- Haberler
- Gündem
- Sendikacılar hakkında gündeme bomba gibi düşen iddialara flaş cevaplar! Sendikacıların maaşları ve aidatlar hakkında net açıklama!
Sendikacılar hakkında gündeme bomba gibi düşen iddialara flaş cevaplar! Sendikacıların maaşları ve aidatlar hakkında net açıklama!
Türkiye'de Kamupersoneli.net olarak eğitim camiasını yakından ilgilendiren röportajımızın ilk kısmını siz değerli okuyucularımızla paylaşmıştık.
Türkiye’de Kamupersoneli.net olarak eğitim camiasını yakından ilgilendiren röportajımızın ilk kısmını siz değerli okuyucularımızla paylaşmıştık. Bugün de Kamupersoneli.net olarak Türk Eğitim Sen Genel Başkanı
Talip Geylan
ile yaptığımız özel röportajın ikinci kısmını yayımlıyoruz.
SENDİKACILARIN MAAŞLARI NE KADAR?
Eğitim dünyasında zaman zaman gündeme gelen ve zaman zaman ütopik rakamların dile getirildiği sendikacıların maaşları başta olmak üzere sendikalarda üyelik aidat ödemeleri hakkında kritik soruların cevaplarını Talip Geylan’dan aldık. Geylan özellikle sendikacı maaşları ile ilgili yapmış olduğu açıklamasında, “Başka sendikacıların maaşlarıyla ilgili olarak yorum yapacak değilim. Benim maaşım M.E.B deki genel müdür maaşına endekslidir.” İfadelerini kullandı.
Ayrıca Geylan sendika aidatları hakkında ise, “Sendika üyelerinin aidatları devlet tarafından ödenmiyor. Öyle bir şey yok.” Dedi.
EĞİTİM DÜNYASINI YAKINDAN İLGİLENDİREN KONULAR
Özel okullara teşvik uygulaması, Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk ve ekibinin bakanlıktaki performansı, Eğitime dair Finlandiya modeli- Köy Enstitüleri gibi farklı modeller, Üniversite içerisinde öğretim üyelerinin görevde yükselme ve akademik kadro sınırlama gibi eğitim dünyasını yakından ilgilendiren soruların cevapları röportajımızda…
Türk Eğitim Sen Genel Başkanı Talip Geylan ile Kamupersoneli.net olarak yaptığımız röportajın ikinci kısmı şöyle:
Sendikacıların maaşları uzun zaman kamuoyunun gündemdeydi. Sendikalarda abartılı maaşlar alındığını düşünüyor musunuz?
Başka sendikacıların maaşlarıyla ilgili olarak yorum yapacak değilim. Benim maaşım M.E.B deki genel müdür maaşına endekslidir. Yönetim kurulu üyemizin maaşı benim maaşımın %25 altıdır. Bu şekilde gider. Şube başkanlarımızın aldığı maaş, birçok okul müdürünün eline geçen aylık ücretten daha düşüktür. Çünkü ek ders, sınav görevi almazlar.
SENDİKA AİDATLARINI DEVLET Mİ ÖDÜYOR?
Kamuoyunda sendika aidatlarının devlet tarafından ödendiğine dair bir algı var. Bu konuda neler söylemek istersiniz.
Birincisi bu yanlış bir algıdır. Sendika üyelerinin aidatları devlet tarafından ödenmiyor. Öyle bir şey yok. Bakın, şu anda çalışanlar toplu sözleşme primi alıyor. Ama bu aidat değil. Sendika üyelerinin aidatları devlet tarafından karşılanıyor olsaydı, bu toplu sözleşme primleri, üyenin sendikaya ödediği aidat kadar olurdu değil mi?
