Ekonomi

Öztrak, Türkiye’nin ekonomik krizin sebepleri hakkında çok çarpıcı bilgiler paylaştı

Broşürde, şunlar ifade edildi:
 

ENFLASYONDA İLK ONDAYIZ

Türkiye, tarihindeki en derin ekonomik krizlerden birinin içerisinde. Vatandaş hayat pahalılığı ile işsizlik arasında eziliyor. Hayat pahalılığı can yakıyor. Yüzde 20’ye ulaşan enflasyonla Türkiye, dünyada hayat pahalılığının en yüksek olduğu 10 ülke içerisinde. Mutfaktaki enflasyon ise resmi rakamların çok çok üstünde. Son bir yılda kuru soğan yüzde 219, patates ve ıspanak yüzde 135, sivri biber yüzde 119 zam gördü. Tencereler boş, mutfaklar yangın yeri.
 

ÇİFTÇİYE 150 MİLYAR TL BORÇ TAKTILAR

Çiftçinin malı para etmiyor, mazota, gübreye ve ilaca artık güç yetmiyor. 2007-2019 döneminde Tarım Kanunu gereği çiftçiye ödenmesi gerektiği halde ödenmeyen tarımsal desteklerin toplamı 150 milyar TL’yi aştı. Bu, devletin her bir çiftçi ailesi başına 68 bin 386 TL borçlu olduğu anlamına geliyor. Devlet çiftçiye hak ettiği desteği ödemeyince çiftçi bankaların eline ve borç batağının içine düştü. Alın terinin karşılığını alamayan çiftçiler üretimden vazgeçti. Türkiye’de işlenen tarım alanları Adalet ve Kalkınma Partisi’nin göreve geldiği 2002 yılında 239 milyon dönümdü, 2018’de 197 milyon dönüme indi. İki Trakya’dan büyük tarım alanı artık ekilmiyor.
 

SIĞIR İTHALATINDA ABD’DEN SONRA İKİNCİYİZ

Bu şartlar altında Türkiye buğdaydan nohuta her şeyi ithal eder hale geldi. Son 16 yılda Türkiye’nin tarım ve hayvancılık alanında yaptığı ithalat 95 milyar doları aştı. Türkiye 2018 yılında ABD’den sonra en çok sığır ithal eden ikinci ülke oldu. Çin’in nüfusu Türkiye’nin 17 katı, Türkiye’nin ithal ettiği sığır sayısı Çin’in 9 katı.
 

TEPE TAKLAK GİDİŞE “DENGELENME” DEDİLER

Ekonominin üst üste iki çeyrek daralmasıyla Türkiye, teknik olarak “Ekonomik Durgunluğa” girdi. Sanayi üretiminde ve imalat sanayi üretiminde 2009 krizinden bu yana görülmeyen seviyelerde düşüşler görüldü. İktidar ise ekonomideki tepe taklak gidişin adını “dengelenme” koydu. Sadece üretim değil tüketim ve yatırım da çakıldı. Son bir yılda beyaz eşya gibi dayanıklı tüketim malı harcamaları yüzde 35, elbise ve ayakkabı gibi yarı dayanıklı malların tüketimi yüzde 15 düştü. Toplam yatırım harcamalarında düşüş yüzde 15 olurken, üretimde kullanılacak makine ve teçhizat için yapılan yatırımlar yüzde 26 daraldı.
 

SON 16 YILDA 1 TRİLYON DOLAR DIŞ TİCARET AÇIĞI

Cumhuriyetin kurulduğu 1923 yılından 1950 yılına kadar Türkiye’nin dışarıdan aldığı ile dışarı sattığı arasındaki fark, yani dış ticaret açığı sıfırdı. Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde verilen dış ticaret açığı ise 1 trilyon doları geçti. Türkiye’nin dış ticaret dengesi son 16 yıllık dönemde haftada ortalama 1,2 milyar dolar açık verdi.
 

BAŞKANLIK HEVESİNİN FATURASI: 166 MİLYAR DOLAR

CHP’nin broşüründe, Türkiye ekonomisinin krize girme nedeni olarak, bugüne kadar uygulanan sıcak parayla ekonomiyi şişirme politikaları ve “ucube başkanlık sistemi” kurma hevesi gösterildi. Buna göre Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı’nın “Ben alışılmış bir Cumhurbaşkanı olmayacağım” dediği 2014 yılında tek adam parti devleti kurma projesi yürürlüğe kondu. Bu süreçte hukuk devleti yok edildi. Hukukun aşınması, ekonomiye olan güveni geriletti. Güven kaybolunca da yatırımlar durdu. Yatırımların durmasıyla millet işinden ve aşından oldu.
2014 yılında Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde 59. sırada olan Türkiye, beş yılda 50 sıra birden gerileyerek 2019 yılında 109. sıraya düştü. Aynı dönemde milli gelir 950 milyar dolardan 784 milyar dolara geriledi. Böylece başkanlık sistemi kurma hevesinin ülkeye faturası 166 milyar dolar, kişi başına faturası ise 2 bin 849 dolar oldu.
 

AKP’DEN DOĞUM HEDİYESİ: 3 BİN 550 DOLAR FAZLADAN BORÇ

CHP’nin broşürü aynı zamanda Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları döneminde ekonomide nereden nereye gelindiğini de çarpıcı örneklerle anlatıyor. Broşürde yer alan bilgilere göre Türkiye’nin dış borcu Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde 3,5 kat artarak 450 milyar dolara dayandı. İktidar 23,5 milyar dolar IMF borcunu ödemekle övünürken, dış borca 319 milyar dolar ekledi. 2002 yılında doğan her çocuk bin 963 dolar borçla dünyaya gözlerini açarken, 2018 yılında bu rakam 5 bin 513 dolara yükseldi. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarıyla geçen yılların sonunda Türkiye’de doğan her çocuk artık 3 bin 550 dolar daha fazla borçla dünyaya merhaba diyor.
 

