Gündem

Torba yasasının içinde neler var? Tüm muhalefet neden özellikle 2’nci madde kanun teklifine karşı çıkıyor?

12 maddelik Yeni Torba Yasası olarak getirilen 252 sıra sayılı Kanun Teklifi TBMM’nde tartışılmaya devam ediliyor. Muhalefet, torba yasası ile getirilen 12 maddelik kanun tekliflerinden özellikle 2’nci maddeye tepki gösteriyor. İYİ Parti Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu’ya göre 7 farklı kanunda değişikliği kapsayan bu torba kanun teklifi ile ‘’Yap-işlet-devret modeliyle ihale edildiği hâlde kredi bulunamadığı için başlanamayan işlerden birinin Kuzey Marmara Otoyolu olduğu ve Kanal İstanbul’un, köprüyle geçecek kısmı hariç olmak üzere hazır hâle getirileceği’’ iddia edildi. CHP Kastamonu Milletvekili Hasan Baltacı’ya göre bu 2’nci madde; kişiye özel, şahsa özel, firmaya özel ve belli bir zaman dilimini Yap-işlet-devret projeleri ile ilgili bir kanun teklifi… Peki, neden muhalefet partileri özellikle 2’inci maddeye karşı çıkıyor? Bu kanun maddesi ile ne yapılmak amaçlanıyor? 2021 torba yasası içerisinde meclisten geçirilmek istenen maddeler neler? İşte detaylar…

252 sıra sayılı Torba Yasası içerisinden olan kanun maddeleri ile ilgili TBMM’nde yapılan milletvekillerinin yaptığı açıklamalar, itiraz konuları şöyle;

Şener: 2’nci madde devlet itibarına zarar verecek nitelikte bir maddedir

ABDÜLLATİF ŞENER (Konya) -Bu Kanun Teklifi, bir torba kanun. Torba kanunlarda olan bütün mahzurları taşımaktadır. Bu nedenle biraz önce geçen 2’nci madde gerçekten çok büyük sakıncaları olan, devlet itibarına zarar verecek nitelikte bir maddedir. Bu nedenle bu maddeye ret oyu vermiştik ama torba yasa olmasına rağmen, torba yasanın bütün sakıncalarını taşımasına rağmen bu teklifin içerisinde olumlu baktığımız, biraz önce Sayın Grup Başkan Vekilimizin de ifade ettiği gibi “evet” oyu verebileceğimiz maddeler var. Bu “evet” oyu vereceğimiz maddelerden biri de üzerinde söz aldığım 3’üncü maddedir. Bu madde, Akşehir Gölü’nün kıyı kenar çizgisinde meydana gelen değişiklik nedeniyle vatandaşlarımızın uğradığı mağduriyetleri ortadan kaldırma amacına yönelik olarak düzenlenmiştir.

Özellikle Konya ilimizin Akşehir ve Tuzlukçu ilçelerinde yaşayan vatandaşlarımız geçmiş tarihlerde Akşehir Gölü’nün kıyı kenar çizgisinin değişmesi nedeniyle büyük mağduriyetlere uğramışlardır. Bu değişiklikler ihtilaflı bölgelerdeki taşınmazların mülkiyet ve kullanım hakkını değiştirmiştir ve böylece çok sayıda hemşehrimiz bundan etkilenmiştir, pek çok hukuki ihtilaflar devlet ve vatandaşlarımız arasında hâlen devam etmektedir. Bu mağduriyetler, devlet ve vatandaşlarımız arasındaki bu ihtilaflar elbette çözülmesi gereken bir durumdu, bu nedenle bu kanun teklifi, bu madde önümüze gelmiş bulunmaktadır.

Bu Madde İle Şu Değişiklik Yapılmaktadır

Bu maddeyle özü itibarıyla şu değişiklikler yapılmaktadır: Birincisi, şu ana kadar işlem yapılmayan tapu kayıtlarına dokunulmuyor yani mevcut tapu kayıtları terkin edilmeyecektir deniliyor. İkinci husus ise, tapu iptal davaları devam eden taşınmazlarla ilgilidir, bunlarda da mahkemeler herhangi bir karar vermeyeceklerdir yani tapu kayıtları korunacaktır. Üçüncü durum ise, tapu iptal davaları kesinleşmiş ancak terkin işlemleri yapılmayan konularla, taşınmazlarla ilgilidir. Bunlarda da terkin işlemlerinin yapılmayacağı ifade ediliyor. Dördüncüsü ise, tapu terkin işlemleri yapılmış taşınmazlarda başvuru hâlinde öncelikli malikleri ve mirasçıları adına tescilin yapılacağı ifade ediliyor ancak bu kişilerden taşınmazlara karşılık yer verilenlere kıyıdaki yerleri iade edilmeyecektir deniliyor. Diğer bir durum ise, taşınmazlarına karşılık bedel tahsil edenler veya tazminat elde edenler aldıkları bedel veya tazminatı faizleriyle birlikte ödemek koşuluyla taşınmazı adlarına tescil ettireceklerdir deniliyor. Bir son durum olarak da, yine bu düzenlemede daha önce kadastro haricî bırakılan yerler hazine adına tescil edilecek ve 4/1/2019 tarihindeki zilyetleri ve kullanıcılarının buraları kiralayabilmelerine imkân sağlanacaktır.