İkinci olarak, şu an toplu sözleşme ikramiyesi , daha önce bunun adı toplu sözleşme primi idi. Bunun mucidi Türkiye Kamu Sen’dir. Sendika üyelerine toplu sözleşme primi adı altında bir ek ödeme yapılmasını ilk gündeme getiren ve bu kazanımı elde eden Türkiye Kamu Sen’dir. O zaman beş tl olarak başlamıştı. Bunun hikmeti şudur: Dünyanın hiçbir yerinde sendikalı bir çalışan, sendikasız çalışandan az para almaz. Neden ? Çünkü o zaman sendikalı olmanın bir anlamı kalmaz. İş sendikası işverenle pazarlığa oturur. Üyelerinden aldığı güçle pazarlık yapar ve üyelerine ek bir kazanım elde eder. Sendika zaten bunun için vardır. Bizim ülkemizde, kamu çalışanlarının maaşları bütçe kanunuyla belirlendiği için sendikalı sendikasız memur maaşı ayrımı söz konusu değil. Dolayısıyla sendika üyesi, aidat ödüyor faaliyetlere katılıyor, destek oluyor ama elde edilen maaş zammından herkes aynı şekilde faydalanıyor. Bu bir adaletsizliktir. Sendika üyesi, birde aidat ödediği için sendikasız çalışandan daha az maaş alıyor. İşte bu garabet durumu ortadan kaldırmak için, Türkiye Kamu Sen sendikalı çalışanlara ekstra bir kazanım elde etmek için surda bir gedik açtı. Bu bir sendikal kazanımdır. İnşallah bu bir maaş ikramiyeye kadar gidecek.
EYLÜLDE NASIL BİR EĞİTİM TABLOSU HAYAL EDİYORSUNUZ?
2012 Yılında uygulamaya başlayan 4+4+4 sistemi kapsamında bu yıl altı yüz bini aşkın öğrenci lise eğitimine dahil olacak. Eylülde nasıl bir eğitim tablosu hayal ediyorsunuz? İkili eğitime geçilip, özel okullara teşvik uygulaması gündeme gelir mi?
Özel okul teşvik uygulamasını doğru bulmuyorum. Geçen yıl adrese dayalı tercihlerden dolayı birçok Anadolu lisemiz ikili eğitime geçti. Meslek liselerimizde, imam hatip okullarımızda tercih çok düşük kaldı. Aileler Anadolu liselerini tercih ettiler. Hem sınıf mevcutlarını arttırdık. Hem de ikili eğitime geçtik.. Bu sene yanlış hatırlamıyorsam ilave 600.000 in üzerinde öğrencimiz LGS ye girecek, bu sene sıkıntı yaşayacağız. Ben şunu önermiştim bakanlığa; birincisi derslik üreteceğiz. İkincisi; mevcut kaynakları da verimli kullanacağız. Eğitim bölgelerinde bir kısım okul türlerinde, öğrenci mevcudu olmadığı için derslik kapasitemiz atıl duruyor. O bölgede hangi okul türlerinde derslik ihtiyacı varsa, o okul türlerine derslikler tahsis edilsin. Atıl kalmasın. En hızlı pansuman tedbir budur. Ama esas olan derslik üretmektir. Pandemiden dolayı eğitime üç aylık ara verildi. Bana göre şu anda devletimizin alacağı radikal tedbirlerden bir tanesi eğitime yönelik hızlı bir şekilde ilave yatırımlar yapılmasıdır.
BU TARTIŞMALAR UZADIKÇA ÇOCUKLAR BURAYA YOĞUNLAŞIYOR
LGS ve YKS Sınavlarının yapılmasıyla ilgili süreci nasıl değerlendirirsiniz?
Bir sınavın ötelenmesi öğrenci psikolojisi açısından çok etkili olmaz. Ama bir sınavın beriye alınması çocuklarda bir travma etkisi oluşturdu. Bunu görmek lazım. Bu yanlış karar oldu. Devletimiz belki başka parametrelerle bu kararı aldı ama ben bunu doğru bulmadım. Bizim için önceliğimiz, çocuklarımızın geleceği, eğitimidir diye düşünüyorum. O tartışmada kalmanın bir anlamı yok. Şu saatten sonra herkesin yoğunlaşacağı nokta: Çocuklarımızın sınav motivasyonuna nasıl katkıda bulunuruz ona odaklanmak lazım. Bu tartışmalar uzadıkça çocuklar buraya yoğunlaşıyor. Dolayısıyla olumsuz etkileniyor.
Öğretmen camiamız tarafından çok sevilen Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk ve ekibinin bakanlıktaki performansını nasıl değerlendirirsiniz?
