Gündem

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu: Söz Bende Çıkıp Evet Vereceğim!

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu anayasa değişikliği referandum oylaması için bir televizyon programına katıldı. Katıldığı televizyon programında soruları yanıtlayan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu öenmli açıklamalarda bulundu. Konuşmanın satır başları şu şekilde. 

“Sizin bir çıkışınız oldu, kontrollü darbe söylemi ve denildi ki özellikle ‘Yenikapı Mitingi’ne katılmış, darbeyi bu kadar lanetleyen, bu kadar vahim görüntüler ve 248 şehidimiz hali hazırda kalplerimizdeyken, bu çıkışın içi, acaba neyle dolu?’ Sizin siteminiz var ‘neden o iki kilit isim gelmedi’ diye. 16 Nisan sonrası için bu mevzunun uzantıları neler olur?” sorusu üzerine.
”248 şehidin kanının yerde olduğunu ve haklarının aranması gerektiğini belirterek, “Parlamentoda 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu kuruldu. Uzun süre bu komisyona üye vermediler. Yani aydınlatılmasını, bir anlamda istemediler. Arkasından kilit isim iki kişiyi davet edelim dediler bizim arkadaşlarımız. Bu 15 Temmuz darbe girişiminde ne oldu, neyin nesi, bu ayrıntıları öğrenelim dediler. Onlara da izin vermediler. Ben şimdi bu 248 şehidin hakkını aramayacağım da ne yapacağım?”

”HODRİ MEYDAN DİYORUM”

15 Temmuz Darbe Girişimi Komisyonu’nun, diğer gruplardan bağımsız bir rapor taslağı hazırladığını ancak bu taslağı, 16 Nisan’dan sonra vereceklerini söylediklerini anlatan Kılıçdaroğlu, “Niye 16 Nisan’dan sonra, hangi gerekçeyle? Çok açık ve net şu çağrıda bulunuyorum, şunu bir atlatalım. Onlara yine buradan ‘hodri meydan’ diyorum. 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili, komisyonla ilgili bütün ayrıntıları, onlarla tartışmaya ve görüşmeye hazırım. Ben 248 şehidin kanı yerde kalmasın, Türkiye bir daha darbe girişimleriyle yüz yüze gelmesin, Türkiye bu konuda elinden gelen çabayı harcasın. Ben, Yenikapı’ya gittim, 12 madde halinde saydım. Bir daha Türkiye darbelerle karşılaşmasın diye, nelerin yapılması gerektiğini anlattım. Onlar bir sürü laf ettiler. Akılda ne var? Hiç bir şey. Benim söylediğim 12 madde aynen duruyor. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasını masaya yatırmak üzere ister Sayın Binali Yıldırım, ister Sayın Erdoğan, ikisine de açıkça hodri meydan diyorum. Gelsinler sizin programınızda oturup tartışalım.” ifadelerinde bulundu. 

“Sayın Cumhurbaşkanı dedi ki ‘eğer evet çıkarsa, hak doğduğu anda giderim ve partime üye olurum.’ Böyle deyince de bizim aklımıza şu soru geliyor, bir taraftan yeni 18 maddelik değişikliğe göre partiye üye olacak ama bir taraftan da tarafsızlık yemini etmiş bir cumhurbaşkanı. Bu oksimoron bir durum oluşturmuyor mu? Burada tarafsızlık ilkesini, tartışmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, ”Bir partinin genel başkanının tarafsız olamayacağını savunan Kılıçdaroğlu, “Parlamentoda ettiğimiz yemin, tarafsızlık üzerine bir yemin değildir. Türkiye’nin birliği, bütünlüğü, bağımsızlığı, bekası için yemin ederiz, o kadar. Ama Sayın Cumhurbaşkanı, tarafsız davranacağına dair namusu ve şerefi üzerine yemin eder.” şeklinde konuştu.

“Bir partinin genel başkanı olduktan sonra Sayın Cumhurbaşkanı, tarafsızlık yeminini parlamentoda nasıl yapacak? Gerçekten aklın alacağı bir şey değil. Cumhurbaşkanlığı makamı, neden çok önemli ve neden tarafsız? Nedeni şudur; cumhurbaşkanlığı makamı, bizim ortak paydamızdır. 80 milyonun ortak paydasıdır. Çünkü 80 milyonu temsil ettiği için, hepimiz o makama saygı duymak durumundayız. Ama o makam, bir partinin üyesi konumuna gelirse, 80 milyonu temsil edemez. O zaman nasıl diyeceğiz ‘cumhurbaşkanı’ ve arabasında Türk bayrağını nasıl taşıyacak? Yani bir tarafında Türk bayrağı, bir tarafta parti bayrağı mı olacak?”

