Gündem

7 Ağustos'tan Sonra Türkiye'nin Eli Her Alanda Rahatladı

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, ekonomik ve siyasi kararlar, sadece devlet aygıtı tarafından alınırsa devletin çok cazip bir yer haline geldiğini belirterek, “Bunu mümkün olduğu kadar halkla paylaşmak, halkın siyasal katılım süreçlerine daha muktedir bir şekilde girebilmesini temin etmek gerekiyor. Bu anlamda Türkiye’de çok şükür büyük mesafeler aldık. Ama yeterli değildir.” dedi.

Kurtulmuş, Fox Tv’de katıldığı Çalar Saat programında, gündeme ilişkin soruları yanıtladı. 

“FETÖ olarak adlandırılan yapı, askere sızmış. Ama devlet kadrolarına baktığınız zaman bizzat yerleştirilmişler. Bu bir eleştiri olarak hükümetin önünde. Bunun için net, somut bir çalışma var mı?” sorusu üzerine Kurtulmuş, şu yanıtı verdi:

“Bu adamlar tarih boyunca bir çok ezoterik grubun olduğu gibi, bir çok batıni unsurun olduğu gibi geniş Müslüman kitlesinin içerisinde sadece kendi çok dar kitlelerini Müslüman olarak tanımladılar, kendi aralarında bir hukuk geliştirdiler ve diğerlerini kendi İslam çerçevelerinin dışında gördüler. En büyük namussuzluk buradaydı, en büyük ihanet buradaydı. Senelerdir bu ihanet görülmedi. Bu anlamda tarih olarak belki Hasan Sabbah örgütünden daha batıni bir örgüttür bu örgüt. Ondan sonra diğer sapıklıklarsa, baştaki kişiyi bir mehdi olarak görmek, onun yaptığı her şeyi masum olarak kabul etmek, bunlar itikadi sapıklıklardır. Ama sosyolojik anlamda en büyük sapkınlığı burada ortaya koydular. Bir başka önemli şey bu topraklardaki İslami geleneğin temel özelliği, açık olmasıdır. Bu topraklardaki açık Müslüman örgütlenmelerin zıttına bu adamlar son derece kapalı, son derece toplumdan uzak ve kamusal alanın dışında kendisine bir alan belirlemiş bir örgütlenme yaptılar. Dolayısıyla cemaat derken bu adamlara ne İslami anlamda, ne de sosyolojik anlamda cemaat diyemeyiz. Bunlar hem İslami cemaat fikrinin köküne kibrit suyu ekmişlerdir hem de sosyolojik olarak cemaati dağıtmışlardır.”

Anadolu ve Rumeli topraklarında bir çok dergahın bulunduğunu ve bunların herkese açık olduğunu aktaran Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Burada mühim olan bu yapılanmaların hepsinin bundan sonra açık hale gelmesini sağlamak lazım. Herkes kendi görüşlerini bu toplumda yayabilir ama bunların açık ve denetlenebilir olması şarttır. Maalesef siz bunları yasakladığınız zaman hepsi yer altına gitmiş,  iyisi ile kötüsü, sap ile saman birbirine karışmış. Bütün bunlardan kurtulması gerekiyor Türkiye’nin. Benim gibi düşünen adam devlette olsun değil, esas meselemiz ehliyet, liyakat ve millete sadakat olmalıdır. Dini ya da seküler fark etmez, gerçekten ehliyeti, liyakatı ve millete sadakatı olan insanlar gelsinler, devletin kadroları içinde yer alsınlar. Ümit ederim ki 15 Temmuz saldırısı böyle bir dönüşüme de vesile olur. Bu anlamda Türkiye büyük hayır sağlamış olur diye düşünüyorum. Bu tarihi meselemizdir. Herkes kendi düşüncesiyle, mezhebiyle, meşrebiyle, siyasi görüşüyle, kendisine bir kariyer imkanını devletin çatısı altında bulabilmelidir. Bu olursa zaten bu örgütlere ihtiyaç yok. ” 

FETÖ Terör Örgütü’nün askerin içinde nasıl bu kadar odaklandığına değinen Kurtulmuş, 28 Şubat’tan sonra histeriyle hareket edildiğini, sosyal toplantılar, balolar yapılması yönünde talimatlar verildiğini anlattı.

