Gündem

Trump'un tehtitlerine karşı, İncirlik ve Kürecik üslerinin kapatılması tehtidi neden yapılmıyor?

Trump’un hadsiz bir şekilde, PKK/PYD terör gurupları üzerinden Türkiye’yi tehtit etmesi hem iktidar hemde muhalefet kanadından büyük tepkilere yol açarken, Fox ana haber sunucusu Fatih Portakal’dan çok tartışılacak bir yorum geldi. Portakal, Trump’un tehtitlerine karşı, ABD’nin Türkiye’de bulunan İncirlik ve Kürecik üslerinin kapatılması tehtidi neden yapılmıyor? diye yetkililere soru yöneltti. Öte yandan Faik Öztrak, Trump’un hadsiz bir şekilde Türkiye’yi tehtit etme cesaretini, AKP hükümetinin verdiği ekonomi tavizlerine bağladı. 

Faik Öztrak’ın konu ile ilgili yaptığı konuşmasından satır başları şöyle;

Trump'un tehtitlerine karşı, İncirlik ve Kürecik üslerinin kapatılması tehtidi neden yapılmıyor?

Öztrak’ın konu ile ilgili yaptığı konuşma satır başları şöyle;

BU TEHDİTLER BİZE SÖKMEZ

ABD Başkanı Trump dün akşam sosyal medya aracılığıyla “Türkiye Kürtleri vurursa onları ekonomik olarak mahvederiz” demiş. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiçbir devlet ülkemizi bu kadar açıktan tehdit etme cüretini göstermemişti. Ülkemizin toplumsal huzurunu ve ekonomisini doğrudan hedef alan bu ifadeyi kabul etmiyoruz. CHP olarak görüşümüz, egemen güçlerin Suriye’yi bir an önce terk etmesidir. Bu sorunun Suriye’nin toprak bütünlüğü gözetilerek çözülmesidir. Başta Türkiye, Irak, Suriye ve İran’ın oluşturacağı Ortadoğu Bölgesel İşbirliği Teşkilatı zemininde bu bölgeye barışın getirilmesidir. Bu tehditler bize sökmez.
 

TÜRKİYE’Yİ TEHDİDE AÇIK HALE GETİREN EKONOMİYİ SICAK PARAYLA ŞİŞİRME POLİTİKALARI

Ancak Türkiye’yi böyle bir tehdide açık hale de kim getirmiştir? Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Tayyip Erdoğan ve onun sıcak parayla ekonomiyi şişirme politikaları bugün geldiğimiz noktanın başlıca müsebbibidir. Bu tehdit, bu iktidarın elinde ekonomimizin Türkiye’nin zayıf karnı haline getirildiğini göstermektedir. Daha dün Sarayın kibirli adamı çıkmış “Yabancılar kulağıma eğilip şimdiki Türkiye farklı diyorlar” diyordu. Gördük ülkemizin nasıl farklı olduğunu… Borç veren artık emir de vermeye cüret ediyor. Emir alan da gereğini yapıyor.
 

RAHİBİ VERDİLER, YOL OLDU

Dünyaya meydan okur görünüp, “bırakmam” dediği rahibi 24 saatte Trump’ın emriyle oval ofise gönderdi. Şimdi bu yol oldu tabi; adam bu defada ekonomik olarak seni yıkarım diye tehdide yelteniyor. Üretmeyeceksin, iğneden ipliğe kadar her şeyi ithal edeceksin, ekonomiyi dolara teslim edeceksin, ülkeyi dış borca batıracaksın, aldığın borcu betona yatıracaksın, sonra da borcu çeviremeyince elin oğlu sana emir verme cüretini gösterecek. Atını sağlam kazığa bağlarsan kimse çalamaz. Ama bunlar elin atına binip çalım satmaktan başka bir şey yapmadılar ki! Şimdi elin oğlu atını istiyor. Birleşmiş Milletler koridorlarında Trump ile Erdoğan’ın her karşılaşmasını bir zafermiş gibi satan Saray medyası, bu son tavır karşısında ne yapacak çok merak ediyorum. Dışişleri Bakanı, “Trump’ın üzerinde baskı var, bu sözleri iç politikaya yönelik” demiş. Bir de Trump’ın güvenli bölge fikrine sahip çıkmış. El atına binip çalım satarsan, elin oğlu senden atı istediğinde böyle alttan almak zorunda kalırsın. 
 

