Gündem

Öztrak, YSK'ın tarafsızlığı hakkında flaş iddialarda bulundu!..

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, seçim gündemini değerlendirdi.. YSK’nın itiraz sürecindeki tutumuna ve tarafsızlık ilkelerine karşı bazı suçlayıcı iddialarda bulunan Faik Öztrak, düzenlediği basın toplantısında şundaları söyledi;

31 Mart seçimleri sadece kampanya sürecinde yaşananlarla değil, aynı zamanda seçimler bittikten sonra itiraz süresinde yaşanan gelişmelerle de Türkiye’de en fazla konuşulan seçimlerden biri olmaya namzet gözüküyor.

YSK, İKTİDARIN TALEBİNE GÖRE ELBİSE BİÇİYOR
Ülkemizde seçim ve itiraz sürecinin güvencesi Yüksek Seçim Kurulu’dur. Milli iradenin sandığa eksiksiz yansıması YSK’nın yani yargıç teminatı altındadır. Ama YSK hâkimleri, iktidar partisinin talepleri doğrultusunda hareket ederse, hukukun ve vicdanlarının doğrultusunda hareket etmeyi unuturlarsa bu ciddi bir sorundur. Kurul’un yasaları, kendi içtihatlarını, teamülleri ve bir önceki seçimde aldığı kararları yok saydığını görüyoruz. Kurul bunları yok sayıp Adalet ve Kalkınma Partisi’nin taleplerine göre elbise biçmeye çalışmaktadır. Bunu üzüntüyle müşahede ediyoruz. Bu ülkede hukuk güvenliğinin kalmadığını gösteriyor.

KURULA UYARI: DEMOKRASİNİN HUKUK DEVLETİNİN KATLİNİN ÖNÜNÜ AÇIYORSUNUZ
Oysa hukuk güvenliği, sandık güvenliğinin teminatıdır. Bu nedenle hâkimler de kurullar da iktidar önünde eğilip bükülmemelidir. Kurul’u uyarıyorum: Yaptıklarınızla ülkede milli irade hırsızlığının önünü açan bir Kurul haline geliyorsunuz. Demokrasinin, hukuk devletinin katlinin önünü açıyorsunuz. YSK’ya itiraz elbette haktır. Bizler de tüm vatandaşlarımızın oylarının doğru sayılması ve millet iradesinin eksiksiz tecellisi konusunda son derece hassasız. Ama hukuka, teamüllere bugüne kadar alınan kararlara aykırı hukuki dayanağı olmayan itirazlar ve bunların kabulü seçimi de seçim sonrasındaki itiraz sürecini de şirazesinden çıkarır.

BU İDDİA AKILLA VE MANTIKLA BAĞDAŞMAZ
Biz sayımdan değil, sayımın kötü niyetle ve hukuksuz bir biçimde talep edilmesinden ve YSK’nın bu hukuksuzluğa yol vermesinden rahatsızız. Oyların nasıl sayıldığı bellidir. Yedi kişilik sandık heyeti, içinde iki devlet memuru, iki de Cumhur İttifakı gözlemcisiyle bu oyları saymışlardır. Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Erdoğan, sadece İstanbul’da sandıklarda 280 bin kişiden fazla insanı görevlendirdiklerini söylemiştir. Bu kadar adamın gözü önünde, dört üyesinin de iktidara yakın olduğu bir sandık kurulunda “iktidar aleyhine bir usulsüzlük var” dediğinizde buna herkes güler. Olmaz. Bu akılla ve mantıkla bağdaşmaz. Varsa bile bu dört kişi buna şerh koyar.

MİLLETİN OYLARIYLA UĞRAŞACAĞINA, BUNDAN SORUMLU OLANLARIN GÖREVLERİNE SON VER
Ama öyle gözüküyor ki sandık başında, özellikle bu geçersiz oylarla düşülen bir şerh yoktur. Bu kadar insanın gözünün önünde bu nasıl olmuştur? Ya bu insanlar görev başına gitmemiştir ya da sandık başında uyumuşlardır. Benim Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanına tavsiyem milletin oylarıyla uğraşacağına, bundan sorumlu olanların hepsinin görevlerine son vermesidir.

