PKK'nın yayınladığı bildiri ile HDP MKYK'nin ve İHD'nin yayınladığı bildiri aynı!
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu TBMM'nde 13 şehidimiz ile ilgili detaylı açıklamalarda bulundu.Yaptığı açıklamalarda PKK-HDP ilişkilerine değinen Soylu, ''PKK'nın yayınladığı bildiri, HDP MKYK'nin yayınladığı bildiri ve İHD'nin yayınladığı bildiri birbiriy
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu TBMM’nde 13 şehidimiz ile ilgili detaylı açıklamalarda bulundu. Yaptığı açıklamalarda PKK-HDP ilişkilerine değinen Soylu, ‘’PKK'nın yayınladığı bildiri, HDP MKYK'nin yayınladığı bildiri ve İHD'nin yayınladığı bildiri birbiriyle örtüşük bir bildiridir’’ dedi. Süleyman Soylu operasyonlar ile ilgili şu çarpıcı detayları açıkladı;
Öncelikle Gara'da şehit olan, kaçırıldığı günden itibaren 5 yıldır, 6 yıldır her birimizin aileleriyle tek aile olduğumuz, dertleriyle dertlendiğimiz bu evlatlarımızın şehadetine Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyorum.
Bu operasyonda şehit olan 2 yüzbaşı, bir astsubay ve yaralanan kahramanlarımıza hem başsağlığı hem rahmet hem de geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Bütün milletimizin başı sağ olsun ve geçmiş olsun.
Dün, arkadaşlarım gibi ben de bir cenazedeydim Mersin Bozyazı'da. Ünzile teyzeyi dün tanımadım, İç İşleri Bakanlığımın ilk gününden itibaren evladı nasılsa biz öyleyiz. Dün, Balıkesir'de evladını toprağa veren Sülbiye anneyi dün tanımadım. Eskişehir'deki Ayşe Güler ablamızı dün tanımadım. Gardırop siyasetçisi değiliz biz, gönlümüzle üzerimize düşen meselenin nasıl yapılabileceğini bilerek bu meseleleri milletimize layık bir şekilde gerçekleştirmek için, bize verilen sorumluluğu bu dünyada da öteki dünyada da yerine getirebilmek için çaba sarf eden arkadaşlarınızız.
Ünzile teyze yana eğildiğimde bana bir cümle söyledi, ilkin anlamadım. Bir daha eğildim. Evladıyla ilgili bir şey söylemedi, acısıyla ilgili bir şey söylemedi, yüreğiyle ilgili bir şey söylemedi. 3 defa "Dik durun! Dik durun! Dik durun!" dedi. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
Sadece o mu? Dün gece 12 kişiyi, 12 aileyi aradım arkadaşlarımla beraber; Bakan Yardımcılarımız, Jandarma Genel Komutanımız, Emniyet Genel Müdürümüz.
Müslüm Altıntaş'ın babası Şevket Altıntaş'ın söylediği cümle -ifade etmem gerekir ki- belki de hayatım boyunca benim peşimden gelecek cümledir. "Başımız sağ olsun." demeye gerek kalmadan "Gam yok, keder yok Bakan Bey." dedi, sözümün tamamını kesti. Birçok şehit cenazesine katılıyorum ama bu kadar uzun ve yorucu bir süreçten sonra ailelerin bu metaneti ve ortaya koydukları bu sabır, bu milletin ruhunun kendilerinin tamamen vücudunda bezenmiş hâli -ifade etmek istiyorum ki- bize dün akşam ve dün bir ders daha verdi.
