Nebahat BOĞUT İle Ülkemizdeki Okul Öncesi Eğitimi Konuştuk
Sorularımıza samimiyetle cevap veren Nebahat BOĞUT 'un açıklamalarını okuyucularımızla paylaşıyoruz.Soru 1: Okul öncesi eğitimini dünyadaki diğer ülkelerle karşılaştırdığımızda Türkiye'mizi ne aşamada görüyorsunuz? On yıllık kalkınma planı ve OECD raporla
Sorularımıza samimiyetle cevap veren Nebahat BOĞUT ’un açıklamalarını okuyucularımızla paylaşıyoruz.
Soru 1: Okul öncesi eğitimini dünyadaki diğer ülkelerle karşılaştırdığımızda Türkiye’mizi ne aşamada görüyorsunuz?
On yıllık kalkınma planı ve OECD raporlarına göre ülkemizde okul öncesi okullaşma oranı beş yaşta %80 olarak belirlenmiştir. Ama ne yazık ki beş yaşta okul öncesi eğitiminde okullaşma oranını 2017 yılında %58 olarak gerçekleşmiştir. Dünya oranına baktığımızda evet son sıralardayız. Buna rağmen ,şimdi okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılmasını ya da geliştirilmesini ya da zorunluluğunu değil , artık şunu tartışmak istiyoruz; okul öncesi eğitimin niteliği üzerinde durmamız lamız. Çağ nüfusumuz çok yüksek. Kalabalık bir nüfusa sahibiz. Gönlümüz tabi şunu istiyor; en az bir yaş yani kırk sekiz aydan sonra altmış altı aya kadar okul öncesi eğitimin zorunlu olmasını istiyoruz. Hedefimiz şu ; burada ebeveynlere de çocuklar üzerinden eğitim vermek. Çocukları toplum hayatına hazırlamak. Birkaç gündür tv de ailelerinden ayrıldığı için ağlayan çocukları görüyorsunuz. Okul öncesi eğitim çocukları hayata hazırlıyor. Öğretim yapmıyoruz, biz eğitim yapıyoruz. Öğretim bir şeyi öğrenip öğretmektir. Biz model olarak, yaşayarak ve hazırlayarak öğretiyoruz. O yüzden istediğimiz noktada değiliz. Normal koşullarda OECD ye verdiğimiz taahhüt gereği, okul öncesi eğitimde beş yaşta 2020 de %80 de olmamız lazım. Ama ne yazık ki OECD ülkeleri arasında en son sırada yer almaktayız. Önümüzde İran, Venezüella var.
Soru 2: Türkiye’nin , okul öncesi eğitimindeki en büyük problemi nedir?
Okul öncesi eğitimindeki en büyük problem ; ailelerin çocuklarının gelişimlerini takip edememeleri ve bilmemeleridir. Evde çocukların öz bakımlarını tamamlayamadıkları için okul öncesi eğitim kurumlarından da öncelik bakım beklemeleridir. Oysa 36 ayını tamamlamış her çocuk hayatını idame ettirecek gelişime sahiptir. Ailelerin kendilerine ve çocuklarının gelişimine güvenmeleri gerekmektedir. Öğretmenleri bakıcı olarak görmesi. Evde yediremediği yemeğin okulda yedirileceğini düşünmesi.
Evde içirilemeyen sütün okulda içirileceğini düşünmesi. İkinci büyük problem de , ne yazık ki okul öncesi eğitim kurumları ikiye bölünmüş durumdadır. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına , buraya bağlı kurumlara kreş gündüz bakım evi , Bir de Milli Eğitime bağlı ana okulları var. Burada iki bakanlığın kontrolü ve iki bakanlığın denetimi koordinelide olsa eğitimsel ve denetimsel olarak bir bütünlük içinde değiller. İki tane farklı denetim yapan bakanlık. Aile ve Sosyal Politikalar eğitim denetimi yapamıyor. Milli Eğitim Bakanlığı eğitim denetimi yapıyor. Burada tek çatı altında toplanılıp standardizasyona gidilemedi. 2005 Yılından beri buna uğraşıyoruz. Bütün okul öncesi kurumları Milli Eğitimin çatısı altında toplanmalı veya Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı olmalı. Bizim yıllardır teklif ettiğimiz şöyle bir şey var; 0-3 Yaş öz bakım ağırlıklıdır. Bu kurumlar Aile ve Sosyal Politikalara bağlı olmalı. 3-6 Yaş çocuğun artık eğitim zamanıdır Bu da Mille Eğitime bağlı olmalıdır.
