyeceğiz ancak “Yüksek Yargı Kanunu” ile en çok tepki çeken husus, kuşkusuz Yargıtay ve Danıştay üyelerinin (Başkan/Başkanvekilleri, Başsavcı/Başsavcıvekilleri, Daire Başkanları hariç) tümünün, kanunun yürürlüğe girmesi ile üyeliklerinin düşecek olması ve daire sayılarının azaltılması oldu.

Danıştay üyesinden ilginç protesto

Kanun henüz TBMM’de kabul edilmemişti ki en ilginç tepki bizzat Yüksek Yargının bir kolundan geldi.. Bir Danıştay üyesi henüz Tasarı aşamasındaki kanunu, cübbesini Danıştay binasına asarak protesto etti.

Bir tepki de Yargıtay’dan: “Efendisi olan hakim istemiyoruz!”

Tasarı henüz kanunlaşmadan bir tepki de Yargıtay 8. Daire üyesi Mustafa ATEŞ’ten geldi. ATEŞ tepkisini ”Efendisi olan bir hakimliktense vazgeçebilmeyi göze alıyorum. Gerekirse gider avukatlık yaparım.” dedi. 

Tasarı kanunlaştı.. CHP’den Anayasa Mahkemesi’ne jet başvuru ve Kılıçdaroğlu’ndan Anayasa Mahkemesi Başkanı’na mektup..

01/07/2016 tarihinde tasarının TBMM’de kabul edilerek kanun halini almasıyla Ana muhalefet partisi, Cumhurbaşkanı onayı ve Resmi Gazete’de yayımını beklemeden kanunun tümünün yok hükmünde olduğunun tespitini veya şekil ya da esas bakımından iptal edilmesini yürütmenin durdurulması istemli olarak Anayasa Mahkemesi’nden talep etti.

Öte yandan pek karşılaşmadığımız türden bir gelişme daha yaşandı.. CHP Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU imzası ile Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü ARSLAN’a hitaben bir mektup gönderildi. Mektupta çıkarılmak istenen kanun ile Anayasanın başlangıç hükümleri ile kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, hakimlik teminatı gibi birçok ilkenin ihlal edildiği inancı ifade edilerek, Anayasa Mahkemesi’nin gerekli duyarlılığı göstereceği temennisi dile getiriliyordu.

Peki CHP neden kanunun onaylanması ve Resmi Gazete’de yayımlanmasını beklemeden Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu ve mektupta ifade edilen “duyarlılık temennisi” ne anlama geliyor?

Konu aslında çoğu kez duyduğumuz bir kural ile ilgili: Anayasa Mahkemesi kararları geriye yürümez! (T.C. Anayasası md. 153/5)

Yani endişe şu ki kanun Resmi Gazete’de yayımlanıp da yürürlüğe girdiği anda, tüm Danıştay ve Yargıtay üyelerinin üyelikleri düşmüş olacak ve yeni atamalar yapılacak. Bu noktadan sonra Anayasa Mahkemesince bir iptal kararı verilse dahi üyeliklerin düşmesi ve yeni üyelerin durumu bu iptal kararından etkilenmeyecek. Kısacası atı alan Üsküdar’ı geçecek!

İşte mektupta söylenmek istenen, Ramazan Bayramı tatiline denk gelen bu süreçte, kanunun tatil içerisinde Resmi Gazete’de yayımlanması ihtimalinin de gözetilmesi ve Anayasa Mahkemesi’nce başvurunun ivedilikle karara bağlanması temennisiydi.

Anayasa Mahkemesi’nden “İncelenmeksizin Ret” kararı..

Gerçekten de Anayasa Mahkemesi, başvurudan 3 gün sonra “ivedilikle” karar verdi.. Ancak sonuç olumsuzdu. Nitekim Yüksek Mahkeme, “Anayasa’nın 148. ve 151. maddeleri ile 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 37. maddesinde öngörülen dava açma sürelerine uyulmaması ve dava konusu kuralların bu aşamada Anayasaya uygunluk denetiminin yapılabilmesinin mümkün olmaması nedeniyle” oyçokluğuyla başvurunun incelenmeksizin REDDİNE hükmetti.

Henüz Resmi Gazete’de yayımlanmayan ve yürürlüğe girmeyen bir kanun ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesi’ne iptal başvurusunda bulunulabilir mi?

Anayasamızın 148. Maddesi, Anayasa Mahkemesi’nin kanunların şekil ve esas bakımından Anayasaya uygunluğunu denetleyeceğini, 151. Maddesi ise iptal davası açma hakkının, kanunun Resmi Gazete’de yayımlanmasından başlayarak altmış gün sonra düşeceğini düzenliyor. Yine Anayasa Mahkemesi’nin kuruluş kanununda da dava açma hakkıyla ilgili aynı düzenlemenin tekrar edildiğini görüyoruz.

Bu çerçevede hukuken öncelikle şu tespiti yapmak gerekir: Gerek Anayasa’da, gerek Anayasa Mahkemesi Kuruluş Kanununda, TBMM tarafından kabul edilen kanunun Resmi Gazete’de yayımlanmadan iptal talebine konu edilemeyeceğine dair açık bir düzenleme yok. Nitekim dava açma hakkının ne zaman düşeceği belirtilmekle birlikte, bu hakkın ne zaman kullanılmaya başlanabileceğinin düzenlenmediğini görüyoruz.

Bir kanun tasarısı/teklifi, TBMM tarafından kabul edilmekle birlikte “kanun” vasfını alır. Yani Cumhurbaşkanınca onaylanması veya Resmi Gazete’de yayımlanmış olması, bir tasarı/teklife “kanun” dememiz için zorunlu unsurlar değildir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi’nin incelenmeksizin ret kararının gerekçesinin doyurucu olmadığını söylememiz gerekir. Nitekim her ne kadar Resmi Gazete’de yayımlanmamış olsa da ortada hukuk tekniği açısından bir “kanun” ve dava açma süresi bitmeden yapılmış bir başvuru bulunmaktadır. Dolayısıyla iptal talebine konu edilen kanunun (her ne kadar Resmi Gazete’de yayımlanmamışsa da) şekil ve esas açısından denetlenmesi gerektiği kanaatindeyiz.

Çıkarılan kanunun Anayasaya aykırı olup olmadığı başka bir tartışma konusu ancak Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının geriye yürümemesi kuralıyla birlikte düşünüldüğünde Yüksek Mahkeme’nin yargısal denetimi mümkün kılacak yönde yorum yapması hukuk devleti ilkesinin bir gereğidir.

Bugün itibariyle kanun henüz Resmi Gazete’de yayımlanmış ve yürürlüğe girmiş değil. Kanun yürürlüğe girdiğinde yapılan değişiklikleri ve gelişmeleri bir başka yazımızda konu alacağız.