Birincisi Sayın Ziya Selçuk Milli Eğitim Bakanı olduğu gün, bütün kamuoyunda inanılmaz bir heyecan oluştu. Uzun süreden sonra, öğretmen kimliğiyle teberrüz etmiş birisi Milli Eğitim Bakanı oldu. Daha sonra devir teslim töreni yapıldı. Bu törende Sayın Ziya Selçuk öğretmen öğrenci vurgusu yaptı. Ben buradaysam bir milyon öğretmen M.E.B koridorlarında geziyor demektir dedi. Defaten yaptığı konuşmalarla öğretmenlerimizi mutmain etti. Ben kendisini ziyaret ettiğimde şunları söyledim: Sayın Bakanım! bir takım marjinal grupları kapsam dışı bırakırsak, sendikası siyasi görüşü sosyal duruşu farklı bütün kesimlerde büyük bir heyecan oluşturdunuz. Ama şimdi bu heyecanı çalışanların motivasyonunu arttıran bir duruma evirmek için tedbirleri hızlı bir şekilde hayata geçirmek, bunun başında da M.E.B taşra teşkilatında adaletli bir yönetim anlayışını tesis etmek geliyor dedim. Daha önce de ifade ettiğim gibi M.E.B hâlâ özellikle taşra teşkilatındaki tahakkümü sonlandırabilmiş değil. Bu noktada somut adımlar atılmasını bekliyoruz.
Ülkemizde, siyaset maalesef bütün süreçlere çökmüş durumda. M.E.B büyük bir kurum. Niye özellikle taşra teşkilatı vurgusu yapıyoruz? Çünkü, çalışanlar doğrudan taşra teşkilatıyla muhatap oluyor. Buralarda liyakat olsa M.E.B üst düzey bürokrasisi çalışanları ilgilendirmez. O makamlar sayın bakanın takdiridir. İster liyakatlı ister liyakatsız adamla çalışır. Onun takdiridir. Lakin biz şunu hep söyleriz; en ücra köşedeki yöneticiden bakana varıncaya kadar tebeşir tozu yutmamış adam eğitim yöneticisi olmasın. Çünkü çalışanın derdinden anlayan, çalışanı tanıyandır.
EĞİTİME DAİR YENİ MODELLER
Eğitime dair Finlandiya modeli- Köy Enstitüleri gibi farklı modeller hep konuşuluyor. Diğer ülkelerden ayrıştıracak olursak eğitime dair en büyük sorunumuz nedir?
Bizim sorunumuz: Bir, masa başı kararlar almamız. İki, aldığımız kararlarda istikrarlı olmamamız. Şimdi bakın, yakında LGS sınavı yapılacak değil mi? Daha önceki iktidarlar dönemini konuşmuyorum. Biz, bu iktidar döneminde dört kez liselere geçiş sınavını değiştirdik biliyor musunuz? Bu normal midir? Biz, aynı bakan döneminde dahi iki kez sistem değiştirdik. Bir önceki Milli Eğitim Bakanı otuz gün arayla iki farklı söylem geliştirdi. TEOG un ne kadar harika bir öğrenci seçme sınavı olduğuna dair övgüyle beyanlarda bulundu. Tam otuz gün sonra, Sayın Cumhurbaşkanımızın TEOG u kaldıralım beyanından sonra, aynı bakan TEOG u kaldırmakla Türkiye’nin önünü açtık dedi. Konuşan kim? Sokakta eğitimle uzaktan yakından alakası olmayan vatandaş değil. Sen Milli Eğitim Bakanısın kardeşim! Otuz gün arayla, TEOG gibi yüzbinlerce öğrencinin geleceğini ilgilendiren bir sınav hakkında bir birinden zıt görüşler ifade edemezsin. İşte, Türkiye’nin sorunu budur. Böyle bir durumda, bizim pedagojik, ilmi bilimsel, tahliller ifade etmemize gerek var mı? Türkiye kabile devleti değildir. Türkiye köklü bir devlettir. Gelenekleri hafızası vardır. Dolayısıyla, sağa sola gidip modeller aramaya gerek yok. Biz deriz ki ,öğretmenlik uzmanlık mesleği değil mi? Tarım meslek liseleri açtık, askeri liseleri açtık, polis okullarımızı açtık. Niye öğretmen liselerini kapattık? Finlandiya dediğimiz ülkenin, nüfusundan daha fazla bizim öğrencimiz var. Tabi ki başka ülkelerin başarılı uygulamalarını alacağız ama her ülkenin bana göre milli modeli olması lazım. Türkiye’nin Türk Milli Eğitiminin kendi modelini oluşturacak, yürütecek bilgi birikimi vardır.
Üniversite içerisinde öğretim üyelerinin görevde yükselme ve akademik kadro sınırlamasıyla ilgili neler söylemek istersiniz
?