Görüldüğü gibi bir ihtilafı ve çok sayıda mağduriyeti ortadan kaldırmaya yönelmiş bir madde olmakla birlikte yine de bazı eksiklikleri bulunduğu bunların düzeltilmesi gerektiği kanaatindeyim. Her şeyden önce taşınmazlarına karşılık kendilerine başka bir yer verilenlere kıyıdaki yerleri istedikleri takdirde iade edilebilmelidir yani takas edilebilmelidir diye düşünüyorum. Yine bedel ve tazminat almış kişilere yerleri geri verilirken bedel ve tazminata ilave faiz istenmesinin de doğru olmadığı kanaatindeyim. Bir üçüncü nokta, davası kesinleşmiş ve terkini yapılmış taşınmazlarda vatandaşlardan yargılama giderleri istenilmemelidir ve son bir durum olarak da, ihtilaflar nedeniyle ceza alan vatandaşların aldıkları cezaların ortadan kaldırılması ve adli sicil kayıtlarının silinmesi gerektiği kanaatindeyim. Ancak bu düzenleme iyi niyetli bir düzenlemedir ve mevcut pek çok ihtilafı ve mağduriyeti kaldırabilecek özelliklere sahiptir. Bu hâliyle de olsa bunu desteklediğimizi ve “evet” oyu vereceğimizi bildirir hepinize saygılarımı sunarım.

Baltacı: ‘’Yap-işlet-devret modeli ile ilgili bir kanun teklifi’’

CHP GRUBU ADINA HASAN BALTACI (Kastamonu) – önümüzde bir kanun teklifi var. 12 maddeden oluşan kanun teklifinin görüşmelerinde en çok üzerinde durduğumuz konu bu 2’nci madde. Nedir bu 2’nci madde? Bu 2’nci maddeyle birlikte, kişiye özel, şahsa özel, firmaya özel ve belli bir zaman dilimini kapsayan bir kanun teklifi gelmiş karşımıza. Neyle ilgili bu kanun teklifi? Yap-işlet-devretle ilgili bu kanun teklifi. Komisyonda Ulaştırma Bakan Yardımcısına, ilk imza sahibi milletvekiline, Komisyon Başkanımıza sorduğumuz soruların cevaplarını alamadık. Şimdi, buradan, olay örgüsünü şöyle bir tekrarlamak istiyorum: Cinayet işlenmiş, maktul yerde yatıyor, kefen bulunamamış, bu kanunla birlikte kefen biçilmiş ve maktul defnedilecek. Defnedilirken bir şey unutulmuş, onu da bu kanunla birlikte tamamlıyorsunuz.

Muhtemelen olay şöyle olmuş: Önce herkesin geçmek zorunda olduğu bir yol, bir köprü ya da bir tünel tespit edilmiş, herkesin geçmek zorunda olmasa bile para ödeyebileceği bir proje çizilmiş, sonra bu projeye uygun bir yandaş firma bulunmuş. Daha sonra (21/b)’yle yani pazarlık usulüyle yani davetiyeyle hiçbir rekabet ortamı olmaksızın o firma davet edilmiş, ihale verilmiş, ihale verildikten sonra firma demiş ki: “Ya, ben bunu yapacağım ama cebimde param yok.”

‘’Ulaştırma Bakanlığı’nı kefil göstermeye çalışan bir madde’’

Demişler ki: “Olsun, önemli değil, sen kredi bulursun.” Firma yurtdışına kredi bulmaya gitmiş. Yurt dışından artık hangi kuruluşsa, artık hangi tefeciyse bakmış sözleşmeye, demiş ki: “Ya, ben sana kredi vereceğim ama bu projenin kefili Karayolları Genel Müdürlüğü. Karayolları Genel Müdürlüğünün attığı taş ürküttüğü kurbağa değmiyor, gelirleri giderlerinden az. Sen başka bir kefil bul.” Firma gelmiş, demiş ki: “Ya, ben kredi çekeceğim, paramla yapmak istemiyorum çünkü bu ülke riskli bir ülke, her an ne olacağı belli olmayan bir ülke; ben bunu dış kaynakla yapacağım, kredi bulacağım ama bana bir kefil lazım.” Proje 1 milyarın altında olduğu için hazineden kefillik alınamamış. Ulaştırma Bakanlığı demiş ki: “O zaman biz kefil olalım.” Karşımıza da böyle bir madde gelmiş. Israrla sorduk Komisyonda demişiz ki, ısrarla sormuşuz, “15 Mart 2020’den sonra, bugüne kadar yap-işlet-devret kapsamında ya da kamu-özel iş birliği kapsamında Ulaştırma Bakanlığının yaptığı ihaleler nelerdir?” demişiz. Cevap alamamışız. “Bu ihaleleri hangi firmalar yaptı?” demişiz. Cevap alamamışız. “Kaç tanesinin uygulama sözleşmesi imzalanmadı?” demişiz. Ses yok. “Hangi firmaların yurt dışından finansmana ihtiyacı var?” demişiz. Cevap verilmemiş. “Bu firmalar, yurt dışından hangi kuruluşlardan ve hangi şartlardan ve hangi garantileri sunarak krediyi çekecekler?” demişiz. Kimseden ses seda yok. Cevap vermiyorlar çünkü sebebi belli. Son bir yıl içerisinde, son on iki ay içerisinde yap-işlet-devret kapsamında yapılan, (21/b)’yle yapılan 12 tane ihalenin sadece 4 tanesini Elektronik Kamu Alımları Platformu’nda yayınlamış bir iktidardan bahsediyoruz. O 4 tanesi de yandaş 5’li çeteye gitmiş.

