Gündem

Sadece o cezaevinde bulunanlara af yasası çıkarılmıştı! Sebebi ise herkesi etkileyebilecek gerçek bir hikâyenin satırlarında gizliydi

1939 yılında Erzincan’da büyük bir deprem meydana gelmiş, Erzincan’da 8 bin, depremin etkilediği illerde toplam 32962 kişi hayatını kaybetmişti. Ve on binlerce yaralı yardım bekliyordu… O dönemde ki imkanlarla günümüz imkanları kıyaslandığında bile, meydana gelen bu büyük depremde ne gibi trajik olayların yaşandığı gözlerde canlanır gibi… İşte bu deprem felaketinde, bir çok insanı derinden yaralayan hikayelerin gerçekleştiği gibi aynı zamanda birde, bu kadar acı içerisinde insanlığa ders verecek farklı bir hikaye daha ortaya çıkmıştır. Bu öyle bir hikâyedir ki, Cumhuriyet tarihinde ilk defa sadece bir cezaevinde bulunan mahkûmlara af çıkartılmış ve bugüne kadar da böyle bir af yasası tekrarı veya benzeri olmamıştır.

Bugünümüzde halen tartışılan ve önümüzde ki günlerde infaz düzenlemesi adı altında çıkarılmaya çalışılan af yasası ve ceza indirimi konularını, bu hikâyede anlatılan mahkûmların davranışları çerçevesinde kıyaslandığı zaman; ne kadar doğru ne kadar yanlış bilinmez ama bu hikâye bizlere, bazı suçlar hariç olmak üzere ‘’pişman olmuş her kişinin ikinci bir şansı hak eder’’ sözünü hatırlatmakta…

1939 Erzincan Depremi Kurtarma Çalışmalarında Yer Alan Mahkûmların Hikâyesi

Erzincan’da, 27.12.1939 tarihinde, saat 02.00’de Richter ölçeğine göre 7,2 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmiştir. Deprem Aralık ayında meydana geldiğinden, depremden kurtulanları çok ağır kış koşulları beklemektedir. O dönemde kerpiç, ahşap evlerin çoğunlukta olması ve sobaların, mangalların devrilmesi sebebiyle depremden sonra birçok yangın çıkmıştır. İletişim hatlarının kopması sebebiyle şehrin dış dünyayla bağlantısı da kesilmiştir. Tüm bunların yanı sıra artçı depremler devam etmektedir. İnsanlığın ancak zor şartlarda sınanabileceği sıklıkla dile getirilmektedir. Bu deprem sonucunda Erzincan’da da insanlığın sınanması için şartlar oluşmuştur. Deprem sebebiyle birçok devlet binasının yanı sıra, hapishaneler de zarar görmüştür. Örneğin Erzincan Hapishanesi’nin duvarları yıkılmış ve mahkûmlar açıkta kalmıştır. Buna rağmen mahkûmlardan hiçbiri kaçmamıştır. Dönemin Erzincan Savcısı İzzet Akçal hapishane-ye gitmiş ve mahkûmları toplayıp onlara: “Sizi şimdi kurtarma çalışmalarında görev almak üzere serbest bırakacağım. Aranızda civar köylerden olanlar varsa iki günlüğüne köylerine gidip, ailelerini görebilirler. Ancak bir koşulum var; hiçbiriniz kaçmayacaksınız. Canla başla çalışacaksınız. İşimiz bitince cezaevine döneceksiniz” demiştir. Mahkûmlar her gün sabahtan akşama kadar kurtarma çalışmalarına katılırlar. Akşamları ise savcının karşısına çıkıp teker teker sayılırlar.

BİR SAYIMDA ŞÖYLE BİR SAHNE YAŞANIR;