Üçüncü temel sorun; bu ülkede anne baba eğitimin zorunlu olması lazım. Bu gün örneği aldığımız Finlandiya’da insanlar resmi nikah yapmadan önce üç ay anne baba eğitimi alıyorlar. İsveç’te bu uygulama yapılıyor. Evet bunlar nüfusları küçük ülkeler. Ama Afrika’da Brunei Cumhuriyeti’nde de bu yapılıyor. Hem de şeriatla yönetilen bir yer. Evet dünyanın en zengin ülkelerinde olabilir ama Brunei de bile anne baba eğitimi zorunlu. Ülkemizde milli eğitim bakanlığı ebeveyn eğitim yapmak zorundasın dedi. Ama sağlıklı yürütülmüyor. Oysa bu sadece MEB değil yerel yönetimlerin, aile bakanlığının temel görevi olmalıdır. Üniversitelerden destek alınmıyor. Anne baba eğitimi yapmadığımız sürece bizim ana okulu çocuklarına da, lise öğrencisine de bir faydamız dokunmaz. Benim hayalim eskiden okul öncesi eğitimin zorunlu olması idi. Şimdiki hayalim ebeveyn eğitiminin zorunlu olması. En büyük sıkıntılarımızdan biri de okul öncesi öğretmenlerinin niteliği.
Okul öncesi öğretmenlerinin üniversitelerde uygulama saatlerinin azlığı. Bu çocuklar üniversitelerden mezun olup geliyorlar ama daha eline çocuk sümüğü değmemiş. Burun temizlemeyi bilmiyor. Böyle çocuklar öğretmen olarak geliyorlar. Biz onlara aday öğretmen diyoruz ama o bir yıl içerisinde asıl okulda alması gereken eğitimin tamamını veremeyebiliyoruz. Keza öğretmenlerimiz kendilerini geliştirmekte zorlanıyorlar ve istemiyorlar. Gerek de duymuyorlar. Kendilerini geliştirecek eğitim programlarına katılmaları öğretmenlere artı bir değer kazandırmadığı için (derece,puan vs) öğretmen buna gerek duymuyor, nasılsa maaşını alıyor. Oysa özel okullarda görev yapan öğretmenler kendilerini geliştirmek zorundadır. Ne kadar çok katılım belgesi veya atölye çalışmasına katıldı ise sözleşmesi ona göre yapılmaktadır. Hizmet içi eğitim programlarının doğru yönetilmediğini düşünüyorum. Özellikle devlet okullarında. Özel kurumlar biraz daha bu konuda avantajlı. Çünkü biz öğretmenimizi ne kadar iyi yetiştirirsek o kadar kalıcı oluruz.
Soru 3: Zaman zaman basına da yansıyan, çocuklarımıza yönelik, onaylamadığımız şiddet görüntülerini görüyoruz. Aileler bu konuda çok tedirginler. Orta öğretim düzeyini bir kenara bırakacak olursak, okul öncesi eğitimde bu şiddetin nedenini nerelerde aramamız gerekir?
Çok kısaca ailede. Ailelerimiz eğer çocuklarını emanet ettikleri kurumları doğru inceleseler, doğru baksalar, anne babalarımız kendi boy hizasında okulların görsellerine, fiziki koşullarına bakmasalar veya kendilerinin sahip olamadığı imkanları aramasalar sorunların büyük kısmı çözülecektir. Mesela o okulun ruhsatı var mı? O okulda çalışan kimler? Kurumun ruhsatına , O personel dosyalarına baksalar çocuklarının kimlerin elinde olacağından emin olsalar bu sorunların büyük kısmını yaşamayacağız. Her kurum ruhsatını asmakla yükümlüdür. Bu ruhsat kurumun kapasitesini belli eden, hangi yaş grubunda çocuğa hizmet edeceğini belli eden bir belgedir . Ama denetim bu ülkede çok zor . Çok fazla kurum var .