Şimdi, bu kanun teklifinin gerekçesine bakıyorum, bu maddenin gerekçesine bakıyorum. Bu maddenin gerekçesinde şöyle bir şey diyor: “İçinde bulunulan küresel koşullar, salgın için alınan tedbirler ve küresel finans piyasalarının içinde bulunduğu durum sebebiyle, yap-işlet-devret projesini yapacak olan firmanın finansman ihtiyacını karşılamak için…”

Şimdi, buradan sormak lazım; Küresel koşullar nedeniyle, salgın nedeniyle, içinde bulunduğumuz ekonomik koşullar nedeniyle finansmana yani paraya ulaşamayan tek firma bu yap-işlet-devret projesini yapacak firma mıdır?

Esnaf Kredi Bulamıyor!

Bu ülkede 2 milyona yakın esnaf bir yıldır kredi bulamıyor, çektiği krediyi ödeyemiyorken, bu ülkede on binlerce öğrenci KYK borçlarını ödeyemiyorken çiftçi boğazına kadar, gırtlağına kadar borca batmışken, küçük işletmeler kepenk kapatmış, binlerce işçi işten çıkartılmışken bir tek paraya ihtiyacı olan -iktisadi terimle- finansmana ihtiyacı olan yap-işlet-devret projesini yapacak firma. Yani bu, aklımızla alay etmekten başka bir şey değil.

‘’Yap-İşlet-Devret Modellerine Hazine Garantileri’’

Israrla burada şunu söylüyorsunuz, diyorsunuz ki: Kardeşim, koşullar ne olursa olsun, dünya batsın çıksın, ekonomik kriz hangi boyutlara ulaşırsa ulaşsın, enflasyon ne olursa olsun, işsizlik hangi rakamlara ulaşırsa ulaşsın yandaş yol yapacak, yandaş köprü yapacak, yandaş otoyol yapacak, yandaş havaalanı yapacak, yandaş hastane yapacak. Ey vatandaş! sen de, 400 çeşit vergi ödeyen vatandaş sen de geçsen de geçmesen de, yatsan da yatmasan da, uçsan da kaçsan da buraya para ödeyeceksin.” Dahası, bitmemiş “Eğer bu firmanın alacağı rakam geçiş garantileriyle, hasta garantileriyle dolmazsa ben de hazineden sana para aktaracağım.” demişsiniz. Daha, yetmemiş, demişsiniz ki: “Kardeşim, sen ihaleyi yaparken cebine de dokunma, biz senin çektiğin ya da çekeceğin bütün kredilere kefil oluruz.”
Bu şartlarda, 83 milyonluk Türkiye’de, bu ihaleyi sokaktan geçen herkes yapar arkadaşlar, sokaktan geçen herkes yapar bu ihaleyi.

‘’Sadece Sağlık Alanında 60 Milyar Lira Ödeme Yapacağız Bu Projelere’’

Bakın, sadece önümüzdeki üç yılda bu yap-işlet-devret projeleri için sağlık alanında 60 milyar lira yani eski parayla 60 katrilyon ödeyeceğiz. Ulaştırma alanında önümüzdeki üç yılda 49 milyar lira para ödeyeceğiz, zaten bu salgın koşullarında, bu yap-işlet-devret projeleri kapsamında yapılan örneğin İstanbul Havalimanı’nın işletmecisine siz iki yıl kira ödemesini erteleyiverdiniz; kiralarını ertelediniz, borçlarını ertelediniz ama alacaklarını ertelemediniz. Şimdi de üstüne tutmuşsunuz yeni yap-işlet-devret projeleriyle kefilliğinizi Hazine ve Maliye Bakanlığından Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığına alıyorsunuz.