Bu çocuklarımızın hiçbirisi pikniğe giderken kaçırılmadı, bu çocuklarımızın hiçbirisi terörle mücadele içerisindeyken, bir operasyondayken de kaçırılmadı. Burada açık bir şekilde söylemek istiyorum: Bu olayın duyulduğu ilk andan itibaren Avrupa'dan ve Amerika'dan, FETÖ ve PKK inşasıyla gerçekleşen sosyal medyadan, diğer birtakım cereyanlar içerisinden söylenenler elbette ki bir amaca matuf bir şekilde söylenmektedirler, hem acımız var hem bıçağı içimize sokup biraz daha kanırtmak için söylenmektedirler. Bu çocuklar ailesinin ve eşinin yanından kaçırıldılar, çocuğunun yanından kaçırıldılar. Malatya'ya annesine babasına, orada kendine hazırlanmış baklavayı yemek için gitmek üzereyken, kimisi de bayramdan dönerken, anasının babasının kokusunu yeni duymuşken kaçırıldı. Kimisi de, 2016 yılında en son kaçırılanlar da "Acaba üniversite imtihanını kazanabilir miyiz?" diye açık öğretim imtihanına giderken yoldan kaçırıldılar ve alıkonuldular.
Olayı olduğu gibi anlatacağım size çünkü yaklaşık dört buçuk yıldır, beş yıldır bu olayı Hükûmetimizin bütün birimleriyle, Sayın Cumhurbaşkanımız da dâhil olmak üzere hep beraber yaşıyoruz. Bakan Yardımcımız, genel müdürlerimiz, biz bu ailelere sadece bir vatandaş muamelesi yapmadık, Allah şahittir, evlat muamelesi yaptık, evlat olduk; her üç ayda bir bunlarla görüştük ama kimlerin nasıl görüştüğünü, bu ailelerimizi nasıl istismar etmeye çalıştıklarını, nasıl PKK'ya yönelik yeni bir alan açmak için çaba sarf ettiklerini de burada, bu kürsüde söyleyeceğim. Hepimizin derdi; sadece benim derdim değil, bu Meclisteki herkesin derdi, milletimizin derdi. Biz terörle mücadele yapıyoruz. Biraz önce Sayın Bakanımız anlattı, derdimiz ne bizim Gara'da, niçin Avaşin-Basyan, niçin Hakurk, niçin Sinat-Haftanin; niçin buralara giriyoruz, kendi topraklarımızın ötesinde niçin varız? 2019 yılında terör örgütünün yaptığı tacizlerin yüzde 70'i o bölgelerden bize geldi. Allah razı olsun Türk Silahlı Kuvvetlerimizden, minnettarız; ölümü korkutarak o bölgelere gittiler. Biz de içeride terörle mücadele ediyoruz beraber. Niçin acaba biz "300'ün altına indirdik terörist sayısını." "Türkiye'den artık 53 kişi katıldı, daha fazla katılmıyor; annelerin, babaların evlatları artık dağa gitmiyor, okula gidiyor, öğreniyor." diye böbürleniyoruz, niye hoşumuza gidiyor, niye bu mücadelenin yakasını bir türlü bırakmıyoruz? Sebebi o. Sinat-Haftanin'de varsan, Avaşin-Basyan'da varsan, Gara'da varsan… Gara öyle kolay bir yer değil, burada göremediniz, üç boyutlu fotoğraflarını görseniz dağlar şöyle eğri kumbur, kara harekâtının çok zor yapılması lazım gelen yerlerden bir tanesi. Gerçi bir milletvekili çok yakın bir zamanda gitti, oralarda boy gösterdi; onu da biliyoruz, nasıl boy gösterdiğini de biliyoruz. İsmini sorarsanız söyleriz.
Şunu net bir şekilde söyleyeyim: Buradaki bu operasyonda ilk tezvirat şu oldu: Bu çocuklar, bu evlatlarımız ayın 10'unda şehit oldu; ailelere telefon açtılar, Belçika numaralı bir telefondan dediler ki: "Bombalıyorlar, çıkın deyin ki Türk Silahlı Kuvvetleri burayı bombalamasın." Yani çocuklarımız şehadete kavuştuktan sonra, onları orada öldürdükten sonra, katlettikten sonra aileleri nasıl beş yıl -onu da anlatacağım- istismar etmişlerse yine ölümlerinde de istismar etmeye çalıştılar. Bunlar, bu Meclisin ve milletimizin bilmesi gerekli olan genel gerçeklerdir. Bakan Yardımcılarımız, Emniyet müdürlerimiz, Emniyet Genel Müdürümüz aileleri tek tek aradılar. Onlar, aileler bizi aradılar, arkadaşlarımızı aradılar ve biz ne böyle bir katli biliyoruz ne de başka bir şeyi biliyoruz ve burada şunu ifade etmem gerekir ki dedikleri şu: "FETÖ ve PKK inşası." Emre Uslu denilen müptezelden FETÖ'nün bütün müptezellerine kadar, Türkiye'yi birbirine düşürmek için PKK'nın Avrupa'da beslediği bütün müptezellere kadar, hainlere kadar -Allah'ını severseniz- terör örgütünden merhamet bekleyen, terör örgütünden vicdan bekleyen vicdansızdır. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar) Terör örgütünden -burada bir kez daha söylüyorum- ahlak bekleyen ahmaktır. Terör örgütünden hukuk bekleyen ve terör örgütünden "Acaba bir şey olur mu?" diye ona yaslanan hain oğlu haindir, bu kadar basit. Ben burada söylemeyeceğim.