Deneticilere de bir şey diyemiyoruz. İlla bir müfettişin olmasına gerek yok. Bizim en büyük müfettişimiz ailelerimiz. Okulun havuzunu soracağına, sekiz saat İngilizce var mı ?deyinceye kadar çim hokeyi var mı? Rusça öğretiyor musunuz? Açık büfe kahvaltı var mı? Deyinceye kadar , önce gel kardeşim şu ruhsatını göster. Şu öğretmen dosyalarını çıkart bakalım kiminle çalışıyorsun? Ben çocuğumu kime emanet ediyorum? Diye sorgulamadır. Anne en önemli şeyini emanet ediyor. Çantanızı emanet etseniz emanet ettiğiniz kişinin yüzüne beş kere bakarsınız. Lütfen anne babalar çocuklarının göz hizalarından kurumlara baksınlar. Dünyanın hiçbir yerinde kocaman kocaman okul öncesi eğitim kurumları yok. Erken çocukluk döneminin eğitim kurumu evin devamı olan butik okullardır. Çocuk kendini evinin devamında bir yerde güvende hissetmelidir. Bakın dikkat edin şiddet görüntülerini izlediğiniz kurumların haberinin arkasında hep kurumlar ruhsatsız, denetimsiz çıkar. Oysa bizim denetimcilerimiz çocuklarımız velilerimiz.
Milli Eğitime bağlı anaokulları üç yaşın altında çocuk alamazlar. Yönetmelikle bellidir. Ama Milli Eğitim bakanlığına bağlı pembe tabelası olan bir özel okula gidin, yirmi dört aylık çocuğum var deyin, alır. Kolejlerde bile bunu biliyoruz. Devletin resmi ilk okulunda da yönetmelik der ki; anasınıfına önce altmış- atmış altı ay arası çocukları, Yerin varsa kırk sekiz aya kadar inebilirsin der. Ama biz biliyoruz ki devlet okulları otuz altı aya kadar iniyor. İnemez. Çünkü devletin ilk okullarının ana sınıfları döner sermaye gibi görülüyor. Keza Aile Sosyal Politikalara bağlı ise sıfır altı yaş arasında ruhsatı olmayan kurumlar , sıfır grubu alamaz. Gidin bütün okullara, kolejlere bile bakın yirmi dört aylık çocuklar var. Anne babalar önce ne olur şu yönetmeliklere bir baksınlar. Biz 2009 yılında dernek olarak sınıflarda ki kameraları da yasaklatmıştık. Bundan amacımız çocuk haklarına aykırı olmasıydı. Kurumlara ve okullara diyoruz ki bu okul sadece çocuğun ana okulu değil ki. veli eğitildikten sonra bu okullara anne baba girebilmeli. Gönlüne göre olmamalı. Anne baba çocuklarını illa gizli kameralarla izlememeli. Anne baba çocuğunu izlemeli. Çocuğunu tanımayı öğrenmeli. Çocuktaki gelişimsel ve davranışsal farklılıkları görebilmeli.
Ülkemizde ne yazık ki herkes ana okulu eğitim kurumu açabiliyor. Kurum kurucusu kim? bir bakmak lazım. Canı isteyen herkes çocukların ruhuyla , eğitimiyle uğraşmamalı. Ben çocuğu seviyorum diyen herkes alanda yer almamalı. Bana veli şunu sormalı senin öğretmenin ne mezunu? Temizlik personelinin portör taramaları var mı? Anne babaların çalışanlara dair dosyalarını istesin. Eğitim programlarını sorgulasınlar.
Soru 4: Ailelerin sorularından biride okula başlayan çocukların , özellikle okul öncesi kurumlarında sürekli hastalanması. Bu yaşlarda ki çocukların bağışıklıkları mı düşük? Neler söylemek istersiniz?
Aslında beslenmeyle alakası var. Aileler tek yönlü besliyor. Mesela çocuklarımızın meyve alışkanlıkları yok. Okulu yeni açtığımız ilk gün menümüze köfte patates, makarna koydum, çocuklar mutlu olsun, okul kötü bir yer değilmiş desin diye. Ertesi günü kabak dolması koyduğumda, çocukların hiçbiri yemedi. Veli şöyle döndü; aslında kabak dolmasını hiç sevmez ama. Bir gün önce yemeği severek yiyen çocuk, ertesi gün kabak dolmasını neden yemiyor? Ailelerimiz çocuklarımız mutlu etmek adına gerçekten tek yönlü besliyorlar.