SANAYİ ÜRETİMİNDEKİ DARALMA, EKONOMİDE DARALMANIN DA ŞİDDETLİ OLACAĞINI GÖSTERİYOR

Bugün geçtiğimiz yılın Kasım ayına ait sanayi üretimi rakamları geldi. Kasım’da, bir önceki yılın aynı ayına göre, sanayideki daralma yüzde 6,5. Bu, Kasım ayları itibariyle, 2008 yılından bu yana, üretimde görülen en sert daralma. Aramalı ve sermaye malı üretimindeki daralma ise ilerleyen dönemlerde bu işin daha da ciddi bir görünüm alacağını gösteriyor. Ekim-Kasım döneminde sanayi üretimindeki daralma ise bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 5,3. Yani sanayi yüzde 5,3 bu iki ayda ortalama olarak küçülmüş. Geçen yılın son çeyreğinde ekonomide daralmanın çok daha şiddetli olacağı ayan beyan görülmeye başladı.
 

DAMAT BAKAN’IN SÖZLERİNİN NERESİNİ DÜZELTELİM

Milletimiz bu daralmayı iliklerine kadar hissediyor ama ekonominin direksiyonundaki Sarayın Damadı durumun hala farkında değil. “Resesyon algısı oluşturulmaya, dezenformasyon yapılmaya uğraşılıyor” diye bankacılara bizleri şikayet ediyor. Yetmiyor kendi güvenilirlik açığını kapatmak için, devletin AA’nın Dünya Bankası ekonomistlerine atfen yaptığı bir haberden medet umuyor resesyon olmadığını anlatmak için. “Resesyon bekleyenler üzülmeye devam edecekler. Bakan deyince değil de Dünya Bankası Baş Ekonomisti deyince gibi…” bir takım laflar ediyor.
Ben bu lafların neresini düzelteyim. Her şeyden önce Dünya Bankasının baş ekonomisti Penny Goldberg. Peki Anadolu Ajansı kiminle görüşmüş? Kalkınma Beklentileri Grup Yöneticisi Franziska Ohnsorge’yle. Peki bu yönetici ne demiş? Yaptıkları bir araştırmaya göre ülkelerin para birimlerinde yüzde 30 ve üzerinde değer kaybının mutlaka bir resesyona neden olmayabileceğini söylemiş. Türkiye’de olanın da diğer ülkelerden farklı olmayacağını ifade etmiş. Yani resesyon olabilir de olmayabilir de demiş. Olması şart değil diyor.
Ama bakıyoruz Anadolu Ajansı bunu “Dünya Bankasının tepe ekonomisti, Türkiye’de resesyon beklemiyor” başlığıyla kamuoyuna servis ediyor. Damat da Anadolu Ajansına yaptırdığı anlaşılan bu fabrikasyon haberi kullanarak, ekonomide durgunluk yok algısı yaratmaya uğraşıyor.

ÖNCÜ GÖSTERGELER 2018‘İN SON ÇEYREĞİNDE DARALMA DİYOR

Oysa sanayi üretimi, İmalat Sanayi Satın Alma Yöneticileri Endeksi ve banka kredileri gibi öncü göstergelerin tamamı 2018’in son üç ayında Türkiye ekonomisindeki daralmayı açıkça gösteriyor değerli basın mensupları. İktisatçılar ekonomide iki çeyrek üst üste yaşanan daralmaya “resesyon” diyorlar. Bir başka resesyon tanımı var mesela ABD’de kullanılıyor. Uzun dönemli ortalama büyümenin altında kalan her büyüme rakamı resesyonu ifade ediyor diyorlar. Ülkemizin ekonomik durgunluğa girmesi bizleri asla memnun etmez bunu açıkça ifade edeyim. Biz vatandaşlarımızın sıkıntıları daha fazla ağırlaşmasın diye uğraşıyoruz. Yeri gelince yol gösteriyoruz. Bu arada şunun da altını çizmek isterim. Geçen yılın Ağustos ayında 13 maddelik bir reçeteyi iktidara önerdik. Hiçbir maddesi uygulanmadı. Ekonomik kriz de tüm hızıyla daha da derinleşmeye devam ediyor.
 