"Ailelerle hiç temas kurulmadı." deniyor. İşte, Öznur Çalık orada. Sayın Cumhurbaşkanımızı ailelerle görüştürdü, ben de oradaydım. Çağırdı Cumhurbaşkanımız yanına, teminat verdi. Aileler dediler ki: "Bize İnsan Hakları Derneği bunu Türkiye'ye getirebileceğini söylüyorlar ama sizin bir hukuki uygulama yapmanızdan çekiniyorlar." Sayın Cumhurbaşkanım bizatihi bana talimat verdi: "Getirsinler, sınırdan alalım. Herhangi bir şey olmayacak." Bir daha, Mehmet Ersoy Bakan Yardımcım…
"Hiç devlet irtibat kurmamış." Yalanın boyu bu kadar olur mu? Yazıklar olsun! DHKP-C'li ve MLKP'li militanlar için Bakanlığımıza gelenlere söylüyorum. İnsan Hakları Derneği, Adalet Ağaoğlu senden ayrılırken ne dedi? "Kurucusu olduğum dernekten…" dedi ki: "Bu derneği PKK'lılar ele geçirdi, İHD'yi."
Şimdi, dikkat edin; bir, PKK'nın yayınladığı bildiri, HDP MKYK'nin yayınladığı bildiri ve İHD'nin yayınladığı bildiri birbiriyle örtüşük bir bildiridir.
Üçünün de amacı şudur: Devlet de sorumludur, PKK da sorumludur. Öyle mi? Biz terazinin aynı kefesiyiz öyle mi? Neyle? Terör örgütüyle beraber aynı kefesiyiz. Evlatlarımızı aldığınız yetmedi, evlatlarımızı katlettiğiniz yetmedi bir de bizi dünyaya karşı, ülkemizdeki insanlara karşı, hele de aileleri istismar ederek, ailelere karşı sorumlu yapıyorsunuz. Tam 5 kere benim Bakan Yardımcım sadece bir yılda görüştü. Tarihi, saati hepsi bizde var, biz devletiz. Neyin ne zaman görüşüldüğünü, ne edildiğini hepimiz biliyoruz. Aileleri alıp Irak'a götürdüler, Erbil'e götürdüler. Ne oldu? Elleri boş döndüler. Neden? Çünkü terör örgütün ilk katliamı mı? Hayır.