Ana okuluna başlayan her çocuğun hasta olması o kadar doğal ki, olmalıdır zaten. Üç yaşta çok hasta olur. Dört yaşta daha az hasta olur. Beş yaşta artık, yılda bir kere grip olur. İlk okulda daha kolay geçirir. Vücut toplu yaşamdaki mikroba da alışır. Ailelerimiz hiç şikayet etmesinler. Biz bu dönemlerde önce bol meyve sebze tüketmeye çaba sarf etmelerini öneriyoruz. Takviyeler ama bu takviyeden pekmezi tavsiye etmiyoruz. Çünkü anne babalar hemen pekmezi dayıyorlar, hele de sonbahar gelince. Oysa burada çocuk demir alıyor ama kontrol edemeyeceği enerji de alıyor. Doktorlarına danışarak Ek vitaminler alabilirler. Ailelerin, bunun doğal olduğunu kabul etmeleri gerekiyor. Hasta olması da bedenen aslında topluma hazırlanıyor çocuk. O yüzden veli biraz böyle bakacak.
Soru 5: Anne babasından ilk defa ayrılarak okul öncesi eğitim almaya başlayan çocuklarımız zaman zaman ailelerimizi tedirgin eden uyum sorunu yaşayabiliyorlar. Okula uyum sürecinde ailelere neler önerirsiniz?
Bizim kurumlara önerdiğimiz şeyler var; çocukları kapıdan çekip almayın, çocuklar sizleri tanıyıncaya kadar veliyi etrafınızda tutun diyoruz. Terk edilmiş duygusu yaşamasınlar diye. Ama bilimsel bir gerçek var ki çocuk psikolojik olarak göbek bağını yedi yaşında kopartıyor. Yani anne fizyolojik olarak doğum yapıyor, göbek bağından ayrılıyorlar ama psikolojik göbek bağı yedi yaşını bitirdiğinde kopuyor. Bu şu anlama geliyor; Annenin babanın kaygıları ve endişeleri, çocuğun anne karnındaki gibi hissetmesine neden oluyor. Her çocuk üç yaşına geldiğinde kendi yaşamını idame ettirecek gelişimdedir. Yaradan böyle yaratmış. Ne yazık ki anne babalarımız çocuklarını bırakmıyorlar. Bura da ne var ? oyun var. Çocuk zaten annesinin ve babasının endişelerini bir kenara bıraksa , çocuk oyunla arkadaşlarıyla bir arada olacak. Elbette ilk haftalarda istemeyecektir. Düşünün dünya onun etrafında dönerken, birden merkez sapıyor. Kurallar var, her canının istediğini yapamıyor. Bunu kabul etmek çocuk için zor. Ama anne babanın kabul etmesinden daha kolaydır. Çocuklar çok daha kolay uyum sağlıyor.
Biz velilerimize diyoruz ki; siz çocukların büyüdüğünü kabul ederseniz, çocuk uyum sürecini kolay atlatır. Çocuğun gittiği kurama güvenmeyen anne babanın uyum süreci bütün bir yıl boyunca devam eder. Anne baba ben bu kuruma güveniyorum. Bu kurumda çocuğum olması gerekeni öğrenecek oyun oynayacak dediğinde çocuğun ağlamaları bıçak gibi kesilir. Anne baba kabul ederse, çocuk kabul ediyor. Benim sloganımdır; çocuklar anne babalarından ayrılmamazlık yapmıyorlar, anne babalar çocuklarından ayrılmıyorlar.
Soru 6: Uzun yıllar Özel Okul Öncesi Eğitim Kurumları Kurucuları Derneği’nin başkanlığını yaptınız. Hali hazırda onursal başkansınız. 38 Yıllık eski bir dernek olan derneğinizde istediklerinizin ne kadarını gerçekleştirebildiniz?
Derneğimiz 23 Nisan 1981 yılında kurulmuş, özel okul kurumları adına açılmış ilk dernektir. Derneğimizin amacı özel okul öncesi eğitim kurumlarının eğitsel, sosyal ve ekonomik olarak koordinasyonunu sağlamak, hizmet içi eğitim programları yapmak ve üyelerimizin haklarını korumaktır. 2000 Yılından bu güne derneğimizin genel başkanlığını yürütürken , Yönetim kurullarımızda görev alan tüm arkadaşlarımla çok çalıştık ve çok yol aldık. Milli Eğitim Bakanlığıyla koordinasyon ve işbirliği konusunda çok yol kat ettik. Şu anda derneğimiz özel okul öncesi eğitim kurumları konusunda hem Milli Eğitim Bakanlığı hem de Aile Sosyal Politikalar bizlerle ilgili karar alacakları zaman , mutlaka görüşlerinin alındığı bir sivil toplum kuruluşudur. Bu seviyeye getirdik. Bunu çok kıymetli yönetim kurulu arkadaşlarımla gerçekleştirdik. Benim hayalim derneğe başladığımda hep nitelikli öğretmendi. Bunu gerçekleştirebildiğimizi düşünüyorum. Hep hizmet içi eğitime ağırlık verdim.