”FELAKET O ZAMAN BAŞLAR”

Cumhurbaşkanının tarafsız olması gerektiğini, çünkü tarafsızlığın kendisine çok şey yüklediğini dile getiren Kılıçdaroğlu, “Yargıtaya, Cumhuriyet Başsavcılığına, Anayasa Mahkemesine atama yapacak. Tarafsız olursa, bu atamaların bir anlamı ve değeri vardır. Ama bir partinin genel başkanı olarak atama yaparsa, bir anlamı ve değeri yoktur. Yargıyı da siyasallaştırmış olur, asıl felaket de o zaman başlar.” ifadelerinde bulundu. 

“Cumhurbaşkanlığına seçimle gelmeyen birisi vekalet etmemeli”
“Referanduma 5 gün kalmışken acaba Türk halkı neye ‘evet’, neye ‘hayır’ dediğini yeterince anlayabilmiş durumda mı?” sorusuna Kılıçdaroğlu, şöyle cevap verdi:
“Örneğin ben diyorum ki cumhurbaşkanı tarafsız olmalı. Cumhurbaşkanlığına seçimle gelmeyen birisi vekalet etmemeli. Cumhurbaşkanlığına TBMM Başkanı vekalet etmeli. Ben diyorum ki, yargı siyasallaşmamalı, bir partinin genel başkanı hakim tayin etmemeli. Bir partinin genel başkanı, genelkurmay başkanını tayin etmemeli, orduyu siyasallaştırmış olursunuz. Bir partinin genel başkanı,arzu ettiği kadar bakanlık kurup, arzu ettiği bakanlıkları ortadan kadırmamalı. Arzu ettiği kadar başkan yardımcısı seçip, arzu ettiği kadar başkan yardımcısını kısıtlamamalı”

Meydanlarda kendisinin eleştirildiğini, bu referandumun bir partiyle veya kişilerle ilgisi olmadığını ifade eden Kılıçdaroğlu, “Bir arada olmak zorundayız. Kimlik siyaseti, inanç siyaseti, din üzerinden siyaset yapmayalım. Ben bunları savunuyorum. Bunları savunduğum için, hayır denmesi gerektiğini söylüyorum.” dedi.
“Meclis, şu anda yaptığı hangi şeyi yapamayacak? Denetleme mekanizmasında acaba ne elinden alınacak?” sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, kanun yapma tekelinin meclisin elinden alınacağını, bazı konularda kararname çıkarma yetkisinin doğrudan cumhurbaşkanına verileceğini söyledi.

Yetkisi alınan bir meclisin, güçlü bir meclis olamayacağını dile getiren Kılıçdaroğlu, “Yetkisi kime devrediliyor? Bir kişiye. Bütçe yetkisini bile kısıtlıyorsunuz. Bütçe yetkisi, dünyanın bütün parlamentolarının asla vazgeçemeyeceği bir yetkidir. Sayıyı 550’den, 600’e çıkarıyorlar ve meclis güçlenmiş oluyor. Bununla da diyorlar ki, ‘meclis çok güçlenecek.’. Sayısal artış, hiç bir zaman güç değildir. O zaman bin tane yapın milletvekili sayısını, dünyanın en güçlü meclisi diye, ortada afra tafra atın bakalım. Bütün dünya size gülecektir o zaman.” değerlendirmesinde bulundu.
Yeni sitemde cumhurbaşkanına verilecek yetkilere de değinen Kılıçdaroğlu, “Bakanlıkta ya da devlette müsteşar olmak için devlette 12 yıl çalışacaksınız. Bunun belli bir süresi, üst kademede görev alacak genel müdürlük gibi, müsteşar yardımcılığı gibi. Bunu kim belirler? TBMM. Yeni modelde başkan belirler. İster ilkokul mezunu birisi, ister dayısının oğlu, ister amcasının oğlunu getirip müsteşar atayabilir. Denilebilir ki ‘Efendim bu olmaz.’. O zaman niye bu yetkiyi veriyoruz? Meclis, bakanlıkların sayısını belirliyor, bu yetkiyi neden alıyoruz meclisten de bir kişiye veriyoruz? Bana çıkıp bir Allah’ın kulu anlatsın.” dedi.