Şimdi soru şu: Hazine ve Maliye Bakanlığı, bu projeleri kefil olmaya değer görmedi mi? Neden Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı devreye giriyor? Buradaki sırrı elbette ki çözeceğiz, çözeceğiz ama olan bu ülkeye olacak. Bu ülkedeki işsizliğin, yoksulluğun, yolsuzluğun, enflasyonun, hayat pahalılığının en büyük sebebi işte bu yap-işlet-devret ve kamu-özel iş birliğiyle yapılan ve vatandaşın vergilerini yandaşların kasasına aktarmaya yarayan bir servet aktarım mekanizması olan bu projelerdir değerli arkadaşlar. Biz ısrarla bu kürsülerden diyoruz ki, sizi yıllardır uyarıyoruz: “Yapmayın, etmeyin; bu ülkenin servetini, bu ülkenin kaynağını bu şekilde harcamayın.” Ama buna rağmen bizi dinlemiyorsunuz, yapmaya devam ediyorsunuz.

Son söz olarak şunu söyleyeceğim: Burada ne söylersek söyleyelim siz bu projeleri yapmaya devam edeceksiniz, ellerinizi kaldırıp indireceksiniz ama Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarında halkın malı halkın olacak, Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarında yap-işlet-devret’le yapılan bütün projeler, otoyollar, köprüler, hastaneler, hepsi kamulaştırılacak, yeniden halkın malı olacak. Hiçbirimiz yatmadığımız hastaneye, geçmediğimiz yola, köprüye, uçmadığımız havaalanına para ödemek zorunda kalmayacağız.

Erdoğdu: Böyle bir kanun maddesi bu Meclisin hukukuna saygısızlıktır

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gazi Meclisimiz abesle işgale zorlanıyor, gazi Meclisimiz bir suç işlenmesine ortak edilmeye çalışılıyor değerli arkadaşlar. Böyle bir kanun maddesi olmaz, böyle bir kanun maddesi bu Meclisin hukukuna saygısızlıktır. Bakın, madde ne diyor: “15/3/2020 tarihinden sonra ihalesi yapılmış -yani ihaleyi yapmışlar, geçen yıl içinde ihale yapılmış- ancak bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte henüz uygulama sözleşmesi imzalanmamış.” Niye imzalanmamış? İhalesini yapıyorsunuz, şartnamesi ortada, şartnamesine uygun sözleşmesini yaparsınız kural budur değil mi? Ama siz bu sözleşmeyi yapamıyorsunuz çünkü ihale ettiğiniz şirketin bir itibarı yok, bu itibar uluslararası arenada yok, kredisini alamıyor sizde öyle bir ilkellik yapmışınız ki “Genel Müdürlük buna garanti verecek.” diye yazmışsınız. Karayolları Genel Müdürlüğü nasıl bir garanti veriyor? Sizlerin zamanında icat edilmiş bir şey. Sonra uluslararası bankacılar çıkıyor diyor ki: “Sizin devletiniz batmış, Karayolları Genel Müdürlüğünüz batmış.” yani şirketin itibarı değil devletinizin de itibarı yok diyor bu o anlama gelir.

Ulaştırma Garantisi

“Genel müdürlüğünüz batmış.” diyor bana Bakanlık, hazine garantisi getirin. Şimdi, arkadaşlar normalde bir hazine garantisi sistemi vardır. Şimdiye kadar kimse duydu mu ulaştırma garantisi? Aha bu kanunla yaptığınız ulaştırma garantisi. Ya devletin hazine birliği ilkesi var; devletin malını mülkünü, eshamını, tahvilatını nakdini hazine yönetir. Düşünün şimdi bu işlemin sonucunu. Her bakanlık kafasına göre garanti vermeye başlarsa bu devlet nasıl yönetilecek? Ulaştırma garantisi diye bir yerde bir şey duydunuz mu? Düşünün ki bir şirket var, şirketin muhasebe müdürü çeki imzalamıyor “Bu çek doğru değil.” diyor, gidilip şoförüne, bahçıvanına imzalatıyorsunuz. O zaman böyle bir şey olacaksa Tarım Bakanlığı hasta baksın, Sağlık Bakanlığı okulları yönetsin, Millî Eğitim Bakanlığı da Genelkurmaya geçsin. Arkadaşlar, böyle bir şey olmaz. Bu, devlet ciddiyetine saygısızlıktır her şeyden evvel.

Şartnamelerin Sonradan Değiştirilmesi Konusu

Artı, siz bir şartnameyi sonrasında kanunla nasıl değiştirirsiniz ya? Sözleşme değiştireceksiniz kanunla getiriyorsunuz. Arkadaşlar, eğer bir ihale yapıyorsanız ihalenin şartları kamu aleyhine, kamuyu yükümlülüğe sokacak şekilde daha sonra değiştiriliyorsa bu suçtur. Türk Ceza Kanunu 236’ncı maddesi edimin ifasına fesat karıştırma suçunu tanımlamıştır. Yani edimin ifasında, ihalenin gerçekleştirilmesinde kamu aleyhine bir hüküm koyuyorsanız bu suçtur; siz bunu kanunla yapıyorsunuz. Yazık günah bu millete. Üstelik saçma sapan bir sebep yazıyorsunuz, Covid-19 salgını nedeniyle finansman bulunamıyormuş. Ya, arkadaş daha inşaat başlamamış, bu Covid yirmi yıl mı sürecek? Bunun işletme süresi 15-20 yıl. Kimi kandırıyorsunuz? Covid varmış da finansman bulamıyorlarmış.