 Toplumun büyük bir kısmının muhafazakar, geleneksel tarafı olduğunu ifade eden Kurtulmuş, “O tür ailelerden gelen insanların önünü kapatırsanız, FETÖ gibi adamlar da çıkıp diyor ki ‘Merak etme ben seni yükseltirim’ diyor. Bu sefer bir gizli örgütlenme, paralel bir yapılanmaya zemin hazırlıyorsunuz. İçkisini içen de gelecek, içmeyen de gelecek, hanımı başörtülü olan da gelecek, olmayan da gelecek. Böylesine bir özgürlük ortamını devletin kadroları içinde sağlarsanız, FETÖ’ye ihtiyaç duymayacak kimse. Esas kırmamız gereken şey bu. Hem demokratikleşmeyi sağlayacağız, siyasal katılımda kimsenin önünde engel kalmayacak hem de şeffaflaşmayı sağlayacağız. Devlet 79 milyonun devletidir, kimsenin devleti değil, kimsenin babasının malı değil.” ifadelerini kullandı.

“Siyaseti belirleyen büyük oranda cuma cemaatidir”

“İki mayınlı tarla söz konusu. Asker-siyaset ilişkisi, din-siyaset ilişkisi. Türkiye’de merkez sağ partiler, dini bagajlarında taşımışlardı. Milli görüş hareketi geldi, dini siyasetin öznesi yaptı. Milli görüş geleneği bunu doğru mu yaptı?” sorusuna karşılık Kurtulmuş, şunları söyledi:

“Önceden siyaset tarafından din kullanılıyor, bir rezerv alanı olarak tutuluyor, dinin nasıl anlaşılması gerektiği de siyaset tarafından emrediliyordu. Türkiye’de siyaseti belirleyen büyük oranda cuma cemaatidir. Milli görüş hareketi, bu anlamda milli bir hareket olarak cuma cemaatinin yani geniş toplumsal kitlelerin toplumda adam gibi temsil edilmesinin önünü açtı. Tam tersine milli görüş hareketi, dini bir söylem kullanarak siyasette dini kullanmadı. Toplumda var olan dindarlığın önündeki engellerin açılıp, siyaset alanına taşınabilmesinin mücadelesini verdi. 

Sosyolojik olarak o insanların önü kapalıydı. Onlar sadece siyasette kullanılıyorlardı, alet ediliyordu. Ona nerede durması gerektiği söyleniyordu. ‘Sen dindarsan, devletin tanımladığı şu din alanında kalacaksın’ deniyordu. Milli görüş bunu değiştirmeye çalışıyordu ve değiştirdi. ‘Kardeşim sen dindar kimliğinle toplumda var olmak istiyorsan var ol’. Bu anlamda milli görüş hareketi, Türkiye’de önemli bir toplumsal müsemmanın ortaya çıkmasına vesile oldu. Bugün meydanlarda farklı görüşten insanların olması sağlanabiliyorsa, bunda milli görüş hareketinin katkısı vardır. Ben bu anlamda milli bir hareket olarak görüyorum, sosyolojik anlamda birilerinin anladığının tersine Türkiye’de dini siyasete alet etmiş değil, siyasete alet edilen, siyasetin bozuk para gibi kullandığı din alanını, dindarlara özgürleştirerek siyasete taşımayı başarmış bir harekettir.”

“Devleti ele geçirmeye çalışılacak bir yer olmaktan kurtarmak gerekiyor” 

“FETÖ Terör Örgütü’nün ele geçirmeye çalıştığı bir devlet var. Asker de muhtelif ideolojik gruplar da orayı ele geçirmek istiyor. Ele geçirdikleri zaman istedikleri her şeyi yapabilecekleri bir aygıt bu. Devleti böyle bir aygıt olmaktan çıkarmak, bütün bu sorunu çözmek için yeterli değil mi?” sorusu üzerine Kurtulmuş, devleti ele geçirmeye çalışılacak bir yer olmaktan kurtarmak gerektiğini belirtti.

Bunun yolunun kararların merkezi olmasının engellenmesinden geçtiğini aktaran Kurtulmuş, “Ekonomik ve siyasi kararlar, sadece devlet aygıtı tarafından alınırsa devlet çok cazip bir yer haline geliyor. Bunu mümkün olduğu kadar halkla paylaşmak, halkın siyasal katılım süreçlerine daha muktedir bir şekilde girebilmesini temin etmek gerekiyor. Bu anlamda Türkiye’de çok şükür büyük mesafeler aldık. Ama yeterli değildir. Demokratikleşmeyi ve şeffaflaşmayı, bütün unsurlarıyla ortaya koyarsanız, hatta devlet memuriyeti için liyakat esaslı yeni bir yapılanma yaparsanız, devleti ele geçirilecek bir kurum olmaktan kurtarırsınız.” diye konuştu.