BU KÖR İTİRAZDIR, HUKUKİ DEĞİLDİR
Sandık başında gözlemcilerin itiraz etmemelerine, şerh düşmemelerine rağmen, iktidar seçimi kaybettiği yerlerde geçersiz oyların tekrar sayılmasını istemiştir. Bu delilsiz, kör itirazdır. Hukuki değildir. Bunu ben değil, YSK’nın 2014 yılında Mansur Yavaş’la ilgili aldığı karar açıkça söylüyor. Bugüne kadar da seçimlerde bu karar uygulandı. Şimdi ne oldu da bu karardan vazgeçiliyor? Neden bu içtihat değiştiriliyor. Sadece 2014’teki karar değiştirilmiyor, duruma göre de karar veriliyor. Balıkesir’de Millet İttifakı’nın talebi reddedilirken, Ankara ve İstanbul’da Cumhur İttifakı’nın aynı mahiyetteki talepleri kabul ediliyor.

YARATACAĞINIZ KARGAŞANIN ALTINDAN KALKAMAZSINIZ
Ben, YSK hakimlerini uyarıyorum. Yaratacağınız kargaşanın altından siz de kalkamazsınız. İktidarın itirazları da YSK’nın kararları da iyiniyetli değildir. Türk demokrasi ve hukuk tarihine kara bir leke olarak şimdiden geçmişlerdir. Oy çuvallarının mühürleri sökülmüştür, oyların namusu müdahaleye açık hale gelmiştir. Durum buyken sayım süreci başladıktan sonra Adalet Bakanlığı’nın talimatıyla savcıların seçim kurullarında görev yapan, veri giren, oy çuvallarını teslim alan ve oyları sayan sandık kurulu yetkilileri hakkında araştırma başlatması, bununla ilgili bilgi toplamak üzere polisleri kurullara polis göndermesi, mülkiye müfettişlerinin seçim kurullarına gidip evrak talep etmeleri kabul edilemez bir durumdur.

O BAKANLARIN ELLERİNİN OY ÇUVALLARININ İÇİNDE NE İŞİ VAR?
Seçimlerin güvenliği için, 24 Haziran’da tek kişi parti devletine geçmeden önce, partili Adalet Bakanı, İçişleri ve Ulaştırma Bakanları istifa ederdi, yerine bağımsız bakanlar gelirdi. Şimdi böyle bir süreç yaşanmıyor. Buradan soruyorum, partili görünmeyip partili olan, atanmış ama partili olan İçişleri ve Adalet Bakanlarının elleri oy çuvalları içinde ne aramaktadır? Bu nasıl bir seçim sürecidir? Yine soruyorum, Dolmabahçe’de Cumhurbaşkanının başkanlığında yapılan ve AK Parti İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayının da katıldığı toplantıya hangi bakanlar katılmıştır? Bu bakanlara orada hangi talimatlar verilmiştir?

SENARYO SEÇİM AKŞAMINDAN İTİBAREN YÜRÜRLÜĞE KONDU
Anlaşılan seçim kaybedilince bu durum için planlanmış bir senaryo, seçim akşamından itibaren yürürlüğe konmuştur. Önce Anadolu Ajansı sandık sonuçlarını karartmış, ardından AK Parti Büyükşehir Belediye Başkan adayı Sayın Binali Yıldırım, kaybettiği seçimi “kazandığını” ilan etmeye kalkışmıştır. Yetmemiş, İstanbul’a boy boy teşekkür afişleri asılıp algı operasyonu sürdürülmüştür. Seçimin ardından il başkanları ve parti genel başkan yardımcıları “Demokrasi tarihinin en şaibeli seçimi” diyerek sonuçları itibarsızlaştırmaya çalışmışlardır. Sonra bakanlar, daha sonra da YSK devreye sokulmuştur. Amaç, oy çalamayınca milletin iradesini çalmaktır. Türkiye, benzer bir senaryoyu 2015 yılında yaşamıştır. 7 Haziran’da sandıktan çıkamayan iktidar, çeşitli kumpaslarla Kasım ayında seçimi tekrarlatmıştır.

