S-400 füzeleri ile ilgili flaş çok vahim iddialar!
Abdul Ahat Andican (İYİ Parti İstanbul Milletvekili) Türkiye'nin Rusya'dan milyarlarca dolar para verip aldığı S-400 hava savunma sistemleri ile ilgili Meclis konuşmasında flaş bilgilere verdi? S-400 füzelerinin alımı, kullanımı ve gelinen süreçlerle ilgi
Abdul Ahat Andican (İYİ Parti İstanbul Milletvekili) Türkiye’nin Rusya’dan milyarlarca dolar para verip aldığı S-400 hava savunma sistemleri ile ilgili Meclis konuşmasında flaş bilgilere verdi? S-400 füzelerinin alımı, kullanımı ve gelinen süreçlerle ilgili birçok vahim iddialarda bulunan Abdul Ahat. S-400 füzelerinin alımında söylenenlerin ne kadar doğru olup olmadığına dair flaş bilgiler verdi;
İYİ Partili Andican şu açıklamalarda bulundu;
iktidarın yanlış ve basiretsiz kararları ve uygulamalarıyla ülkemizin bugün karşı karşıya bırakıldığı önemli bir konuyu gündeme getirmek istiyorum: S-400 meselesi. "S-400, tarihimizin en önemli anlaşmasıdır, millî güvenliğimizin garantisidir, beka meselesidir, egemen bir ülke olarak verdiğimiz karardır; kimse karışamaz, kimseden izin alacak değiliz." Bütün bu sözler Sayın Cumhurbaşkanına aittir. Böylece, sıradan bir hava savunma sistemi olan 2 bataryalık S-400 yüz yıllık Türkiye Cumhuriyeti tarihinin egemenlik ve bağımsızlık sembolü hâline dönüştürülmüştür. S-400 konusunda aykırı düşünenler veya farklı değerlendirme yapanlar ise neredeyse "vatan haini" ilan edilmiştir.
14 Temmuz 2019 tarihli basın toplantısında Sayın Cumhurbaşkanı bir soruya karşı "Türkiye'de millî duruş ve yerli duruş sergileyenler olduğu gibi millîlikten ve yerlilikten uzak olanlar da var. Bunlar âdeta ülke içinde, Gazi'nin geçmişte söylediği gibi ihanet şebekeleri. Bu ihanet şebekeleri bugün olduğu gibi yarın da olacak." diye cevap veriyor yani S-400'ü eleştiriyorsanız hainsiniz. Böylece konu etrafında toksik bir ortam yaratılıyor, iktidar bütün bu dönem boyunca birçok gerçek dışı iddia gündeme getirerek toplumda ciddi bir algı oluşturuyor. İktidarın ilk gerçek dışı iddiası "ABD Patriot vermedi, onun için S-400 aldık." iddiasıdır.
Değerli milletvekilleri, 2013 yılında Savunma Sanayiinin açtığı ihalede Çin, 3,5 milyar dolar fiyatla ve yüzde 28 katkı payıyla ilk sırayı almıştır. İkinci sırada Fransa-İtalya ortak yapımı SAMP-T füzesi 4,4 milyar dolar ve yüzde 10 yerli katkı payıyla; üçüncü sırada ise Amerika'nın Patriot füzesi 4,5 dolar fiyat ve yüzde 8 yerli katkı payıyla yer almıştır ihale sonucu. Rus Antey füzeleri ise hem fiyatı nedeniyle hem yerli katkı payı vermedikleri için ihaleden elenmişlerdir. Çin dışında hiçbir ülke Türkiye'ye teknoloji transferi yapma konusunda söz vermemiştir, yerli katkı payı diye tanımlanan şey de füzelerin araç, taşıt, rampa gibi giderleridir.