Mahkûmların teker teker sayılıp tam çıkmasından sonra bir mahkûm: “Tamam tabii. Böyle günde eksilen yalnız hapishaneden değil, millet hizmetinden, kardeşine yardımdan, insanlıktan kaçmış olur. Bu ise alçaklıkların en büyüğüdür ve katil de olsa, hiçbirimizin suçu böyle bir cinayetten daha ağır olamaz” demiştir. İsmet İnönü deprem haberini aldıktan sonra özel bir trenle Erzincan’a doğru yola çıkar. Erzincan yakınlarındaki köyde bir mahkûm trene binmek ister. Muhafızlar mahkûmu trene bindirmezler, bu sırada çıkan kargaşa sebebiyle İnönü olay yerine gelir. Mahkûm İnönü’ye yaklaşarak: “Efendim, ben Savcı Bey’e kaçmama sözü verdim. Erzincan’a dönüp, kurtarma çalışmalarına katılmak istiyorum. Beni de trene alın” demiştir. İnönü olaydan etkilenir ve mahkûmu trene alır.5Erzincan, Şebinkarahisar, Alucra, Fatsa, Erbaa ve Niksar cezaevlerinde bulunan mahkûmlar enkaz altında kalan vatandaşları kurtarmak için kendilerini tehlikeye atarak fedakârca çalışmışlardır. Dördüncü Umumi Müfettişlik, 31.12.1939 tarihli telgrafında mahkûmların bin kişiyi kurtardıklarını bildirmiştir. Mahkûmlar kurtarma çalışmaları sırasında gözetlenmemesine rağmen kurtardıkları kıymetli eşya-ları sahiplerine teslim etmek üzere muhafaza etmişlerdir. Mahkûmlar kurtarma çalışmalarını civar köylerde de gerçekleştirmişlerdir ve bu çalışmalar sırasında mahkûmların kaçmalarını önleyecek hiçbir tedbir alınmamıştır, zaten tedbir alabilecek imkân da yoktur. Bu özverili davranışlar sergilenirken mahkûmların çoğunun ailesi depremden zarar görmüştür ve akıbetleri meçhuldür. Buna rağmen mahkûmlar firara teşebbüs etmemişler, resmi makamların emir ve kararlarına tam bir dürüstlük ve sadakatle uymuşlardır. Tüm bu sürece devlet memurları da şahit olmuş ve yaşananları yetkililere (yazıyla) haber vermişlerdir. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), ilgili mahkûmların iyiliğe, şefkate layık ve ahlaklı durumda olduklarına karar vermiş, onlar hakkında bir af kanununu gündemine almıştır.

Hükümetin konu hakkındaki kanun tasarısıyla, Adliye Encümeni’nin tasarıda yaptığı değişiklik aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.

BAZI MAHKUMLARIN CEZALARININ AFFI HAKKINDA KANUN TASARISI GEREKÇESİ

TBMM’nin 6. döneminde, 19.04.1940 tarihli ve 42 sayılı birleşimin-de Erzincan milletvekili Abdülhak Fırat, Adliye Encümeni tarafından son hali verilen kanun tasarısı hakkında konuşmak için söz alır. Fırat, Erzincan’da yaşanan depreme atıf yaparak, yaşanan deprem sonucu yurdun bazı bölümlerinin harabeye döndüğünü belirtmiştir. Daha sonra bu deprem sonunda enkaz altında kalmış vatandaşların kurtarılması hakkında ciddi hizmetlerde bulunmuş mahkûmların affı hak-kında bir kanun tasarısının hazırlandığını belirtmiştir. Fırat bundan sonra: “Biliyorsunuz ki, bu insanlar hakikaten hayatlarında bazı günahlar işlemiş, hatta can acıtmışlardır, fakat buna mukabil yüzlerce can kurtarmak suretiyle yararlıklar ve fedakârlıklar, ahlâkî birçok vasıfları da göstermişlerdir” demiştir.8 Fırat, önlerinde Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın bulunduğunu, ilgili kanun tasarısının kabul edilmesiyle bu bayramda hem mahkûmları hem de onların çocuklu ailelerini sevindirebileceklerini söylemiştir. Bu sırada Genel Kurul’dan “muvafık, muvafık” sesleri yükselmektedir. Kanun tasarısının müzakere programına alınması ve ivedilikle müzakeresi teklif edilmiş, bu teklif kabul edilmiştir.9 Daha sonra Erzincan milletvekili Salih Başotaç söz almıştır. Başotaç, TBMM’nin kararıyla Erzincan’a heyet olarak giden milletvekillerinden birisidir ve deprem bölgesinde 45 gün boyunca çalışmalar yürütmüştür. Başotaç muhtemelen gördüğü manzaradan oldukça etkilenmiştir, bu yüzden mahkûmların cezalarının beşte dördünün değil tamamının affedilmesi yönünde bir önerge vermiştir. Başotaç’tan sonra Zonguldak milletvekili Şinasi Devrin söz almıştır. Devrin, Başotaç’ın önergesinin Adliye Encümen’inde de tartışıldığını, Hükümet’in tasarısının on yıldan az ceza verilmiş mahkûmların tamamen affedilmesini, on yıldan fazla ceza verilmiş mahkûmların cezalarından on yıl indirilmesi şeklinde olduğunu söylemiştir. Daha sonra, on yıldan fazla ceza alan kişilerin oldukça ağır suçlardan mahkûm olması sebebiyle bu tasarıdan vazgeçildiğini belirmiştir.