‘’Ulaştırma Bakanlığı garanti vermiş’’

Öyle bir proje yapıyorsunuz ki bankacı görüyor “Ya, bu zaten batacak, bunların CDS’i 600 puan. Çakalım biz Türklere bu krediyi, 600 puandan ödemeseler de gidip Hazinenin gırtlağına çökelim, bunu alalım.” Şimdi Ulaştırma Bakanlığı garanti vermiş, Ulaştırma Bakanlığının bir geliri mi var? Gelir Hazinede. Ulaştırma Bakanlığına icraya mı gidecekler, gelip bunu Hazineden alacaklar ama Hazineciler daha bürokrat kökenli olduğu için. Belki Bakanı istemediği için Hazine garantisi verilemiyor. Bu şekilde siz kamu mali yönetimini bozarak nereye varmaya çalışıyorsunuz?

‘’2‘nci Maddeye Karşıyız’’

Bu Mecliste bu işlere… Bakın, “2’nci maddeye karşıyız.” diye bütün Komisyon boyunca anlattık. Ya, koskoca Türkiye Cumhuriyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisi 1 tane firmaya mı yenildi ya? Yaparsınız ihaleyi yeniden, itibarlı bir şirket gelir. Eğer bu krediyi buluyorsa bulur, sen o zaman bu krediyi bulamıyorsan bu ihaleye niye girdin? Yakarsınız teminatını bir daha da böyle bir şey yapmaz. Geliyor size, garanti veriyor “Ben bunu bulacağım.” diyor çünkü yap-işlet-devretin mantığı bu. “Yap” demek parasını bulmaktır. Parayı Hazine garanti ediyor, müşteriyi de hazine garanti ediyor, işletmeyi de hazine garanti ediyor. Kâr niye bu insanların cebinde? O zaman biz gidelim hazine olarak çok daha ucuza borçlanırız. Biz yapalım 25 yıl vadeyle, vatandaşımıza da bu fahiş fiyatlardan satmayalım, devleti çürütüyorsunuz. Bakın, millet yoksulluktan ölüyor, bu iş olmaz arkadaşlar. Bunu vicdanınız kabul etmesin, buna bir başlarsanız bu işin sonu yok.

Gaydalı: 1’inci ve 3’üncü maddeler mağduriyetin giderilmesi amacı taşımaktadır

Bitlis Milletvekili MAHMUT CELADET GAYDALI -1’inci ve 3’üncü maddeler aslında uzun zamandır süre gelen bir mağduriyetin giderilmesi amacı taşımaktadır. Bu konuda sorunun çözümü adına maddelere katılmakla birlikte, bazı eleştirilerimizi de dile getirmek istiyoruz. 1’inci maddeye bakıldığı zaman 1949 yılından bugüne kadar süre gelen bir mağduriyet söz konusu. Seyhan Nehri’nde 1949 ve 50 yılında meydana gelen taşkınlar sonucu, baraj ve sedde yapımı işi 11 köyü etkiliyor ve sedde içinde kalan haneler kamulaştırılırken arazileri kamulaştırılmıyor. Mağdurlar arazileri karşılığı Devlet Su İşleri ve hazineye ait arazilere yerleştiriliyor. 1960’lı yıllardan bahsediyoruz, tabii, araziler Devlet Su İşleri ve Maliye hazinesine ait olduğu için Devlet Su işleri bir kira almıyor ama bildiğimiz kadarıyla Maliye Hazinesi kira alıyor, mülkiyet sorunu bir türlü çözülemiyor. Bu mağduriyet aslında 2000 yılında Devlet Su İşleri tarafından ortaya çıkarılıyor ve neredeyse yirmi bir yıldır kurumlar arası uyuşmazlıklar neticesinde çözüme kavuşamıyor.

Şimdi, bir çözüm aşamasında fakat bu rayiç bedeliyle satışı gerçekten doğru bulmadığımızı iletmek istiyorum. Komisyon görüşmelerinde Adana Milletvekili Sayın Erdinç bu rayiç bedelin çok düşük olacağını iletti, umarım bu rayiç bedel yeni bir mağduriyete neden olmaz. Yeniden hayırlı olmasını diliyorum.