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, “Devlet adına hareket eden insanlar, hep imtiyazlı sınıf muamelesi görüyorlar. Dokunulmazlar, yargı denetimine tabi değiller. Devlet atına hareket kişilerin verdikleri yanlış kararlar sorgulanamıyor. O yüzden devlet diye kutsal bir kavram ortaya çıkıyor. Yaptıkları şey tartışılmıyor, o yüzden devlet ele geçirilmek isteniyor. Hükümetinizin son dönemde aldığı kararlara baktığımız zaman sanki burası daha bir mutlaklaşıyor.” değerlendirmesine karşılık, şunları söyledi:

“Bürokrasinin devlette çok etkin olmasının önüne geçebilecek ciddi adımlar atmaya dikkat ediyoruz. Çok şükür şu o oldu, siyaset çok daha güçlü hale geldi. Bürokrasi niye hep daha etkin oluyordu? Siyaset zayıf olduğu ve karar veremez olduğu zaman, bürokrasi istediği gibi yönlendiriyor. Yine bürokrasinin kendisine has bir alanı var ve bürokratik oligarşi dediğimiz şey, hala belli oranlarda var. Ama sonuçta eskisiyle kıyasladığımızda bürokratik oligarşinin gücü çok azalmış, siyasetin gücü çok daha ağırlıklı hale gelmiştir.”

Kurtulmuş, olağanüstü halin ne zaman biteceğine ilişkin soru üzerine, “Elimizi mümkün olduğu kadar çabuk tutup, ihtiyacı bir an evvel bitirmektir. İnşallah bu üç ay içinde bunları bitirmeyi hedefliyoruz.” dedi.

***

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, 5 milyon kişinin katılımıyla İstanbul’da, belki de dünya tarihinin en büyük mitinginin yapıldığını belirterek, “Aynı anda bütün şehirlerimizde, diğer 80 ilimizde 10 milyon insan meydanlara çıkmış, içinde CHP’lisi, MHP’lisi, AK Partilisi var, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan Kürt kardeşlerimiz var. Her renkten insan var. Tam milli mozaik halinde büyük bir miting yapılmış. Bu olağanüstü büyük bir güçtür.” dedi.

“AB ile süreçte terörün tanımı da dahil olmak üzere bunlar aşılamaz konular mı?” şeklindeki soru üzerine, Avrupa Birliği ile son 1,5 yıldır devam eden bir sürecin bulunduğunu aktararak, bu zaman içerisindeki ilişkilerin gerilmesindeki sebebin terörün tanımı olmadığına dikkati çekti.

Sorunların, Avrupa Birliği’nin geri kabul anlaşması ve vize serbestisi konusundaki çifte standardından kaynaklandığını ifade eden Kurtulmuş, “Dolayısıyla Türkiye bu süreçte üzerine düşen her türlü sorumluluğu yerine getirmiştir. 5 husus kaldı biliyorsunuz. Onların da bir an evvel çıkarılmasıyla ilgili adımların atılacağını söylediği bir anda maalesef Avrupa Birliği, bıçakla keser gibi getirmiş bu terör meselesini önümüze koymuştur. Terörle mücadele edilirken ‘Siz terörle bu kadar keskin mücadele etmeyin’ manasına gelecek, ‘terörü yeniden tanımlayın’ teklifi, bizim tarafımızdan kabul edilemeyecek bir tekliftir.” diye konuştu.

Kurtulmuş, geri kabul anlaşmasına Türkiye’nin harfiyen uyduğunu ancak AB’nin vizesiz geçişler için hala bir adım atmadığını söyledi. 

AB’nin, tüm fedakarlığın Türkiye tarafından yapılmasını, kendilerinin de vizenin kaldırılması konusunda bir adım atmamayı ortaya koyan bir siyaset izlediğini vurgulayan Kurtulmuş, “Bunu da görüyoruz. Yani yüzümüze başka bir şey de söyleseler masada bu oluyor. Dolayısıyla aramızdaki ilişkileri gerginleştiren terörle mücadelenin tanımı meselesi değil, Avrupa Birliğinin bu iki konuda verilmiş sözlere, mutabakatlara rağmen, bu mutabakatları yerine getirmemesi, yerine getirmekte isteksiz davranması ve bu anlamda da Türkiye’yi bir hayal kırıklığına uğratmış olmasıdır.” şeklinde konuştu.