Türkiye ilk üç ülkeye, yeniden teklif verin diye bir yıllık bir süre tanır, 31 Ocak 2014 tarihli toplantıda da icra kurulu ihaleyi sonlandırır ve Çin füzelerinin tercih edildiğini söyler. Bu tercih NATO ve Amerika Birleşik Devletleri'nde büyük bir infial yaratır, bunun üzerine Türkiye geri adım atar; dönemin Başbakanı Davutoğlu, Türkiye'nin kendi füze sistemlerini üretmeye karar verdiğini ilan ederek Çin'le anlaşmadan çekilir. Görüldüğü gibi "ABD Patriot satmadı, onun için S-400 aldık." iddiası için boş bir iddiadır. İkinci algı yaratma olayı da "Türkiye'nin S-400'lerden başka seçeneği yoktu. Rusya S-400'ler için ortak üretim garantisi verdi, o nedenle aldık." iddialarıdır. Bu hikâye Rus uçağının düşürülmesiyle, 2015'de başladı değerli milletvekilleri. Hatırlayın, dönemin Başbakanı ve Cumhurbaşkanı "Emri ben verdim, sen verdin." diye bir yarış içerisine girdiler o dönemde. Bu olay üzerine Rusya Türkiye'ye karşı bir ticaret ve turizm ambargosu başlattı. Olaydan sekiz ay sonra, 27 Haziran 2016 günü Cumhurbaşkanı Erdoğan Rusya'dan özür dileyince ilişkiler yeniden başlatıldı fakat aynı yılın kasım ayında yani beş ay kadar sonra Millî Savunma Bakanı Fikri Işık Rusya'dan S-400'ler alınması konusunda görüşmelere başlandığını söyledi. Buradan ortaya çıkan sonuç şudur değerli milletvekilleri: Rusya'dan S-400 alımı, Rus uçağının düşürülmesi sonrasında ortaya çıkan probleme karşı verilmiş bir ödünden başka bir şey değildir. Anlaşma ihalesiz yapıldığı ve şartları da açıklanmadığı için ortak üretim konusu açığa çıkmamıştır ama yandaş medya ve iktidar borazanları S-400 konusunda ciddi bir yerli üretim olayının olacağını, ortak teknoloji olacağı iddiasını popülerleştirmişlerdir ve halkta böyle bir algı oluşturmuşlardır. Fakat füzelerin tesliminden sonra Sayın Cumhurbaşkanının ortak üretim konusunda verdiği bir cevabı hatırlatmak istiyorum: "Sayın Putin'le yaptığım görüşmede de ortak üretim konusunda hassasiyetle durduk. Hatta, biz bu sürecin arkasından S-500 olayında ortak üretim gerçekleştireceğiz." diyor. Buradan çıkan basit sonuç şudur:
Demek ki S-400 olayında bir ortak üretim söz konusun değildir. Ve değerli arkadaşlar, S-400 dışında bir seçenek olmadığı iddiası da koskoca bir yalandır. Nereden anlıyoruz bunu? S-400 alım anlaşmasının yapıldığı 12 Eylül 2017 tarihinden bir ay sonra, alım anlaşması imzalandıktan bir ay sonra Fransa, İtalya ve Türkiye Dışişleri Bakanları bir araya gelmişlerdir 8 Kasım 2017 tarihinde ve NATO sistemleriyle uyumlu bir ortak savunma sistemi üretimi için ortak niyet beyanı imzalamışlardır.
Ardından 5 Ocak 2018 günü Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fransa ziyareti sırasında Fransa, İtalya ortak yapımı SAMP/T füzeleri, bu füzelerin ihalede ikinci sırada olduğunu hatırlatmak istiyorum. SAMP/T füzelerini üreten EUROSAM ile Türk savunma sanayi şirketleri ASELSAN, Roketsan arasında ortak füze üretimi anlaşması konusunda anlaşma imzalıyor; bizzat Sayın Cumhurbaşkanının varlığında yapılıyor bu. Bu antlaşmaya göre Fransa, İtalya'ya ve Türkiye'nin ortak olduğu bu hava sisteminin üretilmesi 2020 yılında başlayacaktır, bu anlaşma hâlen kağıt üzerinde yürürlüktedir arkadaşlar. Burada önemli olan nokta S-400 anlaşması imzaladığı dönemde NATO ile sorun yaratmayacak savunma sistemleri, özellikle de ortak üretim yapabilme imkânının var olduğudur, yani iktidar başka seçenek olmadığı için S-400 aldığı iddiasını içi boş olarak gündeme getirmiştir, algı yaratmak için.
Bir diğer S-400'lerle ilgili iktidar iddiası da Yunanistan'ın S-400'ü aldığı, Rusya'dan aldığı iddiasıdır ve yine Sayın Cumhurbaşkanı "Yunanistan'ın S-400 alması NATO tarafından nasıl karşılandı?" gibi bir soruya diyor ki: "Yıllar önce Yunanistan S-300 aldı Rusya'dan, herhangi bir uygulama yaptınız mı? Yapmadınız. Şimdi de biz aynı ülkeden yani Rusya'dan S-400'le ilgili bir anlaşma yaptık."