Yine 3’üncü madde de Akşehir Gölü’nün, Konya ili Akşehir ve Tuzlukçu ilçelerinde yer alan kıyı kesiminde kıyı kenar çizgisiyle ilgili mahkeme kararları sonucu doğan mülkiyet sorunlarının çözümü amaçlanmıştır. Bu hususta da bölge insanının sorunlarının çözümü adına yapıcı bir rol üstlendiğimizi belirtmek isterim. Birinci sorun, 1949’lara; ikinci sorun, 1970’li yıllara dayanan bir geçmişe sahip. Aslında bu sorunların daha önce çözümü yapılamaz mıydı? Tabii ki yapılabilirdi ama burada mesele öncelik meselesi.

Kanun Teklifi’nin 4’üncü ve 5’inci maddeleri

Kanun Teklifi’nin 4’üncü ve 5’inci maddeleri 5369 sayılı Evrensel Hizmet Kanunu’nda bazı değişiklikler öngörüyor. Şimdi, 4’üncü maddeyle Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığının bütçesinde yer alan ödeneklerin evrensel hizmet ödemelerinin yapılması için Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumuna aktarılması sağlanacaktır. Açıkçası bu ihtiyacın neden kaynaklandığını anlamak mümkün değildir. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun mali raporları incelendiğinde özellikle gelir gider dengelerine bakılırsa 2020 yılının ilk beş ayında pozitif olduğu ve hatta gelirinin ciddi oranda yüksek olduğu anlaşılabilir. Özellikle gelir kalemlerindeki en büyük payı malların kullanma veya faaliyette bulunma izni gelirleri oluşturmakta. Ortalama 2,5 milyar TL kurumun kendi finansal gelirleriyle bu yükü karşılayabileceği düşüncesindeyiz.

Yine, 5’inci madde de zorunlu hâllerde evrensel hizmet yükümlüsü olma şartı aranmadan altyapı kurulumunun sağlanması amaçlanmıştır. Şimdi, biz evrensel hizmetlerle ilgili altyapı yetersizliğini iki dönem de çok sık tartıştık bunlardan birincisi, deprem, taşkın gibi doğal afetlerde, ikincisiyse pandemi döneminde uzaktan eğitime geçilmesiyle birlikte EBA konularında. Ufacık çocuklar, interneti çeksin diye dağ tepe tırmanıp karda, kışta, soğukta ders yapmaya çalıştılar. Fakat altyapıyı kurmakla ilgili yetersizlik sonucu iktidar maalesef sınıfta kaldı. Şimdi de zorunlu hâllerde evrensel hizmet yükümlüsü şartı aranmadan altyapı hizmeti sunacak şirketlere önayak olunuyor. Peki, madem evrensel hizmet yükümlüsü olmayacaklar o zaman 5369 sayılı Evrensel Hizmet Kanunu’na da tabi olmayacaklar mı? 5369 sayılı Kanunu’nun 3’üncü maddesi “ilkeler” başlığıdır ve buna göre a fıkrası: “Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan herkes, bölge ve yaşadığı yer ayırımı gözetilmeksizin yararlanır.” B fıkrası: “Evrensel Hizmet makul fiyatta sunulur.” C fıkrası: “Düşük gelirliler, engelliler ve sosyal desteğe ihtiyacı olan grupların da evrensel hizmetten yararlanabilmesi için uygun fiyatlandırma ve teknoloji seçeneklerinin uygulanabilmesine yönelik tedbirler alınır.” D fıkrası: “Evrensel hizmet, önceden belirlenmiş hizmet kalitesi standartlarında sunulur.” E fıkrası: “Evrensel hizmetin sunulmasında ve ulaşılmasında devamlılık esastır.” Komisyon Başkanımız burada, cevap verebilirse sevinirim, evrensel hizmet yükümlüsü olmayan şirketler bu ilkelerden muaf mı değil mi?

Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi tartışılmaya muhtaç bir konudur

Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesini en sona bıraktım ki bence iki açıdan tartışılmaya muhtaç bir konudur. Bunlardan birincisi, yap-işlet-devret modelinin ülke ekonomisine verdiği doğrudan ve dolaylı zararlar, ikincisiyse söz konusu maddenin -her ne kadar Komisyonumuzla ilgili bir Bakanlığın meselesi olsa da- görüşülmesinin aslında yanlış yerde yapılmış olmasıdır.

Sondan başlarsak bu maddenin kesin olarak Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesi gerekirdi. Çünkü, bir borçlanma ve bu borçlanmaya taraf olunması hakkında bir madde. Peki, hadi Komisyonumuzda görüşüldü, Plan ve Bütçe Komisyonunun raporu nerede ya da neden tali komisyon da olsa oradan bir görüş alınmadı?