Numan Kurtulmuş, “Terör tanımı üzerinde bahane olarak kullanabilir AB. Ama Türkiye’de gerçekten terör ve terörist tanımında bir arıza yok mu? 20 yıl önce örneğin Türkiye devleti için en riskli, belki terörist olarak muamele gören, yapılan fişlemenin birinci sırasında bugünkü hiyerarşinin birinci sırasındaki isim var, Recep Tayyip Erdoğan. O yüzden muhtar bile olması istenmiyordu. Siz de o listedeydiniz. Bugün Meclis Başkanı İsmail Kahraman da. Genelkurmay Başkanı terör örgütü kurup, yönetmekten tutuklandı o dönem. Terörün tanımında AB’nin üstünde tepinebileceği bir gerçeklik yok mu?” şeklindeki soruya, AB’nin “Terör tanımını yeniden yapın” konusundaki telkinlerinin ülkenin demokratikleştirilmesi isteğiyle değil, doğuda PKK’ya karşı verilen mücadelede elinin zayıflaması için telkin edilen hususlar olduğunu kaydetti.

Bunu siyaseten gördüklerini, bunun çok açık bir konu olduğunu dile getiren Kurtulmuş, “Diğer mesele ise o söylediğiniz mesele ise devletin şeffaflaşmasıyla ilgili olan bir meseledir. Bakın bütün bu gruplar, başka gruplar, hepsi belki terör grubu olarak sayılmasa bile, sakıncalı gruplar olarak sayıldılar ama hiç kusura bakmayın kimse eline silahı alıp, roketatarları alıp, şehirleri kazarak, içine bomba yerleştirerek bir mücadeleye girmedi. Herkes demokrasi alanında kalarak bu mücadeleyi vermeye çalıştı. Sağcıları, solcuları, İslami camiadan gelen insanları kast ederek söylüyorum. Ama Türkiye’de devlete, halka karşı düşmanca hareket eden bir terör örgütü var. Birçok dış desteğin de arkasında olduğunu görüyoruz. Bir ordu mahiyetinde, elinde her türlü gelişmiş silahın olduğunu görüyoruz. Tam bunlarla mücadele ederken Avrupa diyor ki ‘Tamam sana vize serbestisi vereceğim ama bunlarla mücadele etmeyeceksin’ Bunu kabul edemeyiz.” ifadelerini kullandı. 

“AB, açık açık PKK terör örgütünü telkinde bulunuyor mu?” sorusunu da Kurtulmuş, “PKK ismini zikretmiyorlar ama sonuçta siyasetçiyiz biz, neyin, hangi amaçla söylendiğini, neyin hangi amaçla masaya konulduğunu biliyoruz ve anlıyoruz. Dolayısıyla buradaki esas amaç PKK ile olan bu mücadeledeki etkinliğin azaltılmasıdır. Tabii ki Türkiye’nin bunu kabul etmesi mümkün değildir.” diyerek cevapladı.

“7 Ağustos’tan sonra Türkiye’nin eli her alanda rahatlayacak”

Kurtulmuş, “Şimdi işiniz daha zorlaşacak çünkü Fetullah örgütünün yurt dışı bir networkü de var. Bir diaspora haline geldi bunlar. PKK’nın diasporasıyla uğraşıyordunuz, şimdi bir de Fetullah Gülen’in diasporasıyla uğraşacaksınız. Bu zor olmayacak mı?” şeklindeki soru üzerine de bunun zor olacağını ancak 7 Ağustos’tan sonra Türkiye’nin elinin her alanda çok daha fazla rahatlayacağına inandığını, nitekim bunun da başladığını söyledi.

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, şöyle devam etti:

“7 Ağustos’tan önce bunu görmek istemeyenler, hatta ‘bu bir senaryodur, baştaki yönetim, Erdoğan bunu bilerek yaptırdı, gücünü kuvvetlendirmek için’ gibi laflar dahi söyleyenlerin, bu terör grubuna ciddi şekilde destek verenlerin ve onların yurt dışındaki diasporasının eli rahattı belki, batıdan belli bir oranda destek alıyorlardı. Şimdi 7 Ağustos mitinginden sonra Türkiye’nin elinin çok kuvvetlendiğini görüyorum. Hem Amerika hem Avrupa ülkeleriyle ilişkiler bakımından hem de bu FETÖ’nün uluslararası alanda üzerine gitmek bakımından, elimizin çok kuvvetlendiğini düşünüyorum. 5 milyon insan İstanbul’da, belki dünya tarihinin en büyük mitingini yaptı. Aynı anda bütün şehirlerimizde, diğer 80 ilimizde 10 milyon insan meydanlara çıkmış, içinde CHP’lisi, MHP’lisi, AK Partilisi var, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan Kürt kardeşlerimiz var. Her renkten insan var. Tam milli mozaik halinde büyük bir miting yapılmış. Bu olağanüstü büyük bir güçtür. Bu mitingle birlikte şu ortaya konmuştur ki hiçbir akıl sahibi bu darbeye destek vermiyor. Şimdi bu büyük bir güç.”