HUKUK SÜRECİ DEDİKLERİ, HUKUKSUZLUÜUN DANİSKASI HALİNE DÖNÜŞÜYOR
Seçimden önce “En güvenilir sistem bizde” diyenlerin, sandıklardan Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu çıkınca “Seçimlerde hile ve şaibe var”, “Bize operasyon çekiliyor” demeleri hem manidardır hem de trajikomiktir. Seçim sandığından bir darbe çıkarmaya çalışan bu kepazeliğe milletimiz itibar etmeyecektir. Seçimden önce önlerine her gelene terörist damgası vuranların, şimdi de seçim sandıklarında görevlilere baskı yapmak amacıyla, onlar hakkında terör soruşturması yapması, onlara terörist yaftası yapıştırması kabul edilemez. Bu bir demokrasi ayıbıdır. Nasıl baskı yaparsınız? Bu tehdittir, seçim güvenliğinin ayaklar altına alınmasıdır. Hukuk süreci dedikleri, hukuksuzluğun daniskası haline dönüşmektedir. Milletimizin oylarına, iradesine masa başında müdahalenin önü açılmaya çalışılmaktadır. Bu, milletimizin bülbül attığı sandıktan karga çıkarma gayretidir.

OY NAMUSTUR DOKUNDURMAYACAĞIZ, KAZANDIĞIMIZ SEÇİMİ ÇALDIRMAYACAĞIZ
Bizler, Genel Başkanımızla, seçilmiş belediye başkanlarımızla, parti meclisi üyelerimizle, milletvekillerimizle, örgütlerimizle, gönüllülerimizle milletimizin oylarına sahip çıkmak için canla başla çalışmaya devam edeceğiz. Sandıktan çıkan millet iradesini masa başında birilerinin kumpasla gasp etmesine de, sivil darbe sürecinin sandığa uzanmasına da izin vermeyeceğiz. Oy namustur, dokundurtmayacağız. Kazandığımız seçimi kimseye çaldırtmayacağız.

İSTANBUL SEÇİMİNDE SON DURUM
Milletimiz sandıkta Ankara’da Mansur Yavaş, İstanbul’da da Ekrem İmamoğlu demiştir. Şimdi sizlerle, İstanbul’da saat 12.30 itibariyle güncellenmiş yeniden sayım sonuçlarıyla ilgili bana intikal eden bilgileri paylaşıyorum. Elimizdeki verilere göre yani örgütlerimizin takip ettiği verilere göre İstanbul’da sayım yapılan 31 bin 186 sandığın 15 bin 209’unda yani kabaca yüzde 49’unda yeniden sayım işlemi bitmiştir. YSK’nın son verilerine göre Sn. Binali Yıldırım’ın aldığı oy 4 milyon 153 bin 582’dir. Sayın Ekrem İmamoğlu’nun aldığı oy ise 4 milyon 171 bin 501’dir. Sayın Ekrem İmamoğlu, 17 bin 919 oy farkıyla öndedir. Kalan sandık sayısı da, mevcut sayım da, ortaya çıkan eğilimler de sistemli bir hata olmadığını ve normal koşullarda bu farkın kapanamayacağını göstermektedir.

MÜDAHALE OLMAZSA SONUÇ DEĞİŞMEZ
Hep söylediğimiz gibi biz oyların yeniden sayılmasından korkmuyoruz. Müdahale olmazsa, sonucun değişmeyeceğinden de eminiz. Ama bu işin, bir hak arama sürecinin, farklı maksatlarla istismar edilmesine ve hukuksuzluğa dönüştürüldüğünü, millet iradesine kurulan bir kumpasın parçası haline getirilmek istendiğini de görüyoruz. Bu nedenle hukuka aykırı yeniden sayım sürecinde çok dikkatli olmak zorundayız. Sayımlar sonuçlanana kadar parti meclisi üyelerimiz, milletvekillerimiz, örgütümüz, gönüllülerimiz oy çuvalları başında gözlerini kırpmadan nöbete devam edeceklerdir. Biz milli irade nöbeti tutan bütün fedakar ve cefakar arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz.

BU MIZIKÇILIĞIN DANİSKASIDIR
Kimsenin oyunda gözümüz yoktur. Herkesin hakkına, hukukuna sonuna kadar saygılıyız, ama kendi hakkımızı da yedirmeyiz, hukukumuzu da çiğnetmeyiz. Tekrarlıyorum, yeniden sayım taleplerinin somut delillere dayanılarak yapılması lazımdı. Yapılmadı. Sayım süreci hukuksuz olsa da yine de sonucu bekleyeceğiz. Ama önce “Geçersiz oyları say” diyeceksiniz. Çıkanı beğenmeyince “Hepsini say” diyeceksiniz. O da olmayınca “Yeniden seçim” şarkıları söylemeye başlayacaksınız… Bu olmaz. Bu mızıkçılığın daniskasıdır.

