Gündem

Ayasofya imamından Kuran’a aykırı dolar yorumu tepki çekti!

Ayasofya imamı Mehmet Boynukalın’ın Kuran’a aykırı dolar yorumu tepkilere neden oldu. Doların hızla artmasını, Allah’ın bizi bir sınaması olduğunu iddia eden Boynukalın, sabredin deyip Bakara Suresi’nden ayetler paylaştı. Ayasofya imamının Kuran’a aykırı olan ‘’sabredin’’ sözü ve belaların sanki Allah’tan geliyormuş gibi sarf ettiği sözleri oldu. Çünkü Kuran’da ‘’Sabredin’’ sözü; yerinizde oturup bekleyin, başınıza gelen musibetlere karşı beklemede kalın anlamında DEĞİL, tam tersine; Kuran’da sabredin kelimesi ‘’sonuna kadar mücadele edin’’ demektir. Zira, Bakara Suresinde geçen ayetlerde de, Allah bizlere her türlü musibetlere karşı mücadele etmemiz konusunda bizleri uyarıyor. Ki, peygamberlerde, her türlü musibetlere, şerlere karşı sabretmiş yani ömrünün sonuna kadar mücadele etmiştir. Ayrıca Nisa Suresi 79. Ayet: ‘’Sana iyilikten-güzellikten isabet eden şeyler, işte Allah’tandır. Sana kötülükten isabet eden şeyler de senin kendindendir’’ der. Yani Allah, kuluna asla bela vermez… Belayı kul kendisi bulur… Zira öyle olsaydı o zaman Allah nasıl sonsuz Merhamet ve Adalet sahibi olurdu? Musibetlerin insanların kendi eliyle hayrın ise Allah’tan geldiğine dair diğer bir ayette de şöyle buyurur Yüce Allah;

Şura 30. Ayet: ‘’Ve size musibetten isabet eden şeyler, işte kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir. O da çoğunu affediyor’’ der. Ve diğer bir ayette insanların haksızlığa uğradıklarında haklarının almasını öğütlemiştir.  Şura 41: Kim de haksızlığa uğradıktan sonra hakkını alırsa, işte onların aleyhine bir yol yoktur.

Kuran’ı Kerim’de bulunan Allah’ın sözlerini kim menfaati için yanlış yorumlar, değiştirir ise Allah o kişilere ‘’O Zalimler’’ diye hitap etmiştir. Ayasofya Camisinin Baş İmamı Boynu Kalın Bakara Suresinin 155-157. Ayetlerini paylaştı ama bakın  paylaştığı ayetler bizlere ne diyor… Allah, bizlere neleri öğütlüyor?.. (Aşağıda ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Öyle Boynukalın’ın dediği gibi falan değil)

DOLARIN YÜKSELMESİNİ YİNE DIŞ GÜÇLERE BAĞLADI AMA…

Boynukalın, “Bundan yüz yıl önce olduğu gibi istiklal mücadelesi veriyoruz yedi düvele karşı. Terörle, ekonomik savaşla vs. üzerimize geliniyor. Bize düşen sabırla mücadeleye devam etmektir. Allah millete, devlete zeval vermesin. Yolunda olanlara Rabbimiz yardım edecektir” ifadelerini kullandı. Boynukalın doların yükselmesini belli ki yine dış güçlere mal etmiş ama dış güçler denilen şey şudur;  Bir defam: Doların değerini veya herhangi bir finansal varlığın değerini belirleyen arzu ve taleptir. Dış güç demek sizi bağımlı hale getiren faktörlerdir. Bu bağlamda bir ülkenin dış gücü ithal etmeye zorunlu olduğu ürünlerdir. Yani Türkiye’nin dış gücü petroldür, doğalgazıdır, Bulgaristan’dan aldığı samandır, Amerika’dan aldığı telefondur veya akla gelinecek her türlü ithal edilen varlıktır dış güçler.

Bir ülkenin dış güçlerle etkin mücadele edebilmesi demek ise; kendi ihtiyaçlarını üretebilmektir. Dışa bağımlığı bitirmeye yönelik yaptığı her türlü üretim kapasitesidir. Sizler gerçekten de kendi ihtiyaçlarınızı kendiniz üretebiliyorsanız, tüketime değil üretime yönelik politikalarınızı geliştiriyorsanız, dış güçlere yeterli bir güçle savaşıyorsunuz demektir.