Kurtulmuş, şimdiye kadar darbe girişimini görmeyen Avrupa basının bunu görmeye başladığını, Türkiye’ye ciddi siyasi destekler geldiğini belirterek, “Şimdi Amerika’dan çok üst düzey bir yetkili gelecek, Sayın Cumhurbaşkanımız Rusya ziyaretini yaptı. Türkiye’de yavaş yavaş her gün bir yabancı devlet başkanını, devlet adamını göreceksiniz. Yavaş yavaş Türkiye lehine bir hava dönecek. 7 Ağustos, en az 15 Temmuz akşamı kadar muhteşem ve mübarek bir gündür. Türkiye’ye büyük katkısı olmuştur.” dedi.

“HDP’nin PKK’nın gölgesinde kalmasından dolayı seçmeninin yüreği sızlıyor”

“Yenikapı’da ve yeni anayasa çalışmalarında HDP’nin olmaması sizce de bir eksiklik mi?” yönündeki soruyu da Kurtulmuş, şöyle cevapladı:

“Biz başından itibaren hep şunu ifade etmeye çalıştık. HDP, 5 milyon insanın oyunu almış bir parti olarak meşru bir siyasi partidir. 7 Haziran’dan itibaren ısrarla söylediğimiz bu. Ama HDP’nin meşru siyaset zemininde kalması lazım. Israrla da bu, özellikle bu açık terör saldırıları konusunda ‘PKK bir terör örgütüdür. Bunlar eli kanlı bir gruptur’ diyerek bunları dışlaması ve kendisine oy veren halkın beklentilerini dile getirmesi gerekir. Hep biz bunu söyledik, Bunu telkin, tavsiye ettik. Çünkü bu kadar oy almış olan bir siyasi partiden bahsediyoruz ama maalesef bu parti, terörün gölgesinden, bombanın gölgesinden kendisini kurtaramadı. Kurtaramadığı için bu kadar çok oy almış olmakla birlikte, oy aldığı halkın da iradesinin dışına çıktı, meşru siyaset zeminin de dışına çıktı. Gelsin parlamentoda bu mücadeleyi versin. Ne söylüyorsa burada söylesin. Biz ısrarla bunu söylemeye devam ettik.” 

Doğu ve Güneydoğu’daki darbe karşıtı gösterilerde çok sayıda Kürt vatandaşın bulunduğunu, HDP’ye oy veren insanların da gelip o mitinglere katıldığını dile getiren Kurtulmuş, “Onların da yüreği sızlıyor HDP’nin bu PKK’nın gölgesinde kalışından. Dolayısıyla HDP’nin, PKK’nın gölgesinden sür’atle çıkması ve PKK’yı Türkiye’nin ortak bir düşmanı olarak görmesi lazım.” dedi.

Kurtulmuş, HDP’nin bunu yapmadığı sürece meşru bir parti olmakla birlikte, o gölgenin altında kaybolduğunu ve kimse tarafından görülmediğini anlatarak, şunları aktardı:

“Bir ülke bütünüyle bir terör örgütüyle mücadele ediyor ve o terör örgütünün gölgesinde, parlamentoda temsilcisi bulunan bir siyasi parti… Bu kaldırılabilir bir siyasi parti değil. Dediğiniz gibi en çok kendilerini zorluyor aslında. HDP bunu yapmayı başarabilse, biraz kısmen içinden bunu söyleyenler oldu, ama bunu başarabilse en büyük iyiliği kendisine, kurumsal kimliğine yapacak. Kendisine oy veren kitleye yapacak fakat bunu maalesef yapamıyor. Bunun birçok gerekçesi var. Sadece silahın baskısı olduğunu zannetmiyorum. Bu var ama bunun dışında da birçok gerekçe var.” 

