Gündem

Cumhurbaşkanlığı'ndan Uyarı :" Bu Kazananı Olmayan Bir Savaşa Dönüşüyor"

 Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, “Fırat Kalkanı Operasyonu, uygun biçimde desteklenmesi durumunda Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve diğer muhalif grupların, DEAŞ’a karşı etkin biçimde mücadele edebileceğini, bölgede barış ve düzeni sağlayabileceğini gösterdi.” değerlendirmesinde bulundu. 

Kalın, Daily Sabah gazetesi için kaleme aldığı “DEAŞ, Dabık ve Kıyamet İdeolojisinin Aptallıkları” başlıklı makalesinde, Türk ordusunun destek verdiği Özgür Suriye Ordusu’nun 16 Ekim’de Dabık kasabasını DEAŞ’tan geri alarak 24 Ağustos’ta başlayan Fırat Kalkanı Operasyonu çerçevesinde DEAŞ’a bir darbe daha indirdiğini hatırlattı. 

DEAŞ’ın iki aydan kısa süre içinde Türkiye-Suriye sınır bölgesindeki önemli bölgeleri kaybettiğini belirten Kalın, aynı zamanda DEAŞ’ın Dabık ile ilgili kıyamet öyküsü üzerine kurulu sapkın ideolojisinin en önemli unsurlarından biri olan meşruluk konusunda giderek artan bir sorunla karşı karşıya olduğuna işaret etti.

Kalın, Türkiye’nin sınırlarını terörist unsurlardan temizlemek için Fırat Kalkanı Operasyonu’na başladığını anımsatarak, makalesine şöyle devam etti:

“Operasyonunun başlangıcından bu yana Cerablus’un da aralarında bulunduğu kilit öneme sahip kentler ile Dicle ve Fırat nehirleri arasında, Türkiye-Suriye sınır bölgesinde DEAŞ’ın işgali altındaki çok sayıda köy ve kasaba kurtarıldı. Özgür Suriye Ordusu, verdiği kayıplara karşın, DEAŞ’ın kontrolündeki bölgelere ve terörist grubun Suriye’deki iki kalesi olan El-Bab ve Rakka’ya doğru durmadan ilerliyor. Fırat Kalkanı Operasyonu’nun, Suriye’de DEAŞ’a karşı etkili bir harekat olduğu ispatlandı: Operasyon sırasında bölgeler terörden temizlendi, Özgür Suriye Ordusu’nun morali yükseldi, ılımlı gruplar Özgür Suriye Ordusu’na katılmaları için teşvik edildi ve binlerce Suriyelinin evlerine dönmelerine olanak sağlandı. Daha da ötesi, PKK’nın Suriye’deki terörist kolları olan Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG) bölgede DEAŞ’a karşı tek etkili güç olduğuna yönelik efsaneyi yıktı.  

Burada Suriye savaşının başlangıcından bu yana birçok kez ılımlı muhalif grupları yarı yolda bırakan uluslararası topluma açık bir mesaj var. ABD önderliğindeki uluslararası koalisyon, Suriyeli muhaliflere verdiği sözleri tutmak yerine Esed rejimi ve Suriye savaşının geleceğiyle ilgili politikasını değiştirip durdu. Son dört yılda Suriye Ulusal Konseyi, Yüksek Müzakere Konseyi ve Özgür Suriye Ordusu’nun da aralarında bulunduğu çeşitli Suriyeli muhalif gruplara destek verilmemesi, DEAŞ’ın Suriye’de yükselmesine ve yayılmasına zemin hazırladı.” 

– “Şimdi birçoğu benzer endişeleri duyuyor”

Kalın, bir taraftan Irak’ın 2003 yılında talihsizce işgal edilmesi diğer taraftan Maliki hükümetinin 2010-2013 yıllarındaki mezhepçi politikalarının neticesinde kurulan ve sonunda Irak’ın ikinci büyük kenti Musul’u ele geçiren DEAŞ’ın nasıl doğduğunun hatırlanmasının yeterli olacağını ifade etti. 