Değerli arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanının bu ifadeleri gerçeği yansıtmıyor. S-300 füzelerini 1997'de Rusya'dan satın alan Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti'dir. Daha sonra Türkiye'nin "Eğer bu füzeleri konuşlandırırsanız bunları imha ederim." baskısı üzerine Yunanistan'a bir anlaşmayla devredilmiştir, Yunanistan da onu Girit'te depolara koymuştur, hâlen Girit'te depolarda yatmaktadır.
Şimdi, dolayısıyla, Türkiye'den önce Yunanistan'ın böyle bir uygulama yaptığı gerçek değildir. Ayrıca, Bulgaristan'da ve Slovakya'da S-300 füzelerinin var olduğu söyleniyor; doğrudur, Sovyetler Birliği döneminde imal edilen S-300 füzelerinin Sovyetler Birliği döneminde bu ülkelere verilmesidir. Dolayısıyla, bu ülkeler 2004'te NATO'ya girmişlerdir. Sonuç, hiçbir NATO üyesi, hiçbir NATO üyesi Rusya'dan S-400 almamıştır.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bir başka konu da iktidarın, bu S-400'lerle ilgili Türkiye'ye uygulanan yaptırımları ve bunların sonuçlarını asla değerlendiremediğini gösteren bir açıklamada bulunmak istiyorum. Değerlendiremedi, yanlış okudu. Sayın Erdoğan 14 Temmuz 2019 Pazar günü yani S-400'ler Türkiye'ye teslim edildikten iki gün sonra, teslim edilmeye başlandıktan iki gün sonra Vahdettin Köşkü'nde basın toplantısı yapıyor ve söylediği şeyler basitçe şunlar:
1) "Başkan Trump'ın altındakiler ile yani ABD'deki diğer güç odakları ile Başkan Trump aynı düşüncede değil." diyor.
2) "Başkan Trump'ın CAATSA yaptırımlarından feragat etme ve erteleme yetkisi var." diyor.
3) Trump'ın CAATSA yaptırımları diye imzaladığı bu yasanın Türkiye ile Rusya arasındaki S-400 anlaşmasından, Türkiye'nin S-400'leri almasından sonra olduğunu söylüyor. Yani "Trump anlaşmayı daha sonra imzalamıştır dolayısıyla bizim bu S-400 alımımız Amerikalıların CAATSA yaptırımlarına girmez." diyor. Hepsi gerçek dışı, bu iddiaların hepsi gerçek dışı. Çünkü, bir, CAATSA Yasası Trump tarafından 2 Ağustos 2017'de imzalanmıştır. Türkiye ise Rusya'yla S-400 füze alım anlaşmasını 12 Eylül günü yani CAATSA'nın imzalanmasından, Trump'ın bu yasayı imzalamasından kırk gün sonra anlaşmayı yapmıştır. Dolayısıyla, Sayın Cumhurbaşkanı burada yanıltıcı, gerçek dışı beyanda bulunuyor.
"Başkan Trump'ın yaptırımlardan feragat yetkisi var, bizi haklı görüyor, dolayısıyla yaptırımları imzalamayacak." iddialarına gelince, Sayın Cumhurbaşkanı bu konuda asıl karar veren merciin kongre olduğunun farkında değil. Çünkü bu kanunlar kongrede, kongrenin alt kanatlarında 2/3 çoğunlukla geçtikten sonra Cumhurbaşkanının yani Başkanın imzalamak dışında hiçbir şeyi yok; 1 kere geri gönderebilir, 2'nci kez yaparlar, aynen bizim CAATSA yaptırımlarında olduğu gibi ve geçer. Dolayısıyla yetkili, Başkan değildir, Başkanın feragat etme yetkisi falan yoktur; Sayın Cumhurbaşkanı bunun da farkında değil.
"S-400'lerin F-35'lerle bir alakası yoktur." diyor. Bu iddiaya gelince, ABD kongresindeki bir olaydan söz etmek istiyorum ve bu, geleceği de ilgilendirdiği için çok önemli.
2018 yılının 26 Haziranında -daha S-400'ler Türkiye'ye intikal etmemiş- Amerikan Dışişleri Bakan Yardımcısı Wess Mitchell Amerika Senatosu Dış İlişkiler Komisyonuna bir şey veriyor, diyor ki: "S-400 sevkiyatı başlarsa CAATSA yaptırımlarını uygulayacağız, Türkiye'yi F-35 ortaklığından çıkaracağız, ayrıca Türkiye için üretilen uçakları da teslim etmeyeceğiz." Bunu ne zaman söylüyor? S-400'ler Türkiye'ye teslim edilmeye başlanmadan bir küsur yıl önce. Ondan sonra da Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanlığı Türkiye'nin S-400 almasının nasıl sonuçlar doğurabileceğini kongreye bildiriyor. 4 tane sonuç bildirmiş. Bu ne zaman oluyor? Bu da aynı şekilde bizim S-400'leri almamızdan önce gerçekleşen bir olay.