“Diyelim ki siz başkan oldunuz, ne yapacaksınız? Sistem değişikliğine mi giderdiniz?” sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, bunu kendisinin de vatandaşın da asla kabul edemeyeceğini söyledi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Yani garibanın oğlu gidecek, eksi 45 derecede PKK ile mücadele edecek, El-Bab’a gidecek, orada mücadele edecek, orada şehit olup gelecek, bizim Ankara’daki beylerin çocukları 18 yaşında milletvekili olacaklar, ömür boyu askerlikten muaf olacaklar. Kendi çocuklarına ikbal hazırlıyorlar. Nitekim ikbalden söz ettiler, istiklalden değil. Biz buna karşıyız.” dedi.

“Evet cephesi diyor ki ‘Cumhurbaşkanına, yardımcılarına ve bakanlara Meclis soruşturması açılabiliyor.’ Ama siz de burada özellikle sözlü soru önergesinin verilmemesi hususunun altını çiziyorsunuz. Bunun doğuracağı muhtemel sonuçlar neler?” şeklindeki sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, yeni sistemde soruşturma açılabildiğini, son soruşturmanın açılabilmesi için Anayasa Mahkemesine sevk edilebilmesi için 400 milletvekilinin imzası gerektiğini söyledi.
Kılıçdaroğlu, “400 milletvekili ne demektir? Hiç soruşturma açılmaması demektir ve daha garip bir şey, soruşturma açılacak kişiler, yani Sayın Cumhurbaşkanı, kendisini yargılayacak 15 üyenin 12’si tayin ediyor. Düşünün, benim tayin ettiğim hakimler beni yargılayacaklar. Bunun akılla mantıkla ilgisi var mı? Benim tayin ettiğim hakim, beni yargılar mı? Dünya güler ya. ‘Ben hakim tayin ediyorum, gel beni yargıla.’ diyorum.” diye konuştu.

Hakimlerin, Cumhurbaşkanına yakın kişilere gidip kulis yapacağını savunan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
“Neden hakimin giydiği cübbenin önünde düğmesi yoktur? Kimsenin önünde düğme iliklemez, cübbe iliklemez diye. Kimseye eyvallah etmez bir yargıç. Siz 15 üyeden 12’sini tayin edeceksiniz, diyeceksiniz ‘Ben ayrıca yargılamayı getirdik.’ Ne kadar üye gerekiyor? 400 üye gerekiyor. Nereden bulacaksınız 400 üye? Bu ne demektir biliyor musunuz? ‘Kul hakkı yiyenlerden hesap sormayın’ demektir. Nereye koyuyorlar bunu? Bu değişikliğin içine koyuyorlar. Bu ne demektir? Bakanlar veya başkan yardımcıları, birisi diyelim yolsuzluk yaptı, parlamenter demokratik rejimde biz bu bakan hakkında gensoru veririz. Delilleri Meclis kürsüsüne koyarız, oturur tartışırız. Sayın bakan da çıkar ya doğrudur, ya yanlıştır kendisini savunur. Sonuçta parlamentoda bir görüş, bir de karşı görüş olur, sonra o oylanır. Tek adam rejiminde ister bakan, ister başkan yardımcıları malı götürsünler, kimse kalkıp gensoru veremeyecek. Hiç kimse, yok yasak. Şimdi ben bütün mütedeyyin vatandaşlarımın vicdanına sesleniyorum, yolsuzluk yapan bir bakan hakkında dahi gensoru önergesi verilmeyen bir rejimde, yapıda ‘parlamento güçleniyor’ demek, ne kadar doğrudur? Parlamentonun yetkisini alıyorsun elinden.”
Kılıçdaroğlu, bugünkü rejimde, herhangi bir konuda bir milletvekilinin kürsüye çıkıp bir bakana soru sorabildiğini, bakanın da kürsüye çıkıp, o sorunun cevabını vermek zorunda olduğunu belirterek, “Peki tek adam rejiminde? Bu soruyu hiçbir milletvekili asla soramayacak, bakan da hiçbir zaman tenezzül edip cevap vermeyecek. Bu mu güçlü Meclis Allah aşkına? Bir de diyorlar ki ‘Meclis’in yetkilerini artıyoruz, güçlü Meclis oluyor.’ Milletin aklıyla alay mı ediyorsunuz? Aslında çok iyi biliyorlar bunu. Biz bunu da anlatıyoruz onlara. Adalet Komisyonunda, genel kurulda anlatıldı ama onlar başka şey anlatıyorlar. Tek sığındıkları şey var, Kemal Kılıçdaroğlu. Beni eleştirerek geçiştiriyorlar.” değerlendirmesinde bulundu.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, bir organın, görev süresi dolmadan sonlandırılmasına “fesih” denildiğini belirterek, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın, 9 Ocak’ta, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde “Cumhurbaşkanına verilen fesih yetkisi” üzerine TBMM Genel Kurulunda konuştuğunu ve bunun tutanaklara geçtiğini savundu.