Hepimizin bildiği üzere yap-işlet-devret modelleri iktidarın kara kutusudur. Sürekli bir şeyler yap-işlet-devret modelleriyle ya da kamu-özel işbirliği modeliyle yapılıyor fakat bunların gelir gider tabloları, yüklenici firmalar, ihale bedelleri, iş artışları ya da azalışları, hak edişleri hakkında kamuoyu aydınlatılmıyor. Yap-işlet-devret projeleriyle ilgili geçtiğimiz haftalarda İYİ PARTİ’nin vermiş olduğu araştırma önergesi vardı. AKP’li vekiller “Bizim gurur kaynağımız” diye adlandırıyorlardı değil mi? İşte bu iktidarın değil müteahhitlerin gurur kaynağı olacak bir maddedir. Maddeyle 15/3/2020 tarihinden sonra ihalesi başlamış ama ekonomik gerekçelerle uygulama sözleşmesi imzalanmamış yap-işlet-devret projelerinin finansman temini aşamasında aksaklıkların giderilmesi ve özel sektörün finansman temini için çıkarılacak bir madde. Bunu yaparken de Karayolları Genel Müdürlüğünün harcamaları karşılayamayacağı ve yükümlülükleri ifa etmekte yetersiz kalacağından bahsedilmiş.

Sonuç olarak, yabancı kreditörlerle yapılacak anlaşmalara Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığının garantör olma çaresi bulunmuş. Bu tarih sonrası bahsettiğiniz yap-işlet-devret projelerini -tabii bugüne kadar olanlar- hangi firmalar ne kadar ihale aldı, öncelik ve aciliyetleri nelerdir, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığının garantör olacağı fiyat nedir? Tabii bu madde bundan sonraki işler için de bir yol açmaktadır. Yani dünyanın neresinde böyle bir şey var değerli arkadaşlar? Kamu İhale Kanunu on dokuz yılda 200’e yakın değişikliğe uğruyor hem de ısmarlama ihale yapılıyor. Adrese teslim ihalede Karayolları Genel Müdürlüğü, firmaya kefil oluyor, yetmiyor, Karayollarının kefilliğinin yanında Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı garantör oluyor; onlar ödemezse biz öderiz diye. Sonra firma krediyi buluyor Londra’daki tefecilerden mi buldu, New York’taki tefecilerden mi buldu veya gidip Orta Doğu şeyhlerinden mi buldu kimse bilmiyor. Yüzde kaç faizle buldu bunu da kimse bilmiyor. Köprü, tünel her neyse yapılıyor; devlet, üzerine bir de garanti geçiş sayısı ekliyor, yetmiyor, pahalı tarifelerle halkın sömürülmesine göz yumuyor. Garanti geçiş sayısı yakalanmazsa, devlet, halkın vergisiyle geçilmeyen köprünün, kullanılmayan tünelin parasını bu şirketlere ödüyor. Şirketin aşırı kârdan başka en ufak bir kaybı yok. Kayserili tüccara bir mal fiyatı sorulunca: “Alırken mi, satarken mi?” diye sorar. Ticari aktivitelerde bir alıcı olur, bir de satıcı ama çok kârlı bir iş olursa bir de komisyoncusu, yani mahalli lisanla simsarı olur. Buradaki konumunuz nedir bilinmiyor.

Şimdi komisyonda dile getirdiğim bir hususu yeniden sizlere aktarmak isterim. Ben, Dünya Bankası projelerinde de çalıştım, ANAP döneminde Dünya Bankası projelere kredileri direkt veriyordu. Baktılar, paralar çar çur ediliyor, proje murdar oluyor, sistemin prosedürlerini değiştirdiler.

Paranın her aşamasını adım adım takip eden bir sistem geliştirdiler. Bunun üzerine Türkiye de son yıllarda Dünya Bankası projelerinden de çekildi. Niye? Çünkü ihaleyi istediği firmaya, istediği fiyata rahatlıkla veremez duruma geldi. Dünya Bankası müdahil olduğu için açık ve şeffaf yapılıyordu, buradaki sorun açık ve şeffaf olamamaktan dolayı. Yoksa, devletin bir projeyle topluma hizmet sunmasından neden rahatsızlık duyalım? Şeffaf olsun, adil olsun, eşit ve rekabetçi olsun, rant olmasın, hesap verilebilir olsun, kamuoyu tüm süreçten hilesiz hurdasız haberdar edilsin o zaman hiçbir sorun kalmaz. Sorun, sizin 3-5 müteahhide para aktarma uğruna ülkeyi sürüklediğiniz ekonomik bataklık sorunudur, bizim karşı çıktığımız da bu husustur. Yani, kısacası esnaf batmış, kan ağlıyor, insanlar evine ekmek götüremiyor, zamlar ve faturalar kabartılıyor, kredilerle toplum borç batağına sürükleniyor, siz burada Covid-19 bahanesiyle yandaşı kayıracak maddelerin onaylanmasını tartışıyorsunuz.