Değerli milletvekillerim, şimdi vereceğim rakam Türkiye Cumhuriyeti'nde ilk kez söylenen rakamdır: 1984'ten bugüne kadar, terör örgütü 6.021 sivil katliam gerçekleştirdi. O, İnsan Hakları Derneği denilen canı çıkasıca dernek bunların 1'i için bir laf söyledi mi? Onun peşine takılıyorsunuz, bir tane söz söyledi mi? Orada, Diyarbakır Anneleri'nde 7 kişi bu ailelerden olanlar vardı, Şevket Amca oradaydı, hepsi oradalardı. Birinin yanına gidip "Sizin derdinizle dertlendik." denildi mi? Devlet burada her şeyi yapmıştır, üzerine düşen her şeyi yerine getirmiştir ve bu konuda da her türlü muhataplığı da ortaya koyabilecek -insani olarak ortaya koyabilecek- hiçbir kapıyı kapatmamıştır, Naci Bostancı Başkanım şahit. Size gelmediler mi? Mehmet Uçum'a gelmediler mi? "Bu ailelerle beraber görüşün." denilmedi mi defalarca? Defalarca bunun için gerekli her türlü imkân ortaya konulmuştur. Hatta Bakan Yardımcıma "Eğer bir bombalama olmazsa teminatı biziz, siz merak etmeyin." denildi. Yani, bunlar alınırken bir bombalamayla karşı karşıya kalınır mı?" diye sorulduğunda "Hayır, bunları getirin yeter ki, her türlü teminatı biziz…" Bütün bunların üzerinde Sayın Cumhurbaşkanım… Daha yirmi gün önce bir bakanımızın masasındaydınız. Derdiniz neydi? En son görüşmelerinde söylediği cümleyi söyleyeceğim -bunu bir dernekten söylüyorum ama herkes üzerine alsın- dediler ki: "İşte şu MLKP'li gözaltına alınmış." "Ya, onu bırakın, şu askerleri getirin, şu polisleri getirin." dedik, işi yumuşatmaya çalışıyoruz. Bitmedi daha, işte Öznur Çalık'ın yüzü burada, bu çocuklar kaçırıldığı zaman siz Pervin Buldan'ı aradınız mı aramadınız mı? Peki Pervin Buldan'a -Grup Başkan Vekili- "Bunlar gelsin, bunları getirelim." denildi, dedi ki: "Bakacağım, onlar mı kaçırmışlar." Cevaben döndü ve dedi ki Pervin Buldan: "Biraz misafir edecekler, sonra bırakacaklar." (AK PARTİ sıralarından "Yuh!" sesleri ve gürültüler) Bunların hepsi tarihî şahitliklerle geçerlidir. Şunu ifade etmek istiyorum: Burada katliamlar var, bu katliamların nasıl olduğu, ne şekilde olduğunu, ne noktada ortaya konulduğunu hepimiz biliyoruz.
İşimizin bitmediğini söylemek istiyorum. Evet, Türk Silahlı Kuvvetleri dışarıya taşarak içeriyi muhafaza, içerideki operasyonlarla da içeriyi muhafaza ettiğimizi biliyoruz ama Allah şahittir, bu PKK ve PYD terör örgütü ailelerimize karşı zafer kazanamayacak, ailelerimiz onları yenecek. Bu PKK terör örgütü ve PYD terör örgütü şehitlerimize karşı zafer kazanamayacak, şehitlerimiz onları yenecek. Ve bu PKK/PYD terör örgütü bilmenizi istiyorum ki annelere karşı zafer kazanamayacak, anneler onları yenecek.
6021 katliamı nasıl gerçekleştirmişlerse bu evlatlarımızı da o mağarada katlettiler ve elbette ki biz bunları getirip ailelerine teslim etmek isterdik ama bunu gerçekleştiremedik. Hüznümüz de yasımız da büyüktür. Benim Meclisten tek bir isteğim, tüm Meclisten tek bir arzum var; bugün sabah gittik, Sayın Genel Başkanlara da durumu izah ettik ve anlattık bütün içtenliğimizle, bütün samimiyetimizle, tarihin yanlış bir şekilde kaydedilmesinin engellenmesini temin etmek için. Burada Türkiye Büyük Millet Meclisine de izahat de bulunuyoruz, meseleyi anlatmaya çalışıyoruz ama şunu bize sorurlarsa haksızlık ederler: Derlerse ki siz, dönüp şu soru sorulursa bu izahattan sonra "Trump'tan bunları isteseydiniz." diye sorarlarsa -Sayın Başkan, siz de oradaydınız- ben de size şunu söylerim: "Siz yanınızdaki gruptan bunları istemek için ne yaptınız da Sayın Cumhurbaşkanımıza; bu memleketin evladı olmayan Trump'tan bunu istiyorsunuz?" Bakınız, samimi olalım Allah rızası için. Bakın, bir gündeyiz ve samimi olalım...
Bakmadan Geçme