BAKARA SURESİ 153-157. AYETLERİ BİZLERE NE DİYOR

Önce ayetleri okuyalım sonrada bu ayetlerin bizlere ne dediğini anlayalım…

Bakara 153.Ey iman etmiş kimseler! Sabretmekle ve salâtla [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma ile] yardım isteyin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir.

Bakara 154.Ve Allah yolunda öldürülenlere, “Ölüler” demeyin. Aslında onlar diridirler. Fakat siz bilincine ermiyorsunuz.

Bakara 155,156 Ve de kesinlikle Biz, korkudan, açlıktan bir şeylerle ve mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiklik ile sizi zayıf düşüreceğiz/ imtihan edeceğiz. Kendilerine bir musibet geldiği zaman, “Biz şüphesiz Allah’a aidiz ve yalnız O’na döneceğiz” diyen şu sabredenlere de müjdele!

Bakara 157 İşte onlar; Rablerinden, birtakım destekler ve rahmet kendilerinedir. İşte onlar, kılavuzlandıkları doğru yolu bulanların da ta kendisidir.

AYETLERİNİN ANLAMLARI

153. âyette de, –45. âyette olduğu gibi– Allah’tan yardımın salât ve sabır ile istenmesi gerektiği, Allah’ın sabredenlerle beraber olacağı [sabredenlere yardım edeceği] beyân ediliyor. Demek oluyor ki, insanların beklentisi, sabır ve salât ile yerine gelecektir. Miskin miskin oturarak istekte bulunmak, bir anlam ifade etmez.

Sabır ve salât hakkında daha evvel açıklamalar yapmıştık. Burada sabrı bir daha hatırlatıyoruz. Sabır, her yönüyle şu âyette özetlenmiştir:

146.Nice peygamberler de vardı ki kendileriyle beraber birçok Allah erleri savaştılar; Allah yolunda kendilerine isabet eden şeylerden gevşemediler, zaafa düşmediler ve boyun eğmediler. Ve Allah, sabredenleri sever.

(Âl-i İmrân/146)

Sabır, işte budur; yani, “sıkıntı ânında gevşememek, zaafa düşmemek ve boyun eğmemek”tir.

154-157. âyetlerde mü’minlere, Allah’a nasıl teslimiyet göstermeleri gerektiği bildirilmekle ve yaşadıkları sıkıntılar karşısında takınmaları gereken tavırlar ortaya konmaktadır. Bu âyetler aynı zamanda mü’minlere bir tesellidir. 154. âyette ise, mü’minler için nihai bir hedef gösteriliyor: Allah yolunda ölmek. Ama bu, bir ölüm değil, gerçek hayata bir adımdır.

Bu âyetlerin iniş sebebiyle ilgili klasik kaynaklarda şu bilgiler verilmektedir:

İbn Abbâs (r.a) şöyle demiştir: Bu âyet Bedir şehidleri hakkında nâzil olmuştur. O gün Müslümanlardan 14 kişi şehid edilmişti. Bunlardan 6′sı Muhâcirlerden, 8′i ise Ensârdandı. Muhâcirlerden olan; “Ubâde b. el-Hars b. Abdulmuttalib, Ömer b. Ebî Vakkas, Zü’ş-Şimâleyn, Amr b. Nufeyle, Âmir b. Bekr ve Mihca b. Abdullah idi. Ensârdan olanlar; Sa‘îd b. Hayseme, Kays b. Abdu’l-Münzir, Zeyd b. el-Hars, Temim b. el-Hümâm, Râü b. el-Muallâ, Hâlise b. Surâka, Muavviz b. Afra veAvf b. Afra. Sahabe-i Kiram, “Falanca öldü, falanca öldü” diyorlardı. Cenâb-ı Allah, o şehidler hakkında, “öldüler” denilmesini nehyetti.

Diğer müfessirlerden ise şu görüş rivâyet edilmiştir: “Kâfirler ile münâfıklar, “İnsanlar, hiçbir menfaati olmaksızın sırf Muhammed’in rızasını kazanmak için kendilerini öldürüyorlar” demişlerdi de bu âyet bunun üzerine nâzil oldu.[20]

Öyle anlaşılıyor ki, bu âyetler, hicret’ten sonra, Bedir savaşı’ndan önce, mü’minlerle Kureyşliler arasında meydana gelen bir çatışmada bazı müslümanların şehid düşmeleri üzerine inmişlerdir.