Oral: 7 farklı kanunda değişiklik yapmayı amaçlanmaktadır

İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) – Görüşmekte olduğumuz teklif, başlığından da anlaşılacağı üzere AK PARTİ’nin yasama süreçlerini gecekondu inşaatlarına çevirdiği torba kanun mantıksızlığının bir örneğidir. Hayvanların karantina süreçlerinden, kamu-özel iş birliği yatırım projelerine kadar pek çok konuda düzenleme yapan bu teklif birbiriyle ilgisiz 7 farklı kanunda değişiklik yapmayı amaçlamaktadır. Hatta içinde bulunan bazı düzenlemeler başka AK PARTİ’li milletvekilleri tarafından müstakil kanun teklifleri olarak verilmişken bir anda bu torbanın içinden çıkmıştır. AK PARTİ Konya Milletvekili Akşehir Gölü’yle alakalı madde için bunu komisyon görüşmelerinde de zikretmiştir. Ben AK PARTİ’nin bu çorba olmuş kanun tekliflerini artık gene AK PARTİ Milletvekili Sayın Ahmet Hamdi Çamlı’nın bir ifadesiyle tanımlamayı teklif ediyorum: Bu teklifler görünürde amacı belli olmayan “horolop şorolop” kanun teklifleridir. Ancak teklife bu kadar “horolop şorolopluğun” yanında öyle bir madde konulmuştur ki AK PARTİ tarihine geçecektir. Biz geçmişte itfaiye personeli ilanında felsefe mezunu olmak şartının konulmasını, büro personeli alınırken insansız hava aracı sertifikası istenmesini yani adrese teslim kadro ilanlarını görmüştük ama AK PARTİ bu çıtayı bir üste taşıyarak adrese teslim kanun teklifini de siyasi literatürümüze sokmuştur.

Teklifin 2’inci maddesi bir faciadır

Teklifin 2’inci maddesi baştan sona kadar faciadır. Bu teklifle, Türkiye Büyük Millet Meclisi özel şirketlerin mali durumlarının kurtarılmasına alet edilmekte, bakanlıklar özel şirketlere finansman sağlama kuruluşları hâline getirilmektedir. Kanunda geçen “15 Mart 2020’den sonra ihalesi yapılmış ama sözleşmesi imzalanmamış, yurt dışından finanse edilmesi planlanan yap-işlet-devret projeleri…” ifadesiyle adrese teslim bir kanun yapılmıştır. Bu tanıma uyan 2 proje vardır: biri Kuzey Marmara Yolu’nun bir kısmı diğeriyse Aydın-Denizli Otoyoludur. Komisyonda ısrarla sormamıza rağmen bu projelerin adları söylenmemiş, söylenememiş; bu projeleri alan firmaların kim oldukları Komisyon üyeleriyle paylaşılmamış, paylaşılamamıştır. Âdeta üstünü gizleme amacıyla yapılmış gibi, teklifte “Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığına bağlı özel bütçeli kamu idareleri” ifadesi kullanılmıştır. Yahu neden “Karayolları Genel Müdürlüğü” diye açıkça yazmıyorsunuz da laf cambazlığı yapıyorsunuz? Bilindiği üzere ilgili bakanlığa bağlı iki özel bütçeli idare vardır:

Birisi Karayolları Genel Müdürlüğü, bir diğeriyse Sivil Havacılık Genel Müdürlüğüdür. Sivil Havacılık böyle bir ihale yapmadığına göre tek adres Karayollarıdır.

Kıymetli milletvekilleri, bu teklifle iktidar, yabancı finans şirketlerinin, Karayolları Genel Müdürlüğünün borç üstlenim kefaletini kabul etmediğini itiraf etmektedir. Yabancı finansörlerin talebiyle Bakanlık ihalelere kefil yapılmak istenmektedir. Bu durum, devletimizin itibarını sarsmaktadır.

Bu durum, Gazi Meclisi, dünyada en çok kamu ihalesi alan şirketler sıralamasında şampiyonluğa oynayan, yandaş müteahhitlerin mali müşaviri durumuna sokmaktadır. Bu teklif, hazine birliği ilkesini zedelemekte, Hazine ve Maliye Bakanlığının borç üstlenim anlaşması yapmadığını, topu Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığına attığını itiraf etmektedir. İhalelerin şartnameleri de bu kanunla dolaylı olarak değiştirilmektedir, fırsat eşitliği engellenmektedir. İhaleyi alan şirket finansman bulamıyorsa bunun çözüm mercii Türkiye Büyük Millet Meclisi midir Allah aşkına? Hepinizin bildiği, iktidarın bilmek istemediği, maç esnasında kural değiştirilmez.

Bu düzenleme yasalaşırsa bu şartlarla yeni bir ihale yapılmalı, ilgili şirket de yaşattığı kamu zararını karşılamalıdır. Daha önce ihaleye giremeyen şirketler de bu yeni ve eşit finansman şartlarında ihaleye girebilmelidir.

Bu teklife sonuna kadar karşı olduğumuzu ifade ediyor. Bu maddenin tekliften çıkarılmasını talep ediyoruz ve bu duygularla Genel Kurulu selamlıyorum.