Bundan iki ay önce bir kararname yayınlanmıştı. Üniversitelere toplam 6.000 kadro tahsis edildi. Bu 6.000 kadronun da 1.200 ü yeni gelişmekte olan üniversitelere ayrıldı. Geriye Türkiye’deki bütün üniversiteler için 4.800 kadro tahsis edildi. Bunları bütün üniversitelere dağıttılar. Yıl içerisinde bu kadar kadro verebilirsiniz dediler. Böyle bir şey olabilir mi? Yani bu çok komik bir durumdu. On gün önce Cumhurbaşkanlığı’nın yeni bir kararı yayınlandı. Kurum içi yükselmelerde sınırı kaldırdı. Ama sadece iki pozisyon için. Doçentlik ve Profesörlük. Bu da yetmez. Biz diyoruz ki: Bütün akademik kadrolar için, kurum içi yükselmelerde kadro sınırı kalksın. Kişi, yeterliliği sağlamışsa hak ettiği kadroyu alsın. Bu akademik gelişimi de teşvik eder. Buna sınır getirdiğin zaman, iki sakıncası ortaya çıkıyor. Bir: Adam diyor ki benim bölüme topu topu iki kadro vermişler, bunu da bana vermezler. Akademik motivasyona ket vuruyor. İki: Üniversite yönetimlerinin, çalışanlar üzerinde mobbing aracına dönüşüyor. Üniversitelerde akademik gelişimin önüne ket vurmamak lazım. Ben bu sınırlamanın onu vurduğunu düşünüyorum. Sendika olarak da görüşümüz: Hak eden, yeterliliği sağlayan bütün akademisyenlerimizin bir üst kadroya geçme noktasındaki sınırlandırılmalarının kaldırılması. Akademisyenler, mevzuatın üniversite yönetimlerinin inisiyatifine mahkum bırakılmasın.
Türk Eğitim Sen genel başkanlığının yanında Türkiye Kamu Sen genel sekreteri olarak büyük bir memur kitlesini temsil etmek gibi bir sorumluluğuz daha var. Pandemi süreci bağlamında, memurların ekonomik sıkıntılarını da göz önüne alacak olursak, neler söylemek istersiniz.
Geçen sene yapmış olduğumuz toplu sözleşmede, malum sendikanın öngörüsüzlüğüyle maalesef kamu çalışanları hak ettiğini alamadı. Açıklanan mayıs ayı enflasyon rakamı 11,3 bu daha da yükselecek. Temmuz da bir enflasyon farkı gündeme gelecek. Ama bunun ötesinde toplu sözleşmenin yapıldığı ekonomik koşullar ile, şu an ülkemizin karşı karşıya bulunduğu ekonomik koşullar arasında dağlar kadar fark var. Pandemi süreci , ilk başta ekonomiye vurdu. Alım gücüne vurdu. Şu an, temel gıda harcamalarında inanılmaz fiyat artışları söz konusu. Dolayısıyla, hükümetle yaptığımız toplu sözleşmede ki konjonktür, artık çok değişmiştir. Şimdi, ülkemiz yeni bir durumla karşı karşıyadır. Hükümetin şu anda kamu çalışanlarının ücret artışlarını güncellemesi lazımdır. Bununla alakalı, biz Türkiye Kamu Sen olarak bir gündem oluşturacağız. Temmuz ayında ikinci altı aylık maaş zamları belirlenecek. Enflasyon farkı da oraya ilave edilecek. Biz o süreçte, hükümetten yeni ekonomik koşullara binaen maaş artışlarının güncellenmesi talebini ortaya koyacağız. Aslında, bu sadece memurlara katma değer sağlamayacak. Genel ekonomiye katma değer sağlayacak. Çünkü, kamu çalışanlarının neredeyse tamamı yoksulluk sınırının altında maaş alıyor. Şu an memura yapılacak her maaş artışı, aslında memurun esnafa harcayacağı miktara bir ilave demektir. Memur alacağı maaş zammını yastık altına koyacak durumda değildir. Zaten kendini zor geçindiriyor. Memurun alacağı maaş zammı dolaylı olarak piyasaya bir katma değer sağlamak demektir. Memura maaş zammı yaparken hükümetin olayı böyle görmesi lazım.
KAMUPERSONELİ.NET
ÖZEL HABER
/ RIZA CEYLAN
Bakmadan Geçme