DÜNYA BANKASI’NIN RAPORUNU OKUSUNLAR

Saray ise milletin dertlerini karartacak algı operasyonları, aspirin tedavisi ve pansumanla işi 31 Mart’a kadar götürebiliriz zannediyor. Ben Damada da kayınpederine de, Anadolu Ajansı’nın haberini değil, işlerini ciddiye alarak Dünya Bankası’nın yayımladığı “Küresel Ekonomik Beklentiler Raporunu” ve onun Türkiye bölümünü okumalarını öneriyorum. Raporun başlığı “Kararan Gökyüzü”. Bu bile işini ciddiyetle yapan ekonomi yönetimlerini uyarıcı bir ifade. 2019 için Dünya Bankasının Türkiye için büyüme öngörüsü yüzde 1,6. Aynı raporda “Şirketlerin ve ailelerin borçluluğunu azaltmazsanız ekonomi çakılabilir” deniyor. Yani bu iktidarın yaptığı gibi borcu azaltmak yerine, burada bir uyum sağlanmasının önünü açmak yerine borcu borçla çevirip her şey sanki eskisi gibi olacakmış gibi işleri götürdüğünüz zaman bu ekonomi çakılır diyor. İşlerin çok daha ciddi hale, daralmanın da çok daha derinleşebileceğinin altını çiziyor.
 

DAMAT MİLLETİN SIKINTILARINI KÜÇÜMSÜYOR

Ben değerli halkıma seslenmek istiyorum, Saray ne bu uyarıların ne de milletin çektiği sıkıntıların farkında değil. Damat çıkıp “Herkes futboldan ve ekonomiden anlıyor. 81 milyon teknik direktör ve ekonomist” diyerek alaycı bir üslupla milletimizin engin ferasetini ve onun içine düştüğü sıkıntıları küçümsüyor. Tabi hayatında milletin sıradan bir evladı gibi sıkıntı çekmemiş ki, onun her işi düz gitmiş.
O; hayat pahalılığının ne olduğunu bilmez ama pazar filesini dolduramayan milletimiz pahalılığın ne olduğunu çok iyi biliyor. O; kasanın önünde parası çıkışmadığı için torununa aldığı gofreti bırakmanın sıkıntısını bilmez ama emeklilerimiz bunu çok iyi biliyor. O ve saraya danışman yapılan yandaş çocukları işsizliğin ne olduğunu bilemez ama ana-babalar bin bir emekle okutup büyüttükleri evlatlarının işsiz kalmasının acısını gayet iyi bilirler. O; evlatlarına pantolon alamadığı için intihar eden babanın halinden anlamaz ama analar, babalar o acının, evladının istediğini yapamamanın acısının ne olduğunu yüreklerinde hissederler. O; tarlasına ekim gübresi atamayan, ürünü para etmediği için borcunu ödeyemeyen, Ziraat Bankası’nın traktörünü, bağını, bahçesini, hayvanını haczettiği çiftçimizin acısı nedir bilemez ama Çukurova, Konya, Trakya, Ege köylerinde yaşayan insanlarımız bu sıkıntıyı gayet iyi bilirler. O; elektrik, doğalgaz faturasını ödeyememenin sıkıntısını bilmez ama faturalara her ay takla attırmaya çalışan memur ve işçi faturaları ödeyememenin ne olduğunu gayet iyi bilir. O, kur ve faiz arasına sıkışıp iflas noktasına gelen esnafın, KOBİ sahibinin çektiği dertleri bilemez ama siftah bile yapamadan dükkânı kapatan esnaflarımız ürettiğini satamayan KOBİ’lerimizin sahipleri bu dertleri çok çok iyi bilirler.
 