Düşman bir hükümet ve ona bağlı azılı milis gruplar tarafından yabancılaştırılan, aşağılanan ve baskı uygulanan Sünni aşiretlerin ve Musul’un sıradan halkının, 2014 yılında 65 bin kişilik güçlü Irak ordusu tek bir kurşun atmadan kentten ayrılırken DEAŞ’ın şehirlerine girmesine seyirci kaldığını belirten Kalın, “Bu, DEAŞ’a güvenli bir liman sağlamanın yanı sıra Sünni-Şii ilişkilerini daha da zehirledi. Kısa bir süre önce başlayan Musul operasyonu konusunda da şimdi birçoğu benzer endişeleri duyuyor.” değerlendirmesinde bulundu. 

Kalın, Türkiye’nin, sınırlarını tüm terörist unsurlardan temizleyene, vatandaşlarının ve Suriye sınırındaki Suriyelilerin güvenliğini temin edene kadar Fırat Kalkanı Operasyonu’nu sürdürmeye kararlı olduğunu vurgulayarak, hayatın normale döndüğü Cerablus-Azez hattındaki güvenli koridorda yaşananların bu olduğunu, Suriye halkının, en azından bu bölgelerdekilerin, muteber ve mahfuz hissettiğini kaydetti. Kalın, bunun, dünyanın, taşeron savaşlar ve jeopolitik güç mücadelesi için Suriye halkını yüz üstü bırakmış göründüğü bir dönemde bir ümit ışığı olduğuna işaret etti. 

– “Sapkın ideolojisine büyük bir darbedir”

Dabık’ın kaybedilmesini, “DEAŞ için askeri bir yenilgi” sözleriyle nitelendiren Kalın, “Daha önemlisi, bu onun sapkın ideolojisine büyük bir darbedir. Çünkü DEAŞ, Dabık’ın, kıyamet günü savaşının, Hristiyan eskatolojisinde iyilerle kötüler arasındaki son savaşın geçeceği yer olduğuna inanıyor.” değerlendirmesinde bulundu. 

Makalesinde, “Medine’den gelen gerçek inanç sahibi bir grubun, Dabık’ta kötüleri ve kafirleri yenilgiye uğratacağına ve İstanbul’u ele geçireceğine, bu büyük savaşın ardından kıyamet gününün geleceğine” bir rivayeti anımsatan Kalın, DEAŞ’ın bu nedenle İngilizce yayınlanan dergisine “Dabık”, Türkçe edisyonuna da Fatih Sultan Mehmet’in 1453’de Osmanlı İmparatorluğu’na kattığı İstanbul’un eski adı “Konstantiniyye” ismini verdiğini belirtti.

Bu yayınlara üstünkörü bir bakışın hem rahatsız edi̇ci̇ şeyleri̇ ortaya çıkardığını hem de resmi gösterdiğini belirten Kalın makalesinde şu ifadelere yer verdi:

“Dabık dergisi, İslami kavramlarını korkunç şekilde çarpıtıyor ve asker toplama ve kendini övme amacıyla saf propaganda yapıyor. Dergi, terör örgütünün meşruluk için hırslı ve en sonunda aptalca arayışını gösteriyor. İlk kez Temmuz 2014’te yayımlanan ve 15. sayısını çıkaran dergi, tevhit, metot, hicret, cihat ve cemaatten yola çıktığını iddia ediyor. Profesyonel olarak üretilerek halife iddialarını meşru hale getirmek istiyorlar ve Müslümanlara buraya göç etmeleri çağrısı yapıyorlar. Ucuz propaganda taktikleri ve saldırıları kullanıyorlar ve Yahudiler, Hristiyanlar, Şii Müslümanlar ve Müslüman Kardeşler ve en sonunda tüm Müslümanlar onların sapkın ideolojilerini almıyor.”

Kalın makalesinde, bunun her şeyi tersyüz ettiğine ve eninde sonunda da kendi kendini engelleyen bir anlamsızlığa dönüştüğüne dikkati çekti.