154. âyetteki verilen direktifler, Âl-i İmrân sûresi’nde şöyle açıklanmıştır:

169-171.Allah yolunda öldürülenleri de sakın ölüler sanma. Tam tersi onlar diridirler, Allah’ın armağanlarından verdiği şeylerle sevinçli olarak Rableri katında rızıklanmaktadırlar. Arkalarından kendilerine henüz ulaşmayan kimselere, kendileri için hiçbir korku olmayacağını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler. Onlar, Allah’tan bir nimeti, armağanı ve Allah’ın şüphesiz, mü’minlerin ecrini kaybetmeyeceğini müjdelemek isterler.

(Âl-i İmrân/169-171)

Bu âyetten anlaşıldığına göre burada konu edilen “dirilik”, malum anlamıyla dirilik değil, onların ölümlerinin başkalarını harekete geçirmesi, başkalarına güç kaynağı olmasıdır. Nitekim târihe bakıldığında görülür ki, Allah yolunda ölenlerin isimleri yaşamakta ve sonrakilerin de davalarını, cesaret ve yiğitlik ruhunu canlı tutmakta; hayattakiler de onlar gibi Allah yolunda can vermeyi istemektedirler.

Âyetlerde Allah yolunda öldürülenlere, “ölüler” demek yasaklanmıştır. Çünkü “ölüm” yok oluş, hiçlik demektir. Bu nedenle insanlarda bezginlik oluşturur, onların cesaret ve ümitlerini kırar. Ama mü’min; ölümü/hiçliği ve yok olup gitmeyi kabul etmez, aksine ölümün Allah’a dönüş olduğuna inanır.

155-157. âyetlerde ise insanların, özellikle de mü’minlerin “korku, açlık, mal, can ve üründen eksiklik” ile sınanacakları bildirilmekte ve sabretmeleri istenmekte, sabrın karşılığının nasıl olacağı da, Rabb’lerinden, birtakım destekler ve rahmet kendilerinedir. İşte onlar, hidâyete erenlerin de ta kendisidir ifadeleriyle beyân edilmektedir.

Âyette bahsedilen korkuyu, “düşman ve savaş korkusu”; açlığı,“kâfirlerle mücadele ederken sıkıntıya düşmek, kıtlık, kuraklık gibi nedenlerle ürünsüz kalmak”; mallardan eksiliği, fakir bir ortamda doğmuş olma, yetim, kardeşsiz veya çocuksuz olma veya vücut fonksiyonlarının ve organlarının; doğuştan körlük, sağırlık, kısırlık, ,vs.”; ürünlerden eksikliği, “meyve ve ürünlerin verimsizliği… ya da bir başkasının fiili nedeniyle kazaya uğrayıp candan, maldan ve üründen mahrum kalma” olarak anlamak mümkündür.

Âyette, musibete uğrayan mü’minlerin, Biz şüphesiz Allah’a aidiz ve yalnız O’na döneceğizdiyerek sabrettikleri bildirilmektedir, ki bu durum, imanın güzel bir şekilde açığa vurumu olup, insanların Allah’ın mülkü olduğunun ve fani oluşun itirafıdır. Allah’a dönmek, tabii ki mekan ve cihet itibariyle bir dönüş değildir. Araplar, “Krala müracaat edeceğim “derler ve bununla, “kralın yanına çıkmayı” değil, “onun kudretine başvurmayı, anlaşmazlığı ona taşımayı, onun merhametine sığınmayı” kasdederler. Bu ifade özetle, kulun başına gelen musibetlere razı olduğuna, bunların neticesini Allah’a havale ettiğine, O’nun kendisine zulmedenlerden intikamını alacağına inandığına delâlet eder.

Allah’ın müslümanları ne ile ve nasıl imtihan edeceğine dair birçok âyet bulunmaktadır. Meselâ:

Âl-i İmrân/186, Mülk/1-2, Zümer/10, Muhammed/31, A‘râf/168, En‘âm/164-165, Nahl/112, Fecr/15-16, Teğâbün/15, Muhammed/38.