“Siyaset alanı dışında asla bir müzakere olmayacak”

Kurtulmuş, “Bu meseleyi çözüm süreci ya da farklı bir şekilde ele almak hükümetin gündeminde mi?” sorusuna da terör örgütüyle, yandaşlarıyla asla bir müzakerenin söz konusu olmayacağını belirterek, “Türkiye bu ve diğer tüm terör örgütlerini artık ülkede iş yapamaz hale getirene kadar mücadele edecek ve bunları Türkiye siyasetinin dışına atacaktır, başka çaremiz yok.” diye konuştu.

Meselenin Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki halkın hak ve özgürlüklerinin genişletilmesiyse bunun zaten her zaman konuşulduğunu ve bu anlamda AK Parti iktidarları döneminde birçok iş yapıldığını ifade eden Kurtulmuş, bu konuda çok da mesafe katedildiğini söyledi.

Kurtulmuş, eksik alanların da siyasi iradeyle tamamlanabileceğini vurgulayarak, “AK Parti bu siyasi iradeye sahiptir ama bunun siyaset alanında konuşulması gerekir. Bunun için siyaset alanı dışında asla bir müzakere olmayacak. Türkiye’de vatandaşlarımızın hepsinin hak ve özgürlüklerini genişletmek için hangi adımlar atılacaksa bunlar atılacak ama siyasetin alanında kalınarak.” diye konuştu. 

“Türkiye ekonomisine bir darbe olmadı”

Türkiye’nin ekonomisinin 2016-2017’de hangi noktaya geleceğinin sorulması üzerine de Kurtulmuş, şöyle konuştu:

“Vatandaşlarımız çok rahat olsun. Bu bir olağanüstü dönemdir. İnşallah bundan hızla çıkacağız. 65. Hükümetle birlikte Türkiye’de ekonomide yeni bir faza geçtik. Bunun kararını aldık. O da nedir? Daha çok üreteceğiz, istihdam oluşturacağız, ihracat yapacağız, yüksek teknolojileri üreteceğiz ve Türkiye uluslararası alanda rekabet edebilecek, markalarını üretecek noktaya gelecek. Bununla ilgili yatırım alanın zenginleştirilmesi ve yatırımın kolaylaştırılması için, yatırım yapanın önüne turkuaz halı sereceğiz. Türkiye’de yerli, yabancı herkes istihdamı geliştirecek faaliyetlerin içerisinde olacak. Bunu yaparken karşımıza böylesine ağır bir tablo çıktı ama şunda da milletimiz rahat olsun. 15-22 Temmuz arası bir haftalık süreçte tüm göstergeler var. Evet 1 haftalık süreçte göstergeler kısmen kötüleşti ama çok büyük, Türkiye ekonomisine bir darbe olmadı. Her şey altüst olmadı. Ancak hemen 22 Temmuz sabahından itibaren Türkiye ekonomisindeki göstergeler iyileşmeye başladı. Doların 3,09’lara çıktığı zaman hep ‘yakında 3’ün altına inecek’ dedik. Dolar 3’ün atına indi. Türkiye’de yatırım ortamının iyileştirilmesi için çalışmalarımız devam ediyor. Kolay bir şey değil. Biz zor bir süreci atlattık. Ancak Türkiye ekonomisi hemen hemen makro anlamda hiç zarar görmeden buradan çıkmıştır. Meselemiz günlük ekonomik hayata sahip çıkmaktır. Herkes işine bakmaya devam etsin. Herkes bu anlamda ekonomik faaliyetlerini kuvvetlendirmeye devam etsin. Biz devlet olarak arkasındayız.” 

Geçen hafta Meclis’e, vatandaşın taşınır mallarının da teminat verilerek, bankadan kredi alması için bir teklif gönderdiklerini, bunun devrim gibi bir durum olduğunu ifade eden Kurtulmuş, bu ortamda Türkiye’de faizlerde aşağı yönlü bir hareketin de ekonominin sağlamlığını gösterdiğini aktardı. 

Kurtulmuş, vatandaşın bu süreçte yaklaşık 12 milyar dolarlık dövizi bozdurup Türk parasına dönüştürdüğünü vurgulayarak, bununla Türk ekonomisine olan güvenin, milli bir ruha sahip olunduğunun gösterildiğini belirtti.

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, FETÖ’nün dünyada “Türkiye ekonomisi batıyor” şeklinde propaganda yapacağını ancak bunu da iddia etmekte zorlanacağını anlatarak, sözlerini tamamladı.

Kamupersoneli.net – AA