ŞAPKADAN YENİ TAVŞANLAR ÇIKARMA PEŞİNDELER
Tablo gayet açıktır. Bugün İstanbul’un seçilmiş başkanı olan Sayın İmamoğlu da, Ankara’nın seçilmiş başkanı olan Sayın Yavaş’da yapılan yeniden sayım sonunda da başkan kalacaklardır. Ama şimdi sayım sürecinden sonuç çıkmayacağını anlayan AK Parti yetkililerinin seçimlerin yenilenmesinden söz etmeye başladığını dikkatle izlemeliyiz. Öyle görünüyor ki seçimlerde yenilgiyi kabullenemeyen iktidar mızıkçılık yapmakta şapkadan yeni tavşanlar çıkarmanın peşinde koşmaktadır. Ama şunu da açıkça söyleyelim, yenilgiyi bir gün herkes tadacaktır. Bundan kaçış yoktur.

EGEMENLİK YSK’DA DEĞİL, KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETTEDİR
Fakat Cumhurbaşkanlığı gömleğini giyen Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı’nın bunun farkında olmadığını görüyoruz. Kaybettiği seçimlerin ardından algı operasyonu korosunun başına dün itibariyle geçen Erdoğan, milletin iradesini görmezden geliyor. “Mahkeme süreci başlamıştır, nihai karar oradan çıkacaktır” diyerek egemenlik sanki YSK’daymış izlenimi vermeye çalışmaktadır. Egemenlik YSK’da değil, kayıtsız şartsız millettedir. İktidarın telkinleriyle, baskısıyla verilen mahkeme kararları sandıklardan çıkan ve ıslak imzalı tutanaklara bağlanan oyların üzerinde değildir. Milli irade keyfi olarak mahkemeye götürülemez. Oy namustur dokundurtmayız, kazandığımız seçimi de çaldırtmayız.
Dün yine Sarayın kibirli kişisi, “Belediye Meclis’lerinde biz hakimiz, sizi çalıştırmayız” diyerek milletin iradesini hiçe saymıştır. Oysa belediye meclislerini de başkanlarını da seçen millettir. Ben Belediye Meclisleri üzerinden Belediye Başkanlarını çalışamaz hale getiririm demek, bu şekilde tehditler savurmak, milletin iradesini görmezden gelmektir. Erdoğan bir karar vermelidir. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı mı olacaktır yoksa partisinin genel başkanı mı olacaktır?

SEÇİM TARTIŞMASI SÜRERKEN AÇIKLANACAK EKONOMİ PROGRAMINI KİM DİNLEYECEK?
Son olarak seçim sonuçlarını da toparlamak istiyorum. 2014 seçimlerinde Adalet Kalkınma Partisi ve MHP’nin kazandığı büyükşehir belediyelerinde yaşayan nüfusun, toplam nüfusa oranı yüzde 62 idi. 2019’da bu oran yüzde 28’e düşmüştür. Diğer taraftan CHP’li büyükşehir belediyelerimizin hizmet verdiği vatandaşlarımızın tüm nüfusa oranı 2014’te yüzde 12 iken 2019’da bu seçimlerden sonra yüzde 45’e çıkmıştır. Seçim bitmiştir, Türkiye bir an önce mutfaktaki yangına ve boş tencereye odaklanmalıdır. Ama bu hukuksuz itiraz süreciyle ciddi bir enerji ve zaman kaybediyoruz. TBMM 9 Nisan’da açılacaktı, şimdi Meclis’in açılışı 16 Nisan’a ertelendi. Bugün itibariyle bir hafta yitirdik. Yine 8 Nisan’da bir ekonomi programı açıklanacağı hazine ve Maliye Bakanı olan Sarayın damadı tarafından ilan edilmişti. Hala seçimler üzerindeki tartışmalar sürerken böyle bir programı kim dinleyecektir? Kim kulak verecektir? Böyle bir program hangi kaygıları gidermeye yarayacaktır?