EKONOMİK KRİZ BÜTÜN AĞIRLIĞIYLA MİLLETİN ÜZERİNE ÇÖKTÜ

Benim ilim Tekirdağ. Son dönemde sürekli tuğla fabrikalarının, gıda üretimi yapan fabrikaların, tekstil fabrikalarının kapandığına, iflas ettiğine dair bilgileri alıyorum. Bunlar 200 kişi, 300 kişi çalıştıran fabrikalar ve benim bölgem aslında bu krizden ihracata dönük fabrikalar olması nedeniyle en az etkilenmesi gereken bölgelerden bir tanesi. Dolayısıyla ekonomik kriz bütün ağırlığıyla milletimizin üzerine yükleniyor. Ama damat ve saray yönetimi bu konudan bihabermiş gibi her şey çok iyi gidiyor diye ortalıkta dolaşıyorlar.
 

MİLLETİN GERÇEK GÜNDEMİ EKONOMİ

İşte bu nedenle de milletin içi kan ağlarken, o gülüyorlar milletle alay etmeye kalkıyorlar. Biz milletin gerçek gündemine yani aşına, işine borcuna harcına, evine barkına sahip çıktıkça, Saraydaki kibirli adam rahatsız olur. Biz enflasyonu azdırdınız dedikçe cebinden kartları çekiyor oraya yazdığı enflasyon rakamlarını meydanlarda okuyup duruyor. Bizleri milleti aldatmakla suçluyor. Aldatmak çok şükür bizim defterimizde de, lügatimizde de yok. Benim söylediklerim sarayın çarpıtamayacağı kadar açıktır. Hepsi de resmi rakamlardır.
 

BİZ DE ENFLASYONUN AZMASINDAN MEMNUN DEĞİLİZ AMA GÖRMEZDEN GELEMEYİZ

Yapılan tüm makyajlara ve tüm müdahalelere rağmen, son 16 yıldaki yani devri iktidarındaki en yüksek tüketici enflasyonu geçtiğimiz yıl gerçekleşti mi, gerçeklemedi mi? Ben bunu soruyorum gerçekleşti. Peki bu yüzde 20’lik enflasyonla Türkiye’yi, dünyanın en yüksek enflasyonuna sahip 10 ekonomisi arasına soktular mı, sokmadılar mı? Soktular. Yetmez, benim de Hazinenin başında olduğum dönemde, bin bir emekle yüzde 30,8’e indirdiğimiz üretici enflasyonunu 16 yılın sonunda devri iktidarlarında yüzde 33,6’ya çıkardılar mı, çıkarmadılar mı? Çıkardılar. İşte bunları itiraf etmeyi içlerine sindiremiyor. Başta da sarayın kibirli adamı.
Ben bunları anlatıyorum kibir hastalığına tutulan AKP Genel Başkanı eski defterleri karıştırıyor, eski çamların bardak olduğunu bir türlü kabul edemiyor. Ta cumhuriyet dönemine kadar gidiyor. Biz enflasyonun azmasından, mutfakların yangın yerine dönmesinden hiçbir şekilde memnun değiliz bunu açıkça söyleyeyim. Ama biz bunları görmezden gelip Sarayı uyarmazsak da bunun vebalinin çok ağır olacağını da biliyoruz.
 

MİLLETİMİZ CEVABINI SANDIĞA SAKLASIN

Şimdi ben milletime soruyorum: pazar, çarşı, tezgâh yangın yerine dönmüşken, bunları küçümseyip, görmezden gelen; ancak yandaşlarının, derdiyle dertlenip milletimizin derdini unutan; saraylarında keyif çatan, senin benim bilmediğim binlerce liralık ithal yiyecek ve içeceklerle beslenen, bu kibir abidelerinin böbürlenmelerinden, milletin gerçek gündemini yok saymalarından memnun musunuz, değil misiniz? Cevabı duyar gibiyim. Ama bu cevabınızı lütfen 31 Mart’ta önünüze gelecek olan sandığa saklayın.