“Şöyle söylüyor; ‘Şimdi bir şey söyleniyor,’ hani muhalefet olarak biz söylüyoruz, onu eleştiriyor, ‘Efendim, Meclis’i feshedecek Cumhurbaşkanı’. Cumhurbaşkanının bugünkü anayasamızın ilgili maddesine göre, Meclis’i belli şartlar oluştuğunda fesih yetkisi var mı? Var. Nitekim 7 Haziran seçimlerinden sonra Meclis seçimlerinin yenilenmesine karar verdi mi? Verdi. Doğru. Bugünkü anayasada var mı fesih yetkisi? Var ama şartları ne? Şartları şu; bir seçim yapılır, seçimden sonraki 45 gün içerisinde hükümet kurulamazsa, Sayın Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı ile konuşur, onun görüşünü aldıktan sonra Meclis’i fesheder ve erken seçime götürür. Şimdiki tek adam rejiminde hiçbir gerekçe olmaksızın, diyelim ki hükümet duruyor ve bayağı da çalışkan bir hükümet ama başkanın işine gelmedi veya parlamentoda başkan çok sert eleştirildiği, ‘Vay siz misiniz bunu yapan? Parlamentoyu ben feshediyorum arkadaş, haydi hep beraber seçime gidiyoruz.’ diyebilir. Üstelik Meclis Başkanının görüşünü dahi almadan.”

“Onlar da ‘Ülke krize girerse, ciddi bir problem olursa kullanılabilir’ diyorlar.” yorumu üzerine, Kılıçdaroğlu, “Niye krize girsin hükümet? Hükümet krize girdiğinde krizi çözecek olan kimdir? Krizi çözecek olan tarafsız bir cumhurbaşkanıdır. İki Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Alanına ve yerine göre. Türkiye Büyük Millet Meclisinin varlık nedeni nedir? Milli Kurtuluş Savaşı’nı yöneten Türkiye Büyük Millet Meclisi ülkedeki herhangi bir krizi mi çözemeyecek? Yani bu TBMM’yi küçümsemek anlamına gelir, yazıktır, günahtır. 15 Temmuz darbe girişimini savuşturan, püskürten bir Meclise siz nasıl ve hangi gerekçeyle kalkıp da ‘krizi çözemeyecek’ dersiniz? Tam tersine krizi çözebilecek gücü de birikimi de kapasitesi de vardır.” değerlendirmesini yaptı.

”CİDDİ RİSKLER TAŞIYOR”

“Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Şükrü Karatepe’nin bir yeni açıklaması ortaya çıktı. Bir Çin idari sistemi… Çin’de 23 eyalet var, 5 özerk bölge, 2 özel statü var. Bu acaba eyalet sistemi Türkiye için geçerli olur mu?” şeklindeki sorusuna Kılıçdaroğlu, şu yanıtı verdi: “Bunu Binali Bey’e sormak lazım. Sayın Devlet Bahçeli’ye, Sayın Cumhurbaşkanına sormak lazım. Ben böyle bir cümle kullansaydım belki kıyameti koparırlardı. ‘Vay Kılıçdaroğlu, doğruları söylemiyor.’ diye, kendi danışmanı söylemiş. Biz daha önce söyledik, benzer uygulamaları söyledik. Türkiye’nin bekası açısından anayasa değişikliği ciddi riskler taşıyor. Az önce söyledim. Bir kişiyi ikna ettiğinizde, bir kişi satın aldığınızda veya bir kişiyi kandırdığınızda, aldattığınızda her şeyi yaptırabilirsiniz. Bu doğru değil, asla doğru değil. Parlamentonun devre dışı bırakılması müthiş tehlikeli, müthiş.”
Kılıçdaroğlu, seçilme yaşının 18’e indirilmesi konusuna da değinerek, “Gençleri kandırmak için ve onların oylarını almak için 18 yaşında milletvekilliğini getiriyorlar. Neden, hangi gerekçeyle anlatıyorlar? Daha önce 25 yaş geldi. Bakıyorum o düzenlemeyi getiren partide, 25 yaşında olan hiçbir milletvekili yok. 25 yaşında yok, 18’e indiriyorlar, ’18 yaşında yapalım’ deniyor. 18 yaşında birisi milletvekili olsun, itirazımız yok zaten.” dedi.

Kendisinin bunu değişik zamanlarda dile getirdiğini anlatan Kılıçdaroğlu, “Bunu bana evet çadırında da sordular, ‘Siz neden 18 yaşında milletvekilliğine karşısınız?’ Karşı değilim dedim ama 18 yaşında milletvekili olacak, ömür boyu askerlikten muaf olacak. Ben buna karşıyım. Ayrıca iki yıl milletvekilliği yaptıktan sonra da milletvekilliği emeklilik haklarına sahip olacak. Ben buna karşıyım. Yani garibanın oğlu gidecek, eksi 45 derecede PKK ile mücadele edecek, El-Bab’a gidecek, orada mücadele edecek, orada şehit olup gelecek, bizim Ankara’daki beylerin çocukları 18 yaşında milletvekili olacaklar, ömür boyu askerlikten muaf olacaklar. Kendi çocuklarına ikbal hazırlıyorlar. Nitekim ikbalden söz ettiler, istiklalden değil. Biz buna karşıyız.” diye konuştu.

“Bu anayasa değişikliğine siz ‘evet’ verin, 4 milyon Suriyeliyi de vatandaşlığa alacağız.” denildiğini söyleyen Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
“Evet bunu da söylüyorlar. ‘Vatandaşlığa alacağız’ diyorlar. Bizim 20-25 yaşında pırlanta gibi gençlerimiz gidecek El-Bab’da Suriye için şehit olacak. Onların 20, 25, 30 yaşındaki gençleri, Türkiye’de fiyaka satacak. Bu aklın, mantığın kabul edeceği bir şey mi? Bütün vatandaşlarıma sesleniyorum, ben Suriyelilere karşı değilim ama bu ülkede 6,5 milyon işsiz varsa, Suriyelilerin vatandaşlığa alınmasına karşıyım. Suriye’de iç savaş bittiğinde Suriyeli kardeşlerimiz de kendi ülkelerine dönmeli. Onları niye vatandaşlığa alıyoruz? Bizim çocuklarımız orada şehit olurken, onlara siz nasıl vatandaşlık hakkını düşünüyorsunuz? Benim aklım, mantığım, vicdanım bunu kabul etmiyor. Sandığa gidip, oy kullanacak bütün vatandaşlarıma sesleniyorum, ‘evet’ dersen bunun vebali senin omuzlarındadır. Bunun günahı senin omuzlarındadır. Ne çocuğuna hesap verebilirsin, ne yakınlarına, ne torunlarına hesap verebilirsin. Bakın bu kadar açık, bu kadar net söylüyorum. ‘Hayır’ demenin onuru vardır, ‘evet’ demenin vebali ağırdır. Siz milli Kurtuluş Savaşı’nı yöneten bir parlamentonun yetkilerini, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e verilmeyen yetkileri nasıl kalkarsınız da 21. yüzyılın çeyreğinde ‘Bir adama ben vereceğim.’ dersiniz. Bunun kişilerle, partilerle ilgisi yok. Çünkü bugün A kişisi, yarın B kişisi olur. Ama siz böyle bir yetkiyi nasıl verirsiniz? Bir kişiye 80 milyonu nasıl teslim edersiniz? Emin olun ben anlamakta zorlanıyorum.”