1) CAATSA yaptırımları uygulanacaktır.
2) Türkiye F-35 programından çıkarılacaktır.
3) Türkiye'ye yönelik silah transferi ve karşılıklı savunma iş birliği sona erebilecektir.
4) Ve daha önemlisi, NATO içerisindeki "interoperability" yani NATO içerisinde Türkiye'nin faaliyetleri, kapasitesi düşürülecektir.
Şimdi, önümüzde bununla karşılaşacağız, şimdiden buradan uyarıyorum.
Peki, ben bu bilgileri nereden aldım Amerikan Senatosundan mı? Hayır arkadaşlar. Bu bilgileri -belki inanmayacaksınız ama- Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığının Stratejik Araştırmalar Merkezince İngilizce yayımlanan SAM Papers dergisinden aldım. Peki, ne zaman yayımlanmış? 16 Nisan 2019'da. 16 Nisan 2019'da, Türkiye'ye S-400'ler nakledilmeye başlamadan üç ay önce. Şimdi, Türkiye S-400'leri aldığı takdirde neyle karşılaşacağını demek ki S-400'lerin nakli başlamadan çok önce biliyordu, Dışişleri Bakanlığının kayıtlarında bu var. Peki, burada, 12 Temmuzda, Sayın Cumhurbaşkanı "F-35 meselesiyle S-400'lerin bir alakası yoktur." falan diyor. Şimdi burada iki ihtimal var: Ya Dışişleri bürokrasisi bu gelişmeleri Bakana ve dolayısıyla Cumhurbaşkanına aktarmıyor ya da Bakan ve Cumhurbaşkanı bilgi sahibiler ama kulak asmıyorlar, bilmiyormuş gibi davranıyorlar. İkisi de Türk dış politikası açısından bir rezalet tek kelimeyle. Cumhurbaşkanının yukarıdaki konuşmasından üç gün sonra 17 Temmuz 2019 günü -üç gün sonra- Türkiye F-35 programından çıkarılıyor arkadaşlar ve 15 Aralık 2020 günü de Türkiye'ye yönelik CAATSA yaptırımları başlıyor. Bütün bu olumsuz gelişmelere rağmen ve gelişmeler karşısındayken iktidar, ülkede hâlâ gerçek dışı beyanlarına ve hamasi nutuklarına devam ediyor bu konuyla ilgili.
Sayın Çavuşoğlu, geçen yıl yani 30 Aralık günü yıllık değerlendirme yapıyor. Yıllık değerlendirmeyi yaparken "ABD'den F-35 ve S-400'ler konusunda ortak çalışalım teklifi aldık." diyor, açık bir şekilde bunu ifade ediyor. Hemen ertesi gün Amerika Birleşik Devletlerinden sözcü "Türkiye'ye böyle bir ortak çalışma teklifinde bulunmadık, bulunmayı da düşünmüyoruz." diyor yani Sayın Çavuşoğlu resmen yalan söylüyor.
10 Şubat günü de -yani demek ki beş altı gün önce- Sayın Hulusi Akar S-400 krizinin çözülmesi için füzelerin depolara koyulmasının yani Girit modelinin düşünülebileceğini söylüyor.
Şimdi, 1916'da başlayan bu maceranın geldiği noktaya bakın. Artık "Ey Amerika, ey Avrupa!" diye mangalda kül bırakmayan bir iktidar söylemi tamamen gitmiş, bu milletin 2,5 milyar dolarına mal olmuş füzelerin depolara kaldırılmasına razı bir iktidar hâline dönüşmüş.
Değerli arkadaşlar, iktidar ilk günden itibaren bir yanılgının daha içerisinde oldu; Amerika S-400'lere NATO sistemleriyle uyuşmaz diye karşı çıkıyor sandı. Hâlbuki Amerika dünyanın en büyük silah tüccarı, 240 milyar dolarlık kapasitesi var. Rusya'dan S-400'leri bir NATO üyesi aldığı takdirde arkasından başka ülkeler de alabilecekti; Amerika'nın karşı çıkmasının sebebi bu ama iktidar bunun farkında değil, farkında değil. Nitekim James Jeffrey -yani Suriye temsilcisi- Al-Monitor dergisine verdiği bir şeyde bunu gayet iyi açık söylüyor, diyor ki: "Eğer Türkiye'nin S-400'leri almasına sessiz kalsaydık, arkasından Arap ülkeleri vesaire sıraya gireceklerdi; böyle bir şeye izin veremezdik."