– “Batı DEAŞ’ın mühimmatı İslam karşıtlığını alevlendirmeyi durdurmalı”

İlk olarak, İslami inancının köşe taşlarından olan birliğin tekdüzelik anlamına gelmediğini ve diğer Müslümanlar da dahil masum insanların öldürülmesini asla haklı çıkarmadığını vurgulayan Kalın makalesinde şu değerlendirmede bulundu:

“İslam Peygamberi hakkında herhangi bir şey bilen biri DEAŞ’ın sözde ‘metodunun’ Peygamberimizin hayatı ve öğretileriyle hiçbir alakası olmayacağını bilir. DEAŞ, asker toplamadaki iddialarını haklı çıkarmak için İslam peygamberinin Mekke’den Medine’ye tarihi göçünü kullanıyor ancak bu da tamamen yanlış. Peygamberimiz, Mekke’den Medine’ye 622 yılında baskı ve eziyetlerden kurtulmak için göç etti. DEAŞ ise hakimiyeti altındaki insanlara baskı ve eziyet etmek dışında bir şey yapmadı. Peygamberimiz ve ona bağlı olanlar, Medine’de sonraki İslam medeniyetinin temellerini atarken DEAŞ, Müslüman ve Batı ülkelerinde terörizmle iç içe olmaktan başka bir şey yapmadı. Terör örgütü, Kur’an ile sünnet ve İslami gelenek gibi İslam’ın meşru kaynaklarını tamamen ihlal ederek cihat ve cemaat kavramını suistimal etti. ​Şu bi̇r gerçek ki̇ DEAŞ’ın teolojik ve hukuksal iddiaları tamamen reddedildi ve İslam dünyasının önde gelen dini otoriteleri tarafından Eylül 2014’te örgüt elebaşı Ebubekir Bağdadi’ye gönderilen açık mektupta çürütüldü.”

Dini fetva olarak da nitelendirilebilen mektubun DEAŞ’ın ideolojisini ve dini meşruluk iddialarının yanlışlığını madde madde ispatladığına işaret eden Kalın, “Mektup, DEAŞ’ın nasıl dini kavramları çarpıtarak modern çağın şeytani akımlarına benzer yıkıcı bir ideoloji inşa ettiğini ortaya koyuyor. Geçen yıl, Diyanet İşleri Başkanlığı, ‘Dini tahrif ve terör hareketi olarak DEAŞ’ başlıklı 40 sayfalık bir reddiye yayımlamıştı. DEAŞ ideolojisinin meşruluğunu yok etme çabaları, hem İslam dünyasında hem de Batı’da yaşayan Müslüman liderler tarafından sürdürülmeli. Müslümanlar, tahrif ve yıkım amaçlı dünyevi emeller güden bir grup barbarın, dinlerini ve zengin kültürünü gasp etmesine izin vermemeli. Batılı ülkeler DEAŞ’ın ne olduğunu görmeli ve onların mühimmatı olan islamofobi ve İslam karşıtlığını alevlendirmeyi durdurmalıdır.”

– “Bu kazananı olmayan bir savaşa dönüşüyor”

Kalın, makalesine şöyle son verdi: 

“Dabık’ın temizlenmesi elbette önemli bir olay ancak hikayenin sonu değildir. DEAŞ, El Bab, Rakka ve Musul’da şiddetli bir savaş vereceğe benziyor. Her şeye rağmen, onlara karşı savaş düşünsel, siyasi ve askeri güç noktasında devam etmeli. Ancak dünya, 60 ülkeyi aşkın bir koalisyonun bugüne kadar bu terör grubuna karşı koymayı nasıl ve neden başarmadığını kendisine sormalı. İnsan kendi kendine, bu ‘başarısızlığın’ nedeninin, DEAŞ gibi grupların 21. yüzyılda taşeron savaşlarındaki ‘kullanım değeri’ ve Ortadoğu ile İslam dünyasında kargaşa çıkarmak amacını uygulamaya yönelik kullanışlı bir araç olması mı olduğunu sormadan edemiyor. 

Bu soru aynı zamanda, Suriye savaşının iki canavarı olan DEAŞ ve Esed rejiminin birbirini beslediğinin ve hayatta kalmalarına izin verildiği müddetçe de Suriye ve ötesinde yaşanan en kötü insanlık krizini beslemeye devam edeceği gerçeğinin acı bir hatırlatıcısıdır. DEAŞ’ı Suriye, Irak ve diğer bölgelerden temizlemek önemlidir. Ancak bu savaş, başka ihtilaf ve ayrılıkların tohumunu ekmemelidir. Küresel güçler, bölgedeki taraflar ve diğer bağımsız aktörlerden oluşan taraflar DEAŞ’ı küçük stratejik emellerine alet etmeyi durdurmalı. Çünkü bu kazananı olmayan bir savaşa dönüşüyor. İki yanlış bir doğru etmez.”

KAMUPERSONELİ.NET – AA