BORÇLAR GIRTLAĞI AŞTI

Son 16 yılda vatandaşların tüketici kredisi borcu 176 kat artarak 399,4 milyar TL’ye, bireysel kredi kartı borçları 24 kat artarak 104,8 milyar TL’ye ulaştı. Devletin, vatandaşların ve şirketlerin toplam borcu ise ülkenin gelirini aştı. 2002’de Türkiye’nin her 100 TL’lik gelirine karşı 94 TL borcu varken, 2018 yılının üçüncü çeyreği itibariyle bu rakam 120 TL’ye çıktı.
 

KASADAKİ PARA ARTIK BORCA YETMİYOR

Merkez Bankası’nın kasasındaki rezervler ise artık kısa vadeli borca bile yetmez hale geldi. 2002’de her 100 dolarlık kısa vadeli dış borca karşı Merkez Bankası’nın kasasında 169 dolar rezerv vardı, 2018 itibariyle 79 dolar var. Merkez Bankası kasasındaki net döviz rezervi ise Mart ayı başı itibariyle sadece 28,9 milyar dolar. Alınan borç para, üretimi artıracak yatırımlarda kullanılmak yerine betona gömüldü. Aynı dönemde konut yatırımlarının toplam yatırımlar içindeki payı giderek arttı.
 

FAİZ LOBİLERİNİ İHYA ETTİLER

Borçlar için ödenen faiz ise olağanüstü boyutlara ulaştı. 1975-2002 arasında geçen 27 yılda işbaşına gelen hükümetler bütçeden toplam 251 milyar dolar faiz ödemesi yaparken, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı ise 16 yılda bu rakamı neredeyse ikiye katladı, bütçeden 456 milyar doları faiz lobilerinin cebine akıttı. Merkez Bankalarının politika faizleri dikkate alındığında Türkiye, dünyada en yüksek faiz veren 4. ülke oldu.
 

SURİYE MACERASININ BEDELİ AĞIR

Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesinden kopan iktidarın Emevi Camisinde namaz kılma hayaliyle başladı Suriye macerasının faturası, Türkiye’ye gelen 4 milyona yakın Suriyeli ve Suriyeliler için harcanan 35 milyar dolar oldu. Bu parayla Boğaz’a 10 tane Yavuz Sultan Selim Köprüsü ya da 30 tane Avrasya Tüneli yapılabilirdi. 55 tane otomobil fabrikası kurup 85 bin yurttaşa iş ve aş sağlanabilirdi.
 

AKP EKONOMİDE SINIFTA KALDI

Cumhuriyetin kurulduğu 1923 yılı ile 2002 arasında göreve gelen hükümetler iç borç, dış borç, özelleştirme geliri ve vergi geliri olmak üzere toplam 713 milyar dolar kaynak kullandı. Kullandıkları her 100 dolarlık kaynakla 714 dolar gelir yarattı. Adalet ve Kalkınma Partisi ise 16 yıllık görev süresinde kendinden önceki 79 yılda iş başına gelen tüm iktidarların kullandığı kaynağın 3 katını kullandı fakat bu dönemde kullanılan her 100 dolarlık kaynak karşısında sadece 525 dolar gelir yaratabildi.
 

TÜRKİYE RAKİPLERİNİN GERİSİNE DÜŞTÜ

Türkiye AKP öncesi 1980-2002 döneminde yaşanan büyük depremlere, ekonomik krizlere, terörle yoğun mücadeleye rağmen ekonomide aynı grupta olduğu ülkelerden daha iyi performans gösterdi. Bu dönemde gelişmekte olan ekonomiler ortalama yüzde 3,6 büyürken, Türkiye’nin ortalama büyümesi yüzde 3,8 oldu. Dünyada paranın bol ve ucuz olduğu bir dönemde iktidar olan AKP ise Türkiye’yi rakiplerinin gerisine düşürdü. 2003-2018 döneminde gelişmekte olan ekonomiler yüzde 5,9 büyürken, Türkiye’nin büyümesi yüzde 5,5’te kaldı.
 

ÜRETİM DEMEK; EKMEK, HÜRRİYET VE VATAN DEMEKTİR

Sarayın “Hortumcu Piyasa Ekonomisinin” artık iflas ettiğinin belirtildiği ekonomi broşüründe, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun krizin hemen başında açıkladığı 13 maddelik krizden çıkış stratejisi ve Üretim Ekonomisine Dönüşüm Stratejisine yer verildi.
“Çoğulcu Demokrasi ve Hukuk Devletinin Yeniden İnşası”, “Üreten Türkiye”, “Herkesi Kucaklayan Güçlü Sosyal Devlet” ve “Sürdürülebilirlik” başlıkları altında şekillenen dört ayaklı stratejinin Türkiye ekonomisi için çıkış yolu olduğunun ifade edildiği broşürde, “Üretim demek; ekmek, hürriyet ve vatan demektir. Türkiye benzersiz coğrafi konumu; genç, dinamik, yaratıcı nüfusuyla olağanüstü bir potansiyele sahiptir. Ülkemiz iyi bir yönetimle yurttaşlarına en gelişmiş yaşam standartlarını sağlayabilir” denildi.