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Sayın Erdoğan’a, Sayın Binali Yıldırım’a, Sayın Devlet Bahçeli’ye istirham ediyorum, gerçekten istirham ediyorum; Kılıçdaroğlu paranoyasından kurtulsunlar.” dedi.
“Şunu söyleyecektir, bütün dünya: Türkiye’de demokrasiyi askıya almak istediler, halk izin vermedi. Türkiye’de Meclis’in yetkisini tırpanlamak istediler, millet izin vermedi. Türkiye’de bir kişiye parlamentonun önemli yetkilerini vermek istediler, millet izin vermedi. Cumhurbaşkanına vekaleti seçimle gelen birisi değil de, TBMM Başkanı değil de, atamayla gelen birisi vekalet edecekti, ona izin vermediler. Bakanlıkların ve başkan yardımcılarının sayısı bir kişinin iki dudağı arasındayken, buna izin vermediler. Devlette liyakat esası vardı bütün dünyada, çağdaş ülkelerde; bunu kaldırıp tümüyle bir kişinin yetkisine vermek istediler, millet bunu kabul etmedi ve Türkiye demokrasiye sahip çıktı. Bu çıkacak ortaya. Bizim itibarımız, bizim saygınlığımız, bütün dünyada artacaktır. ‘Evet’ çıkarsa ne olur? Ben annelere söylüyorum, emin olun büyük bir inançla da söylüyorum; ‘Freni olmayan bir otobüse, siz evlatlarınızı bindirir misiniz?’ diyorum. ‘Nereye gittiği belli olmayan bir trene, ailenizi bindirir misiniz?’ ‘Hayır bindirmeyiz’ diyorlar. Hem freni olmayan hem de nereye gittiği belli olmayan bir otobüse 80 milyonu bindirelim. Niye bindiriyoruz? Hangi gerekçeyle bindiriyoruz? Nereye gittiği belli değil. Parlamentoda işler hızlı yürümüyormuş… Kim diyor bunu? Bir demokraside, parlamento ayak bağı olarak görülebilir mi? Bunu söylemek bile demokrasiye ihanettir, haksızlıktır.”

Son bir ayda parlamentodan 100’ün üzerinde kanun geçtiğini ve tamamının oy birliğiyle çıktığını aktaran Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
“Bu parlamento görev yapıyor. Ne zaman tartışma olur, bir düzenleme gelir, iktidar ve muhalefet farklı görüşlerdedir. Bu da tartışılır. Hiç tartışılmayacak mı? Cumhurbaşkanına yetki veriyoruz, bakanlıkları istediği gibi kuracak. Diyelim ki Milli Eğitim Bakanlığı, oturacak kanunu yeniden kendisi yazacak, kararname, bir sabah Resmi Gazete’de göreceğiz. Peki parlamentoda olursa, bu kanun geliyor, tasarı olarak geliyor, komisyonlarda görüşülüyor, eğitimle ilgili sendikalar davet ediliyor, onların önünde tartışmalar oluyor, milletvekilleri konuşuyorlar, onlar konuşuyor. Tasarı olgunlaştırılıyor, genel kurula iniyor ve genel kuruldan çıkıyor. Bu tartışma süreci de bitiyor. Diyorlar ki parlamentonun yetkisi artıyor, hangi yetkisi artıyor? Çıkıp bunu bir Allah’ın kulu söylesin.”

” BU KADAR YETKİ VERİLMEZ Kİ BİR İNSANA”