Ben bu gerçeklerden yola çıkarak S-400 teslimatı başlamadan önce bir "tweet" atmıştım, "tweet" şöyleydi: "Sayın Erdoğan S-400 konusunu doğru okuyamıyor ve yine aldatılıyor. NATO, ABD silah ticareti için bir altın madenidir, NATO ABD için. NATO dışından silah alan bir üye diğer üyelere, hatta dünyaya örnek olur. NATO üyesi bir Türkiye S-400'leri alsa bile asla kullanamayacaktır." Bunu S-400'ler teslim edilmeden önce atmışım, tabii bu "tweet" sonrasında yüzlerce trolün saldırısına uğradım.
Bir şeyi daha söylersem bu olayın önemini daha iyi kavrayacaksınız. Çin 2015 yılında Rusya'dan S-400 bataryaları aldı değerli arkadaşlar ve Amerikalılar Çin'e katsayı yaptırımlarını uyguladılar, aynen Türkiye'ye uyguladıkları gibi. Hindistan 2018'de anlaşma yaptı S-400 bataryaları alacak Rusya'dan, Amerika Birleşik Devletleri "CAATSA yaptırımlarını sana uygularım." diyor. Bunlar NATO üyesi filan değil.
Değerli arkadaşlar, NATO üyesi olmayan ülkelerde bu kadar hassas davranan bir ülkenin, ABD'nin NATO üyesi bir ülkeye izin vermeyeceğini görmek için şu olayları bir değerlendirmek lazım. Tabii, ABD'nin bu yaptığı doğru mu? Değil. Haklı mı? Değil. Haydutluk mu? Evet. Ama engel olamıyorsanız en az zararı görecek bir seçim yapmak zorundasınız.
Özetle, reel politikanın gerçeklerinden kopuk, diplomasi kurumları dışlanmış, tek bir adamın isteklerine göre şekillenen ve hamaset edebiyatına dayanan bir dış politika anlayışı Türkiye'yi bu noktaya getirdi. Anlaşıldığı kadarıyla iktidar S-400'ler konusunda geçmişte Rahip Brunson meselesinde veya Trump'ın Sayın Erdoğan'a gönderdiği o aşağılayıcı -maalesef, Türk milletinin haysiyetini büyük ölçüde zedeleyen- mektup konusunda yaptığı gibi ikiyüzlü bir politika benimsemiş gibi görünüyor Türkiye.
İçeride "Can bu tende oldukça hiç kimse bu rahibi alamayacaktır." dışarıda ise "Hayhay Mister Trump, Rahip Brunson'ı hemen teslim edelim." İçeride "Sayın Cumhurbaşkanı, Trump'ın mektubunu çöp kutusuna attı." edebiyatı, dışarıda ise "Sayın Erdoğan ABD'ye gidip mektubu bizzat eliyle takdim etti." politikası.
Bu noktada, iktidara seslenmek istiyorum: Bu konuda net bir tavır almak zorundasınız ya ülkeyi bu açmaza sürüklemenin sorumluluğunu üzerinize alacaksınız, S-400'leri rafa kaldıracaksınız, sıradan bir hava savunma sistemini milletimize bir beka ve bağımsızlık sembolü hâline getirme şeklindeki yanlış politikalarınız nedeniyle milletten özür dileyeceksiniz ya da S-400'ler nereye kurulacaksa kuracaksınız, ABD'ye ve NATO'ya da "Ne hâliniz varsa görün." diyeceksiniz. Kuşkusuz bunun ciddi bir maliyeti olacak ve ne yazık ki bu maliyeti siz değil, millet üstlenecektir.
Son söz olarak iktidara sesleniyorum: Savunma sanayi yatırımlarının denetim dışında oluşundan yararlanarak bu konuyla ilgili eleştiri yapanları ihanetle suçlamayın, suçlamayın, akıllı olun. İhanetle suçlamak yerine şeffaf olun, ortak akla değer verin; siyasetle, Meclisle uzlaşın. Aksi takdirde S-400 olayında olduğu gibi açmazlarla karşı karşıya kalmak zorunda kalırsınız, bu ülkeyi de hiç hak etmediği açmazlarla karşı karşıya bırakırsınız.
Bakmadan Geçme