Her yıl okul öncesi eğitim öğretmeni sempozyumu yapıyoruz . 2018 Yılında 6.sını gerçekleştirdik. Her dönem hem eğitimcilerimizin hem de yardımcı personellerimizin kalite standartlarını geliştiren eğitim programları hazırlayıp, uyguluyoruz. Hep kaliteli nitelikli üyelerimiz olmasını istedik. Şu anda okul öncesi eğitimi dediğimizde resmi makamlarca ilk biz akla geliyoruz. Biz mahkemelere çocuk istismarında da, personel işveren anlaşmasında da bilirkişilik yapıyoruz. Bunlar yoktu bunları gerçekleştirdik. Sizin gibi kıymetli basın artık bizi çok iyi biliyor. Sosyal medya iyi biliyor. Şu anda ana okulu ve kreşlerin çok büyük sorunu var, onunla uğraşıyoruz. Zaman zaman bakanlıklarla hukuken anlaşamıyoruz. Yönetmelikleri iptal ettiriyoruz. Danıştay’a dava açıyoruz. Şu anda ana okul çocuklarının taşımacılığını C plakaya teslim ettiler. Onunla ilgili Danıştay’da bir davamız sürüyor. Bu Büyükşehir belediyeleri kanalıyla yapılan bir şey.
Yıllarca bize kendi araçlarınızla servisi yapın dediler. Şimdi C plakası olsun diyorlar. Bu C plakalar da çok pahalı. Alamıyorsunuz. C plakalı bir turla çalışalım deseniz, çok paralar isteniyor. Bu aralar ana okulları kendi araçlarıyla servis yapamıyor. Şu anda bununla mücadele ediyoruz. Bir sivil toplum örgütü başkanı olarak, benim hayalim iki bin onlu yıllarda okul öncesi eğitimi zorunlu yapmaktı. Şimdi bir onursal başkan olarak ebeveyn eğitimini zorunlu yapmak istiyorum.
Soru 6 : Milli Eğitim Bakanımız Sayın Ziya SELÇUK ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın yeni yönetiminden, okul öncesi eğitim açısından beklentileriniz nelerdir?
1993 yılında kurulan Okul Öncesi Eğitimi Genel Müdürlüğü ne yazık ki 2011 de kapatıldı. Şu anda bir genel müdürlüğümüz yok. Temel eğitimin içine alındı. Temel Eğitim Genel Müdürlüğü’nün de işi o kadar yoğun ki , biz okul öncesi eğitim kurumları öğretmenleri ve müdürleri sahipsiz kaldık. Biz üvey kaldık. Ben Bakanımdan bir genel müdürlük istiyorum. Okul Öncesi Eğitimi Genel Müdürlüğü’nün tekrar acil kurulmasını istiyorum. Orada bir genel müdürün varlığıyla bizler her zaman desteğiz. Her zaman hizmete hazırız. Okul Öncesi eğitim temel eğitimin içine alınınca biz şöyle düşünmüştük, her halde zorunlu eğitim kapsamına girecek .Ama o da olmadı. Okul öncesi eğitimin bir genel müdürlüğü olmalı.
Okul öncesinde nitelik çok önemli. Ne olursa olsun şunu yapmalılar. Herkes okul öncesi öğretmeni olmamalı. Herkes okul öncesi eğitim kurumu açmamalı. Zorunlu eğitim ama bu zorunlu eğitim ebeveyn eğitimiyle birlikte, her ana okulu devlet ya da özel her dönem en az üç tane ebeveyn eğitimi yapmalı. Biliyorum ki Ziya Hocam da bizler gibi düşünüyordur.
TEŞEKKÜR:
Sorduğumuz bütün sorulara samimiyetle cevap veren Özel Okul Öncesi Eğitim Kurumları Kurucuları Derneği Onursal Başkanı Nebahat BOĞUT’a teşekkür ediyoruz.
KAMUPERSONELİ.NET - ÖZEL HABER
NOT: BU HABERİN İZİNSİZ, AKTİF LİNK VERİLMEDEN, BİR BÖLÜMÜNÜN ALINMASI VEYA TAMAMININ KOPYANIP KULLANILMASI DURUMUNDA HUKUKİ SÜREÇ BAŞLATILACAKTIR…"
Bakmadan Geçme