“Sanki Erdoğan sevgisi sınanıyor ve Erdoğan özelinde bir başkanlık sistemi referandumuna gidiliyormuş gibi, bir algı oluşuyor. Siz de en sevmediğiniz insanı tahayyül edin diyorsunuz…” ifadeleri üzerine Kılıçdaroğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Hepimiz faniyiz. Bugün buradayız, yarın yokuz. Koltuklar da bize baki değil. Dolayısıyla, kişilere göre anayasa yapılmaz. Anayasa, toplumsal uzlaşma belgeleridir. Hepimizin anayasasıdır. Adalet ve Kalkınma Partililerin de anayasası olacak, benim de olacak, hiç bizimle ilgisi olmayan, hiçbir partiyle ilgisi olmayan vatandaşın da anayasası olacak. Özelliği nedir anayasaların? Temel hakları güvence altına almasıdır. Benim de hakkımı güvence altına alacak, herhangi bir vatandaşın hakkını da güvence altına alacak. Neye karşı? Devletin gücüne karşı. Devlet, güçlü bir organdır ama vatandaşın hakkını koruyacaktır. Bağımsız mahkemelerle koruyacaktır, adaletle koruyacaktır, hakla hukukla koruyacaktır, doğru dürüst her vatandaşa eşit davranarak koruyacaktır Kimsenin kimliğine, inancına göre ayırım yapmaksızın ona hizmet vererek koruyacaktır ve bunların tamamı anayasal güvence altında olacaktır. Bir kişiye göre veya bir kişinin arzusuna göre anayasa yaptınız diyelim. O kişi gerçekten devleti çok iyi yönetebilir, süresi doldu. Başka birisi geldi, 10 yıl ya da 15 yıl sonra başka birisi geldi. Yarıda birden bire hastalandı adamcağız, yerine birisi vekalet edecek veya akıl hastalığına tutuldu bu da olabilir, hepimiz için geçerli bir kuraldır bu, ya da devleti çok kötü yönetti, bildiğinizin çok daha ötesinde, hırslarına gem vuramadı, etrafındaki insanlar dediler ki bravo çok iyi yapıyorsun, şunu at, şu bakanlığı kapat, şunu kes, şunu devletten at. Bu kadar yetki verilmez ki bir insana.”
Bir kişiye ya da bir partiye göre anayasa yapılamayacağını kaydeden Kılıçdaroğlu, “Anayasalar, toplumsal uzlaşma belgesiyse, bütün alanları, üç aşağı beş yukarı bütün normları, evrensel kurallara göre belirlenir. Cumhurbaşkanının tarafsızlığı, bu nedenledir. Parlamentonun gücü, bu nedenledir. Denge ve fren rolleri vardır, bir grubun, bir kişinin, bir bakanlığın yaptığı bir hata, bir başka unsur tarafından dengelenir ya da o hata giderilir. Şu örneği veriyor, benim diyelim bir davam oldu, gittim mahkemeye başvurdum. Mahkeme bir karar verdi. Bu karar benim aleyhime ve ben dedim ki bu karar doğru değil. Nereye başvuruyorum, üst mahkemeye başvuruyorum. Diyorum ki bu karar yanlış, hata yaptı bu mahkeme, lütfen bunu düzelt. Nereye kadar gidiyorum Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine kadar gitme hakkım var. Yeni modelde, tek adam rejiminde bir kişi karar verecek, mesele bitti. Ha şu var, o kişi karar verir o karar aleyhine Anayasa Mahkemesine gitme hakkımız var. Doğru mu doğru. Peki ama o Anayasa Mahkemesine hakimleri kim atıyor? Partinin genel başkanı. Bunlar doğru değil. Bu açıdan bakıldığı zaman denge, denge dediğimiz olay, denetleme dediğimiz olayın olması lazım. Yeni modelde denetleme de yok.” ifadelerini kullandı.

” BEN ALLAH’IMA GÜVENİYORUM”

“Sayın Erdoğan’a, Sayın Binali Yıldırım’a, Sayın Devlet Bahçeli’ye istirham ediyorum, gerçekten istirham ediyorum; Kılıçdaroğlu paranoyasından kurtulsunlar. Ben ne yaptım size arkadaşlar, ne yaptım size. Ben devletin arabasını kullanmıyorum, devletin uçaklarını kullanmıyorum, devletin parasını kullanmıyorum, devletin televizyonlarını kullanmıyorum, devletin forsunu kullanmıyorum. Ben, bu millete doğruları anlatıyorum. Benim tek inancım var ben Allah’ıma güveniyorum, ben vatandaşlarıma güveniyorum, milletime güveniyorum. Ben arabaya, paraya, forsa bilmem neye güvenmiyorum. Benimle eğer tartışmak istiyorsanız, benim doğruları söylemediğime inanıyorsanız ve bu konuda inancınız tamsa size açık ve net ‘hodri meydan’ diyorum. Gelin sizin istediğiniz televizyon kanallarında oturalım, medeni insanlar gibi tartışalım. medeni insanlar gibi. Ben mi doğruyu söylüyorum, siz mi doğruyu söylüyorsunuz, vatandaş da evinde oturarak izlesin başka ne söyleyeyim ben. Paranoyadan kurtulsunlar.”

Kamupersoneli.net – ANKARA

Bir Yorum